41.84
  
48.67
  
0.00
  
97.47

Diyarbakır Sokakları-15. Bölüm

Diyarbakır Sokakları-15. Bölüm

  15. BÖLÜM

Hayat imtihanı erkekler kadar kadınlar içinde zor ve çetin geçiyordu. Onlar da İslami davada üzerlerine düşen görevleri en güzel şekilde yerine getirme gayreti içindeydiler.

Özellikle evli bayanlar eşlerini her konuda destekledikleri gibi mücadele saflarında da onlarla birlikte hareket edip Allah’ın rızasına nail olmayı umuyorlardı.

Belki de erkeklerden daha çok kadınlar bu davanın yükünü omuzlamış durumdaydılar. Onlar bazen bir eş bazen bir anne ya da bir abla veya kardeş olarak her zaman üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getiriyorlardı.

Mücadele saflarında erkek–kadın her birinin çektiği sıkıntılar başka olsa da belki de hiç kimsenin kendilerinden haberdar olmadığı, Allah’ın, “(Sadakalar) kendilerini Allah yoluna adamış, (bu sebeple) yeryüzünde (maişet elde etmek için) dolaşamayan fakirler içindir. Cahiller (onların hallerini bilmeyenler), iffetli ol(up kimseden isteme)melerinden dolayı onları zengin sanırlar. Onları simalarından tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler! Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah, onu hakkıyla bilendir.Bakara 273 ayetinde söz ettiği bu vasıfları taşıyan iffetli kişilerin sayısı hiç de az değildi.

Tarık ve eşi, onlardan sadece biriydi. Tarık yirmi dört yaşlarında kısa boylu, top burunlu, tıknaz biriydi. Eşi Elif’le yaklaşık on aydır evlilerdi. Evlendiği günden itibaren eşiyle birlikte İslami hizmetlerde var güçleriyle çalışıyorlardı.

Tarık, cesaretiyle ve zekâsıyla ön plana çıkmıştı. Her nerede Cemaat mensuplarına yönelik bir saldırı yapılsa ya da saldırı olacağı haberi gelse Tarık mutlaka orada bulunup en ön saflarda yerini alırdı. Korkusuzdu, belki de bu yüzden İslam düşmanları bu korkusuz cengâveri ortadan kaldırmaya bu kadar kararlıydılar.

Tarık tıpkı Hz. Halid bin Velid gibiydi. Hangi kavgaya girmişse Allah’ın inayetiyle üstün gelmişti. O hiçbir zaman bu kazanımlarından kendi nefsine pay çıkarmıyordu. Allah’a hamd edip şükrediyordu. Rabbinden Cemaat mensuplarını korumasını ve kendisini onlara hizmetkâr etmesini diliyordu. O ve eşi, Allah’a adanan gerçek birer mücahit ve mücahideydi.

Yine bir gün Burhanneddin Teknik Lisesinde bir kavga olduğu haberi alınmıştı. Tarık bunu duyar duymaz üzerine aldığı satırla okulun önünde belirdi. Onu okulun önünde gören karşıt grup kendi mensuplarına;

–Tarık’ı kim ortadan kaldırırsa Örgüt ona büyük bir ödül verecektir, diye vaatlerde bulundu.

Her biri Ebu Cehil’in askeri olan geri zekâlılar güruhu Tarık’a zarar vermek için yarışa tutuştular.

Okuldaki İslami gençlik kendilerine yönelik saldırıları bertaraf etmek için üzerlerine aldıkları satırlarla ilk saldırının karşı taraftan gelmesini beklemeye başladılar.

Yaklaşık on beş kişi olan Cemaat mensubu gençlere dışardan Tarık’la birlikte beş kişi daha yardıma gelmişti. Cemaat mensuplarının hizmetlerini engellemeye çalışan karşıt guruba ise dışardan yaklaşık elli kişiye yakın bir yardım grubu gelmişti. Okulda da yaklaşık olarak bir o kadar mensupları vardı…

Her zaman ki gibi ilk saldırı onlardan geldi. Yirmi kişilik İslami gençliği ablukaya alan karşı grubun ablukasını dağıtmak için harekete geçen Tarık ve diğer arkadaşları buna muvaffak olup, onları darmadağın ettiler. Tarık ile her kim karşılaşıyorsa mutlaka arkasını dönüp kaçıyordu.

Öte yandan dışardan gelenlerden biri elindeki silahla Tarık’a nişan almış uygun anı bekliyordu. Tarık o kadar çok hareketliydi ki ona nişan almakta zorlanıyordu. Sonunda bir fırsatını bulup tetiğe bastığında Tarık yere yığıldı. Tarık’ın yere düştüğünü gören arkadaşları onun etrafında toplanıp ardından tüm güçleriyle karşı grubun üzerine saldırmaları üzerine bu eblehler çil yavruları gibi kaçışmaya başladılar.

Tarık ayağından yaralanmıştı. Bir kurşun sol ayağına isabet etmişti. Yürüyemiyordu. Kaç defa ayağa kalkmaya çalıştıysa da bunu bir türlü başaramadı. Öğrencilerden biri Tarık’ın kolunun altına girdi ve onu caddeye çıkarıp bir taksiye bindirdi. İkisi bağlarda bulunan Abide Camii’nin sokağında inip camiye girdiler. Tarık nereye geldiğini anlayınca onu getiren arkadaşına;

–Burası polis noktasına çok yakın. Hemen yanı başımızda polis kulübesi var, başımız belaya girmesin sonra… dedi.

