Ayten-5. Bölüm
5. BÖLÜM
Zamanla her şey istedikleri gibi olmasa da yaşantıları yoluna girmişti. Şehir hayatına alışıyor ve hayatlarını sürdürmeye devam ediyorlardı. Köylerini bir türlü unutamayan Salih ve Melek, çocuklarının iyi ve yanlarında olmalarından teselli buluyorlardı. Çocuklarının hayatı için kendi hayatlarını feda etmiş olmalarından dolayı pişmanlık duymuyorlardı.
Aile içinde kimi zaman güzellikler de yaşanıyordu. Onlardan biri de Ayten’in okul çağına gelmiş olmasıydı. Ayten bu sene okula başlayacaktı. Onun heyecanı ve sevinci tüm aileyi de sevindiriyordu. O güzel yüzü güldükçe gözleri etrafa neşe saçıyordu adeta. İnsanın içini ısıtan bir bakışı vardı. Gözlerinin feri ailenin tüm fertlerinin içine işleyip onları dertlerinden uzaklaştırıp rahatlığa kavuşturmaya yetiyordu. Ailenin gözbebeği olan Ayten, Allah’ın bu aileye verdiği en güzel hediye ve lütfuydu.
Okulların açılmasına az bir zaman kala Ayten’in okul kaydı için annesi ve Şendur Hanım birlikte Ayten’i Emin paşa ilkokuluna kayıt yaptırmaya gittiler. Geçen yıl Halit’in kaydını da bu okula yaptırmışlardı.
Okul kaydının ardından Melek ve Şendur Hanım birlikte alış verişe çıkıp Ayten için okul kıyafeti ve malzemeleri aldılar. Ayten’in belki de hayatta istediği tek şey okumaktı. Ondaki okuma aşkı doruklardaydı. Okuma isteği ve hevesi bir tutku haline gelmişti. Alınan her bir okul malzemesi Ayten’in içini kıpır kıpır ediyordu. Ayten’in okulu bu kadar çok sevmesinde hiç şüphesiz ablasının da etkisi vardı.
Aylin, köydeki gelenekten dolayı okuyamadığı için zamanla pişmanlık duymaya başlamıştı. Bu garip geleneği çıkarana çok kızıp onları Allah’a havale etmişti. Kendisinin okuma arzusu aklına geldikçe hasret çekiyordu.
“Keşke daha önce şehre gelip burada okusaydım,” diye düşündüğü oluyordu. Köyünden ayrılmayı istemese de okumak için söylediği sözün arkasındaydı. Pişmanlığını sadece Ayten’le paylaşıyordu. Okumadığı için çok üzülen Aylin, Ayten’in böyle bir pişmanlık yaşamaması için ona sürekli okumanın ne kadar güzel bir şey olduğundan söz ediyordu. Ayten’in okuyabilmesi için ona okuma aşkını bu şekilde vermişti. Sahip olamadığı imkânlara kardeşinin sahip olmasını arzuluyordu. Ayten, ablasından aldığı bu okuma aşkıyla yanıp tutuşuyordu. Ve işte artık vakit gelmiş okula başlama çağı kapıya dayanmıştı.
Ayten daha okula başlamadan ablasından tüm alfabeyi öğrenip ezberlemiş ve bazı kelimeleri rahat yazacak kadar da hazırlık yapmıştı. Okumayı, bir oyunu sever gibi çok sevmişti. Hayallerini süsleyen tek şey günün birinde Öğretmen olabilmekti. “Okuyunca ne olacaksın,” diye soranlara hep aynı cevabı verirdi, “Öğretmen olacağım!”
Okullar açılmıştı. Bu, Ayten için adeta bayramdı. Heyecandan yerinde duramıyordu. Okul kıyafetlerini giydiği andan itibaren kalbinin atışları hızlanmıştı. Okul kıyafetleri bir kız öğrencisine ancak bu kadar yakışırdı. Annesi, özenle saçlarını taradıktan sonra Ayten okula gitmeye hazırdı. Melek, kızının okula yalnız başına gitmesine razı değildi. Bugün kızının okuldaki ilk günüydü ve kızını okula kendisi götürmeye karar verdi. Birlikte evden çıkıp okula gittiler. Ayten, okulda hiç yabancılık çekmeden çok rahat bir şekilde adapte oldu. İlk günün yabancılığını çekmeden okula ve arkadaşlarına beklenilenden daha çabuk ısınmıştı.
