41.84
  
48.67
  
0.00
  
97.47

Diyarbakır Sokakları-12. Bölüm

Diyarbakır Sokakları-12. Bölüm

  12. BÖLÜM

Güzel bir sonbahar havası vardı. Her taraf dökülmüş ağaç yapraklarıyla doluydu. Sararan yaprakların rüzgârın esmesiyle çıkardıkları hışırtı sesleri dinlenilmeye değer bir senfoni oluşturuyordu. Esintilerle sallanan yapraklar tutundukları dallara veda ederek savrulup duruyordu.

Hayata tutunmak her zaman zor olmuştur. Zamanı gelince insan da tıpkı bu yapraklar gibi sararıp dökülecek ve bu dünyaya veda edecekti. O gün gelinceye dek yaşama tutunmak zorundadır insan... Savrulup yoldan çıkmamak, asıl gayeden sapmamak için dört elle sarılmalı hayata. Hayatı bahşeden tek İlaha…

Hayatı tüketirken bile bunun bir amaca hizmet etmesini ummalı. Yaşamı gibi ölümünün de İslam’a hizmet etmesini arzulamalı. Yaşama tutunabilmek için mücadele etmeli. Zorluk ve düşman karşısında eğilmemeli insan. Küfre ve zulme başkaldırıp kanının son damlasına kadar direnmeli, özgürlüğü için ölmeli, onu özgür yaratan Allah’ın istediği gibi yaşayıp zamanı gelince de canını O’na teslim etmeyi bilmeli…

Kemal ve Veysi, İslam için hizmet etmeye gönüllü iki yiğit kahraman, iki cesur genç… Kardeşten öte bir bağla bağlanmışlardı birbirlerine. Adeta iki bedende bir can gibiydiler. Birinin eline diken batsa diğerinin canı acırdı. Biri “Ah!” dese öbürünün canı yanardı.

Allah için birbirlerini seven gerçek mücahitlerdi onlar.  Kemal, yirmi yaşlarında, orta boyluydu, hafif kırmızıya çalan simasıyla oldukça yakışıklıydı. Veysi ise on dokuz yaşında, hafif sarışın, deniz mavisi gözleri vardı. Kemal, bu dünyada bir amacının olması gerektiğini öğrendiği günden itibaren İslami hizmet saflarında yerini alıp mücadele ediyordu. Mücadele saflarında tanımıştı Veysi’yi. Birlikte çok güzel hizmetlerde bulunuyorlardı. Aynı yolun yolcusu olan iki kardeş olmuştular. Birbirlerini çok sevdiklerinden olsa gerek birlikte şehit olmak için dua ettiler. Tıpkı asr-ı saadet döneminde kardeş ilan edilen Muhacir ve Ensar gibi…

İslami hizmetlerini daha rahat yerine getirebilmek için bir müddet, gittikleri caminin hücresinde kaldılar. Öğrencilerine Kur’an dersi vermek için her zaman orada hazır bulunuyorlardı. Bu uğurda rahat yataklarından vazgeçmişlerdi. Cami hücresinde sert minderlerin üzerinde yatıp kalkıyorlardı. Bundan şikâyetçi değillerdi. Tam aksine böyle bir yaşam onlara sahabilerin hayatlarını anımsattığı için mutluydular.

Ta ki bir gün Şehid, onların cami hücresindeki o mütevazı yaşamlarına tanık oluncaya dek… Eğer Şehid, onların yaşantılarına tanık olmasaydı kim bilir daha ne kadar süre öyle yaşamaya devam edeceklerdi? Ne bir yataklarının olmayışına ne de her gün aynı olan kahvaltı türünden şikâyetçi olmuştular. Onlar asrın gerçek mücahitleriydi. Şikâyet etme ve sızlanma onlara göre bir şey değildi. Hayat şartlarını dert etmiyorlar, aksine Müslüman Ümmetin derdini dert edinmiş, onların çektiklerini yüreklerinde hisseder olmuştular. Şehid, onların anlayışlarına hayran kalmış;

–Keşke tüm kardeşler sizin gibi düşünceli olabilse, diye hayranlığını ifade etmişti.

