2001’in Haziran ayında Diyarbakır’a tekrar gelmek zorunda kaldım. Gelişimin üzerinden birkaç gün geçtikten sonra yakalandım. Cezaevinin bir ön aşaması olan gözaltı sürecim böylelikle başlamış oldu. Gözaltında kaldığım süre zarfında konulduğum hücre yaklaşık olarak dört metre kareydi. İçerde bir sünger yatak dışında başka bir şey yoktu. Hücreyi aydınlatan floresan lamba olmasaydı, kör kuyudan farksız bir yer olurdu herhalde. Hücremin duvarlarında burada daha önce kalanların yerdeki tozların yardımıyla yazdıkları yazılar vardı. Bir de henüz nasıl olduğunu bilmediğim siyah yazılar vardı. Siyah yazıların duvara nasıl yazıldığını parmak izimin alınmasından sonra anlayabildim.