Ertesi gün yeniden kızını okula götürmeye karar veren Melek’i Şendur Hanım gördü, Melek’e; “Niçin kızını her gün okula götürüp getiriyorsun” diye sordu. Melek; “Kızım yabancılık çekmesin. O buraları bilmiyor. Alışana kadar onunla birlikte okula gidip geleceğim,” diye izahatta bulundu.
Şendur Hanım; “Bu kadar endişelenmene gerek yok. Bizim çocuk da aynı okula gidiyor. Ona söyleriz birlikte okula gidip gelirler. Sen kendini yorma,” dedi.
Melek, bu fikri beğenmişti. Okul vakti geldiğinde birlikte kapıya çıktılar. Şendur Hanım, oğlu Halit’e seslendiği gibi Halit soluğu annesinin yanında aldı.
“Oğlum! Bundan böyle okula Ayten’le birlikte gidip geleceksin. Okul çıkışı onu bekle birlikte eve gelin. Okulda ona göz kulak ol. Kimse ona karışmasın,” diye de talimat verdi.
Halit, annesinden aldığı bu sorumluluktan hoşnut olmuştu. Bu durumdan hoşnut olmayan tek kişi Ayten’di. O, Halit’ten uzak durmaya çalıştıkça bir şekilde Halit, onun karşısına çıkarmaya devam ediyordu. Her gün okula bu çocukla birlikte gidip gelme fikrini hiç beğenmemişti.
Annesine; “Ben yalnız başıma gidip gelebilirim, dediyse de annesi de Şendur Hanım’ın söylediği gibi;
“Okula Halit’le birlikte gidip birlikte gelin,” deyince artık söylenecek söz kalmamıştı.
Halit’le birlik okul yolunu tuttular. Hiç konuşmadan okulun dış kapısına geldiklerinde Halit; “Okul çıkışı burada birbirimizi bekleyelim,” dedi. Ayten sadece; “Tamam,” deyip sınıfının yolunu tuttu.
Sınıfına girdikten sonra ne Halit’i ne de başka bir şeyi düşünebiliyordu. Sevdiği dersleriyle meşgul olduğu sürece Halit bile onun keyfini bozamazdı.
Okul çıkışı Halit’le buluşmak için okulun dış kapısına geldiğinde, Halit’in onu beklediğini görünce biraz morali bozuldu. Halit’e olan öfkesinden bir türlü kurtulamıyordu. Elinde değildi. İstemeden, iradesi dışında bir şeydi bu. Halit’i gördüğü her seferinde kendisini rahatsız eden bir şeyler hissediyordu. Bu durumdan çok rahatsız oluyordu. Ama annesinin sözünden de çıkamazdı. Halit’in yanına geldikten sonra birlikte evin yolunu tuttular. Yol boyunca yine hiç konuşmadılar. İki yabancı gibi okula birlikte gidip gelmeye devam ettiler.
Birlikte okula gidip geldiklerinde bazen Halit hızlı yürüdüğü için Ayten ona yetişmekte zorlandığından koşmak zorunda kalıyordu. Bu durum Halit’in hoşuna gitse de Ayten’in hiç hoşuna gitmiyordu. Çünkü yoruluyordu. Halit’le konuşmak istemediği için ona beklemesini söylemek yerine koşarak ona yetişmeye çalışıyordu.
Ayten’in okumaya karşı ilgisini fark eden öğretmeni, Ayten’e daha fazla ilgi ve alaka gösterip bu gözde öğrencisinin eğitimiyle yakından ilgilenmeye başlamıştı. Ondaki okuma sevgisine katkıda bulunmak için bu öğrencisine ve diğer okuma sevdalısı öğrencilerine ayrı bir ilgi gösteriyordu.