Şehid, onları cami hücresinden çıkarıp bir eve yerleştirdi. Burası bir tür bekâr eviydi. Son zamanlarda evde kimse kalmadığı için bir müddet iki arkadaşın bu evi paylaşmalarını istedi. Onlar, en azından kendi yemeklerini yapacak bir imkâna sahip olacaklardı. Evdeki gibi olmasa da artık kanepede uyuyabileceklerdi. Bu da cami hücresinin sert minderlerinden daha iyiydi.

Günler su gibi akıp gidiyordu. Bu ev zamanla ikisine ait oldu. Artık ev sahipleri kendileriydi. Gelip gidenler ise misafirlerdi. Şehid, bazı günler uğrayıp ihtiyaçlarını soruyor, biraz sohbet ettikten sonra kendilerinden İslami hizmetleri hakkında bilgi alıp ayrılıyordu.

Giriş ve çıkışlardan, evin İslami hizmetlerde kullanılması PKK Örgütünün dikkatinden kaçmamıştı. Şehid, mahallede bulunan bazı Örgüt elamanlarının bu evi deşifre etme ihtimaline karşın tedbir olsun diye eve bir silah getirmişti. Silahı Kemal’e emanet edip nasıl kullanması gerektiği hakkında da biraz bilgi vermişti.

Şehid, onları bir ara uygun olan bir alana götürüp silah talimi yaptırmıştı.  Şehid’e göre her Müslüman zamanın silah olarak kullanılan tüm araçlarını öğrenmesi gerekiyordu. Fırsat ve imkân buldukça da öğrencilerine ateş talimi yaptırıyordu. O günden beri silah onların en çok sevdikleri oyuncakları olmuştu. Oysa Şehid’in kurduğu hedefi ancak üç atışta vurabilmişlerdi. O gün hayatlarına giren bu demir parçasını çok sevmişlerdi.

Erkeklere, çocukluk yıllarında sevdikleri en güzel oyuncak hangisi diye sorulsaydı düşünmeden verecekleri cevap “Silah” olurdu galiba. Kızlara da, aynı soru sorulsaydı onlar da herhalde “Bebek”  derlerdi.

Bu oyuncakların fıtratla ilgisi var mı yok mu orası bilinmez ama şu bir gerçek ki erkekler silahı çok severler. Erkeklerin çocukken oynadıkları oyuncak silahlar büyüdüklerinde yerini gerçek silahlara bırakıyordu.

 Veysi ile Kemal de ilk silahlarına sahip olmanın mutluluğunu tadıyorlardı. Şehid, onlara silahın nasıl temizleneceğini de öğretmişti. Temizlik yapılırken dikkat edilmesi gereken bazı noktaların altını özellikle çizmişti. Aslında öğrettiği şeyler silah temizlemenin altın kuralları idi.

–Silahı temizlemeden önce şarjörünü çıkarıp mekanizmayı çekerek namluda kurşun varsa onu çıkarmak,

–Şaka dahi olsa asla bir kardeşine silah namlusunu doğrultmamak,

–Silahla asla şaka yapmamak,

–Temizledikten sonra şarjörünü takmadan önce mutlaka emniyetinin kapalı olmasına dikkat etmek…

Ve bunlara benzer daha birçok şeyi en ince ayrıntısına kadar onlara anlatmıştı.

“Kader takdir olunca basiret bağlanırmış,” derler. Kemal ve Veysi, kendilerine emanet edilen silahı ayda bir çıkarıp temizliğini yapıyorlardı. Silahı her zaman Kemal temizliyordu. Şehid’in tavsiyelerine harfiyen uyup her türlü tedbiri alıyordu. Öyle ki kendisi temizlik yaparken Veysi’nin odadan çıkmasını dahi istiyordu. Veysi’ye;

–Ne olur ne olmaz sen dışarı çık, der ardından silahı temizlemeye başlardı. Veysi kalmak için biraz ısrar etse de Kemal ısrarının yersiz olduğunu söyleyip onu odadan çıkarırdı.