Ayten’le Halit zaman içinde okula birlikte gelip gitmelerinden olsa gerek yavaş yavaş konuşmaya başlamışlardı. Ayten, Halit’le konuştukça onu tanımaya başlıyordu. Zamanla ondan neden nefret ettiğini bile unutmuştu. Halit’in hiç de nefret edilecek biri olmadığını görmüş, içindeki öfkeden dolayı pişmanlık duymaya başlamıştı. Artık okula birlikte gelip gittikleri yerlerde bazen şakalaşacak kadar araları iyi olmuştu.
Bu iki arkadaşı görenler onların iyi anlaşan iki kardeş olduklarını sanırdı. Birbirlerine bu kadar yakınlaşan iki çocuk için okula birlikte gidip gelmeler bile bir oyun olmaya başlamıştı.
Halit bir abi gibi Ayten’in okuldaki durumunu sorup ona; “Okulda sana karışan birileri olursa bana söyle,” demeye başlamıştı.
Ayten bu ilgiden memnundu. Okulda yaşadıklarını her ne kadar evde anne ve ablasıyla paylaşsa da bunları Halit’le de paylaşmak hoşuna gidiyordu. Okulla ilgili konuşmak Ayten’e iyi geliyordu. Öğretmenini ve okul arkadaşlarını Halit’e anlatıp duruyordu.
Okulların tatile girmesiyle birlikte Ayten’le Halit’in arkadaşlıkları da bitmişti. Artık birlikte vakit geçiremeyen bu iki arkadaş birbirlerini özlemeye başlamışlardı. Bunun neden kaynaklandığını bilmeyecek kadar küçük olan bu çocukların çok iyi anlaştıklarını artık mahallede bilmeyen yoktu.
Okulların tatil edilmesinin ardından mahallede tatlı bir heyecan başlamıştı. Özellikle çocuklar için açılan Kur’an kursları her yaştan çocuklar başta olmak üzere ailelerini de heyecanlandırıyordu. Şendur Hanım komşusu Melek’i ziyaret edip Ayten’in de Kur’an öğrenmesini önerdiğinde Ayten’de yanlarındaydı. Annesinin olumlu cevap vermesini çok istemesine rağmen sessizliğini koruyordu. İki yetişkin kadının yanında konuşulanlara seyirci kalmakla yetiniyordu.
Melek, kızının Kur’an öğrenmesini çok istediği halde bunu nasıl yapabileceğini sordu. Şendur Hanım; “Okullar tatile girdikten sonra mahalleli, kız çocuklarına Kur’an dersi vermem için bana gönderirler. Ben de elimden geldiğince onlara bildiğimi öğretirim. İstersen Ayten’i bana gönderebilirsin,” dedi.
Melek bu habere çok sevinse de, “Eşime sorup danışmam gerek,” dedi. Şendur Hanım böyle bir cevap alacağını tahmin etmişti. Melek’i tanıdığı kadarıyla eşinden habersiz bir şey yapmayan bir yönü olduğunu öğrenmişti. Oysa Melek de çok iyi biliyordu ki bu habere eşi en az kendisi kadar sevinecekti. Ama yine de eşine olan saygısından ona sormadan Şendur Hanıma bir cevap vermenin doğru olmadığını bilecek kadar anlayışlı, zeki ve sorumluluk sahibi bir hayat arkadaşıydı.
Ayten’in Şendur Hanımdan Kur’an dersi alması için eşiyle konuştuğunda, tıpkı tahmin ettiği gibi Salih buna çok sevinmişti. Ve birlikte Şendur Hanıma ve eşine hayır dualarında bulundular.
Ayten bundan böyle her gün kahvaltıdan sonra Kur’an dersi için Şendur Hocaya gidecekti. Bu durum Ayten’i sevindirmişti.
Oysa kısa süre öncesine kadar sevmediği bir çocuğun evine gideceğini söyleseydiler bu kadar sevinmeyebilirdi. Şimdi ise içinde farklı duygular vardı. Kur’an dersi almaya gittiği yer, onun için Halit’in eviydi.
Şendur Hoca, öğrencilerine Kur’an dersiyle birlikte, anlayabilecekleri bir şekilde abdest almayı, namaz kılmayı, namazın önemi ve Peygamber efendimizin hayatını da anlatıyordu. Özellikle namaz üzerinde ısrarla durup öğrencilerinin namaz kılmaları konusunda ısrarcı oluyordu.
Şendur Hoca’nın birçok öğrencisi vardı. Bazıları yıllardır onun öğrencisi idiler. Kur’an okumasını çok iyi bilen iki öğrencisi yeni gelen çocuklara Elifba derslerini vererek Şendur Hoca’ya yardımcı oluyorlardı.
Ayten, bazen kapıda veya sokakta karşılaştığı Halit’le hiç konuşmuyordu. Halit de Ayten’le konuşmuyor hatta birbirlerini tanımazlıktan geliyorlardı.
Okul bitince sanki onların arkadaşlıkları da bitmişti. Aslında bu durumda garipsenecek bir şey yoktu. Çünkü aileleri onları bu şekilde eğitmişti.
Ayten, Kur’an öğrenmeye başladıktan sonra ablasının yardımıyla namaz kılmaya da başlamıştı. Namazı, Allah azze ve celle ile buluşma ve ona yakın olma şeklinde tarif eden Şendur Hoca, çocuklar üzerinde etki bırakmayı çok iyi bilen bir eğitmendi. Ayten de namaza bu şekilde başlamıştı. Allah’a daha yakın olabilmek ve onu hissetmek istiyordu.
Küçük elleriyle abdest alışını seyreden Melek, kızını bu durumda görünce, sevinç gözyaşlarına hâkim olamadı. Kızının Allah’a layık bir kul olmak için abdest alışını görmek onu mutlu etmişti. İçinden Şendur Hoca’ya hayır duaları edip durdu. Ayten abdestinin ardından taktığı başörtüsüyle masumiyetin saf ve temiz halini hatırlatıyordu annesine.
Ayten, Elifba derslerini Şendur Hoca’nın evinde Meryem adlı on altı yaşlarındaki Kur’an’ı çok iyi okuyan bir genç kızdan alıyordu. Meryem, dört yıldır Şendur Hoca’nın öğrenciliğini yapıyordu. Kur’an okumasını iyi bilen en yetenekli ve becerikli öğrenciydi. Şendur Hoca’ya yardımcı olmak için geliyordu. Şendur Hoca’dan öğrendiği İslami bilgiler sayesinde ibadet ve yaşantısıyla derse gelenlere örnek olan birisiydi.
Meryem, bildiklerini ve öğrendiklerini şimdi elifba dersi verdiği öğrencilerine aktarmaya çalışıyordu. Bunu da en az Şendur Hocası kadar çok iyi yapıyordu. Öğrencilerine öğrettiği ilk şey, derse başlarken tıpkı Hocasından öğrendiği gibi, “Rabbi yessir ve la tuêssir. (Rabbim! Kolaylaştır zorlaştırma)” duasıydı. Ayten bu duayı çok sevmişti. Meryem, azimli ve istekli olan Ayten’e çok yakın bir ilgi göstermeye başladı. Onun namaz ve duaları öğrenmesinde de Meryem Hoca’sının payı büyüktü.
Okul derslerinde olduğu gibi Kur’an dersinde de Ayten yine gözde öğrenci olmayı başarmıştı. Öğrendiği sadece Kur’an değildi. Meryem ablası ona İslam ahlakını da anlatıyordu. Allah’ı azze ve celle neden sevmesi gerektiğini de anlatmaya çalışıyordu.
“Ayten! Allah’ı seviyor musun?” diye sormuştu bir ders esnasında.
Ayten, Hoca’sının sorduğu bu soruya tereddüt etmeden, “Evet” dedi.
“Peki, Allah’ı ne kadar seviyorsun?” diye ikinci bir soru gelmişti Hocasından.