Yine bir öğle vakti Kemal, silahı temizlemek istedi. Bu sefer Veysi, kalmak için çok ısrar edip;

–Silah temizlemeyi bana da öğret, diye tutturunca Kemal, Veysi’nin bu isteğini kıramadı. Deniz mavisi gözlerle Kemal’e mahzun bir şekilde baktığı zaman Kemal, Veysi’ye kıyamaz olur ve onun her isteğini yerine getirirdi. Kendisinin can kardeşiydi.

         Kemal, Veysi’yi kırmayıp silahı birlikte temizlemek suretiyle nasıl yapıldığını ona öğretecekti. Veysi çok meraklıydı. Öyle ki Kemal’in anlatmasına fırsat vermeden kendisi soru sorup öğrenmeye çalışıyordu. Kemal silahı temizlemeden önce alınması gereken tüm tedbirleri aldı. Aldığı tedbirleri Veysi’yle de paylaştı. Silahın her parçasını çıkarıp yağlı bir bezle temizledi. Namluyu kontrol edip içinden yağlı bezi geçirerek birkaç kez bir ileri bir geri çekti. Namluya tekrar baktı. İstediği gibi temizlendiğini görünce buna sevindi.

Temizlik işlemi bitmişti. Veysi silahı toparlamak için ısrar edip;

–Sen söktün bırak ben toparlayayım, dedi. Kemal;

–Tamam, deyince Veysi sanki yıllardır bu işi yapan biri gibi davranıp parçaları takmaya çalıştı. Yanıldığı zaman Kemal, yardımcı olup ona hangi parçanın nereye takılacağını gösteriyordu. Veysi, o kadar sabırsız davranıyordu ki Kemal’in kendisine yardımcı olmasına bile fırsat vermiyordu.

Veysi, sonunda silahı toparlamayı başardı. Tamam, olduğunu anlamak için mekanizmayı geri çekip tetiği aşağıya indirdiği anda oda içinde duyulan ses onları dehşete düşürdü. Kemal, Veysi’nin şarjörü taktığını görmemişti.

Silah sesinden sonra komşularının ne tepki vereceklerini anlamak için birkaç dakika sessiz kaldılar. Veysi evin penceresinden dışarıya baktı. Her şey normal görünüyordu. Sesi duyan olmamış gibi herkes kendi işine bakıyordu.

Kemal ayaklarına doğru inen bir sıcaklık hissetti. Elini karnının üzerine koyduğu zaman korkunç gerçekle karşılaştı. Elinin sıcak kırmızı renge boyandığını görüp;

–Veysi! Vuruldum galiba, deyip bayıldı.

Kemal’in bayılmasıyla Veysi şok geçirdi. Kemal’den süzülen kana bakıyordu. Gördüğü kan ve Kemal’in yerde yatan cansız bedeni yüzünden aklını oynatmak üzereydi. Kapının çalmasıyla daha çok endişelendi. Komşularından birinin silah sesini duymuş olabileceğini düşündü. Kapıya bakmaya dahi gitmedi. Kapı bu sefer üç defa aralıklarla çalınca gelenin tanıdık olduğunu anlayıp kapıya koştu. Kapı merceğinden gelenin Şehid olduğunu görünce buna çok sevindi. Kapıyı açtığı gibi;

–Abi koş, deyip Şehid’i çekiştirip Kemal’in hareketsiz yattığı odaya aldı. Şehid, Kemal’i kanlar içinde cansız görünce hiç düşünmeden yarasının üzerine tampon yapıp kanamayı durdurdu.

Veysi, ağlamaklı bir şekilde kaza olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Şehid, soğukkanlılığını koruyarak Veysi’ye;

–Gel, ben gelene kadar kanayan yere tampon yap, dedi.

Veysi, Şehid’in dediğini yaptı. Şehid evden çıktı. Yaklaşık yarım saat sonra Bilal’le eve geldiklerinde Bilal kanlar içinde yatan Kemal’i görünce endişelendi. Kemal’in cansız bir şekilde yerde uzanmış hali onu kaygılandırmıştı. Nabzını kontrol ettiğinde rahat bir nefes aldı. Kemal’in bayıldığını söyleyince Veysi ve Şehid de rahat bir nefes aldılar.

Kemal’in yarasına baktı. Karnından yediği kurşun arka tarafından çıkmıştı. Kurşunun girdiği ve çıktığı yeri iyice kontrol etti. Kurşun her hangi bir organın yakınında dahi geçmemişti. Kaba etini delmişti. Normal şartlarda şu anda Kemal’in baygın değil, belki de acılar içinde Veysi’ye sitem etmesi gerekiyordu.

Bilal, Kemal’i uyandırmak için kolonya istedi. Evde kolonya yoktu. Bir baş kuru soğan getirmelerini söyledi. Veysi hiç soru sormadan getirdiği kuru soğanı Bilal’e verdi. Bilal soğanı yere bırakıp yumruğuyla ikiye ayırdı. Bir parçasını Kemal’in burnuna dayayıp koklamasını sağladı. Kısa bir süre sonra Kemal, kendine gelmeye başladı. Bilal’in endişesi geçmiş değildi. Kemal’in çok kan kaybettiği için bayılmış olma ihtimalini düşündü.  Bunu anlamak için Kemal’in yüzüne iyice baktı. Kan kaybı yaşayanların yüzü sararırdı. Oysa Kemal’in yüzü hâlâ eskisi gibi canlıydı. Kemal;

–Ne oldu? Diye sormadan gördüğü kanın etkisiyle tekrar bayıldı.  

Bilal gülmemek için çok çabalasa da kendisini tutamayıp kahkaha attı. Şehid sinirlenmişti. Bu tür durumlarda asla şaka yapılmayacağını en iyi bilen Bilal’in bu patavatsızlığına;

–Ne oldu da gülüyorsun? Diye sinirli bir şekilde sorması üzerine, Bilal;

–Abi! Kardeşimizi kan tutuyor galiba, diyerek yine güldü.

Şehid;

–Ne var bunda? Diye sordu.

–Bir şey yok abi! Kardeşimizin durumu iyi gibi görünüyor. Sadece biraz kan kaybetmiş. Kısa zamanda kendisini toparlar, dedi.

 Kemal’i diğer odalardan birine almaları için Veysi’den kendisine yardımcı olmasını istedi. Onu odaya taşıdılar. Kurşun yarasını dikip pansuman yaptıktan sonra yarayı sargı beziyle sardı. Tekrar Kemal’e soğan koklatıp kendisine gelmesini sağladılar. Kemal tekrar;

–Ne oldu? Diye sorması üzerine Şehid;

–Kendini nasıl hissediyorsun? Şeklindeki sorusuna soru ile karşılık verdi.

Kemal;

–Yorgun gibiyim sanki. Kafam dönüyor, dedi.

Bilal;

–Bunlar normal şeylerdir. Biraz kan kaybettin. Kafanın dönmesi ondandır, dedi.

Bilal, Kemal’in koluna serum bağlarken Şehid, olanları bir de ondan dinlemek istedi.

Kemal olanları anlattıkça Veysi boynunu büküp gözlerini kaçırıyordu. Şehid, Veysi’nin aceleciliğine gülse de yine de ona birkaç uyarıda bulunmaktan geri durmadı.

Kemal, kan görünce bayılacağını bilmediğini, bunu ilk kez yaşadığını söyleyince Şehid ona tebessüm etti.

–Olur, böyle şeyler, bundan böyle sen de daha dikkatli ol, dedi.

Şehid, Bilal’den gece geç vakte kadar burada kalıp Kemal’in iyi olduğundan emin olmasını istedi. Çıkmak için oda kapısında durup selam verdiğinde Kemal;

–Abi silahı almayacak mısın? Diye sordu.

Şehid tebessüm edip oradan ayrıldı.

Bu yazıya tepkini ver!

Benzer Bloglar