Ayten, cevap vermek için biraz düşündükten sonra, “Hııım! Dünya kadar,” dedi sevinerek.
“Aferin sana. Peki, Allah’ı niçin seviyorsun?” diye Hoca’sı bir başka soru daha sordu.
“Hııııım!” diye düşünen Ayten bu soruya nasıl cevap vereceğini bilemedi. Onun yerine Hoca’sı; “Bizi ve tüm canlıları yaratığı için. Çok sevdiğimiz anne ve babamızı yarattığı için,” değil mi?
“Evet” diyerek Hoca’sını tasdik etti.
“Tamam, öyleyse gidip oynayabilirsin,” dedi Meryem. Her gün öğrencilerine buna benzer sorular sorup Allah sevmelerini sağlamaya çalışıyordu.
Bir çocuk için oyun oynamak hayatı öğrenmekle eşdeğerdedir. Ayten için de durum aynıydı. O henüz bir çocuktu ve oyun oynamayı çok seviyordu. Mahalledeki çocuklarla neredeyse her gün aynı oyunu oynuyorlardı. Kısa bir süre sonra oynadıkları oyunlar Ayten’e sıkıcı gelmeye başlamıştı. Mahalledeki çocuklar bazen birkaç mahalle ötede bulunan parka gider oradaki salıncak, kaydırak ve tahterevalli türü şeylere binerlerdi. Ayten’i de çağırmalarına rağmen annesi kızının evin civarından uzaklaşmasından endişe ettiğinden izin vermediği için gidemezdi. Belki de oyunlardan sıkılmasının nedeni parka gidip değişik şeyleri yapma isteğiydi. Annesinin izin vermeyişine üzülse de onun sözünden çıkmıyordu.
Ayten’in bu derdine yine Halit yetişti. Şendur Hoca, Ayten’in sıkıldığını ve parka hiç gitmediğini bir ders esnasında öğrenmişti. Annesinin kızı için endişe ettiğini bildiğinden onu asla yalnız başına göndermeyeceğini de çok iyi biliyordu. Bu sorunu çözüme kavuşturabilmek için bir yol düşünürken Halit’in parka gitmek için izin istemesi üzerine; “Ayten’i de birlikte götürürsen olur,” şeklinde bir şart koşması bundandı. Halit; “Ya kendisi gelmek istemezse,” diye sordu.
“Sen gidip annesinden onu parka götürmek için izin iste, vermediyse o zaman tek başına gidersin” dedi.
Halit, annesinin sözünü dinleyip Melek teyzesinden Ayten’le parka gitmek için izin istediğinde, annesi hiç tereddüt etmeden Ayten’e izin verdi. Halit çocuk olsa da mahalleden birinin Ayten’in yanında olduğunu bilmesi annesini rahatlatıyordu.
Ayten, Halit’le birlikte parka gitmeye çok sevinmişti. Uzun süreden beri Halit’le hiç vakit geçirememişlerdi. Yine iki arkadaş parka kadar hiç konuşmadılar. Sadece birlikte yürüdüler. Ayten ilk kez parka geliyordu. Parkta arkadaşlarını görünce onların yanına gidip birlikte salıncaklarda salınmaya başladılar. Bir müddet sonra kaydırak ve tahterevalli arasında gidip geldiler. Çok güzel vakit geçiriyordu. Akşama kadar kaldığı parkı çok sevmişti. Arkadaşlarıyla birlikte çok eğlenmişti. Eve yine Halit’le birlikte döndüler. Halit’in yaptığı bu iyiliği hiçbir zaman unutmayacağını söyleyip ona teşekkür etti.
Parkta birlikte geçirdikleri bu güzel günün ardından Ayten iyiden iyiye Halit’e bağlanmaya başladı. Halit’in kendisine gösterdiği ilgi ve alakadan çok memnun olmuştu. Artık içinde Halit’e karşı kin yerine sevgi tohumları ilk kez bu vesile ile yeşermeye başlamıştı. Halit’le geçirdiği o gün artık güzel bir anı olarak hatıralarının arasında kalacaktı.