Arkadaşı;

–Sen merak etme abi. Ben ne yaptığımı biliyorum, dedi.

Tarık’ı alıp caminin hücresine bıraktı ve üzerine kapıyı kilitledi. Vakit kaybetmeden Şehid’i bulup birlikte camiye döndüler.

Şehid, Tarık’ın yaralandığını duymuştu ama durumunun nasıl olduğu hakkında değişik söylentiler vardı. Şimdi ise kendi gözleriyle görüyordu. Ayağı kanlar içindeydi. Hiç vakit kaybetmeden caminin arka kapısından Tarık’ı bir taksiye bindirip Bilallere götürmek istedi, fakat aklına Bilal’in evde olmadığı geldi. Daha önce onu bir başka yaralının tedavisi için bizzat kendisi bir yere götürmüştü.

Tarık’ı alıp onun evine götürmenin şimdilik daha iyi bir fikir olacağını düşündü. Durumu Tarık’a söylediğinde o;

–Sen nasıl uygun görürsen, diyerek kendisini Şehid’e teslim ettiğini ifade etti.

Şehid, Tarık’ın oturduğu Alipınar semtine gelince etraftaki meraklı gözlerin hedefi haline geldi. Alipınar semti birçok PKK Örgüt elemanının yanı sıra hava lojmanlarında çalışan subay ve memur kesiminin de mıntıkasıydı.

Şehid, Tarık’ın oturduğu Kaya Apartmanı dördüncü kata çıkıp kapıyı çaldı. Tarık’ın eşi mercekten bakıp gelenlerin eşi ve arkadaşı olduğunu görünce kapıyı açtı ve kenara çekildi.

Normal zamanlarda Tarık bir arkadaşıyla eve geldiğinde kapı zilini çalıp anahtarıyla kapıyı açardı. Eşi de onun bir arkadaşıyla geldiğini anlar ve ortalıkta gözükmezdi. Bu defa böyle olmadı. Tarık çektiği acılar yüzünden olsa gerek bunu unutmuştu.

İçeriye geçip ayakkabısını çıkarınca ortalığa yayılan kanları gören eşi baygınlık geçirdi. Şehid o anda ne yapacağını bilemedi. Tarık’ı yere bırakıp kadınla ilgilenmek istedi.

Baygın olan Elif’e baktı. Onun hamile olduğunu görünce daha çok endişelendi. Tarık, eşinin yanına yaklaşıp onu ayıltmaya çalıştı. Şehid’ten sol taraftaki oturma odasından kolonya getirmesini isteyince Şehid gidip kolonyayı alıp geldi. Tarık eline döktüğü kolonyayla eşini ayıltmaya çalışırken kendi yarasını unuttu.

Şehid, Tarık’a;

–Yenge kaç aylık hamile, diye sordu.

Tarık;

–Dokuz ayı geçiyor. Her an çocuk bekliyoruz, dedi.

Elif, kokladığı kolonya sayesinde kendine gelmeye başladı. Elif kendine gelince, eşine;

–Ne oldu sana böyle, diye endişeyle sordu.

Tarık güler bir yüzle;

–Yaralandım, dedi.

O esnada Elif’in doğum sancıları başladı. Şehid, iki sorunla karşı karşıyaydı. Bir yanda namahrem hasta bir bayan öte yanda yaralı biri vardı. Şu anda her ikisi de ilgiye muhtaç durumdaydı. Şehid, ise ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. Tarık’la mı ilgilensin yoksa doğum sancıları başlayan Elif’le mi?

Elif’in doğum sancıları her geçen an daha bir şiddetlendi. Doğum sancıları çeken Elif için bir şeyler yapılması gerekiyordu. Tarık kendi acısını unutmuş, hanımının acılar içindeki haline bakıyordu. Onu böyle görmeye dayanamadı. Bir an önce bir şeyler yapması gerektiğinin farkında olsa da kendisi de en az onun kadar çaresizdi. Tam da yaralanacak zamanı bulmuştu. Ayağa kalkmaktan dahi aciz bir durumda iken hanımına yardımcı olamayacağını iyi biliyordu.

Tarık için için kendini yiyip bitiriyordu. Şu anda içinde bulunduğu duruma canı çok sıkılmıştı. Şayet ayağında bir sorun olmasaydı hanımını alıp rahat doğum yapacağı bir yer bulmak için koşuştururdu.

Şehid;

–Tarık! İstersen hanımını hastaneye götüreyim ondan sonra senin yaranla ilgilensek nasıl olur, diye sordu.

Hastane lafını duyan Tarık hüzünlendi. Kendisiyle evlendiği günden beri hanımı da aranmaya başlanmıştı. Kendisinin eşi olduğu polis tarafından biliniyordu. O yüzden hastaneye gidemiyordu. Şimdi acil bir durum söz konusu olduğu halde ne yapacağını bilememenin verdiği ıstırapla mücadele ediyordu.

Tarık;

–Abi! Hanımım da benim gibi aranıyor. Bu yüzden hastaneye gidemez, dedi.

Şehid kara kara düşünmeye başladı. Kendisini bir çıkmazın tam ortasında bulmuştu. Bu cendereden nasıl kurtulabilirim, diye düşündü. Bir yandan acılar içinde doğum sancısı çeken bir bayan diğer yandan ayağından kurşun yemiş olan dava arkadaşı…

Şehid tek başına bu işin altından kalkamayacağını anladı. Bir an önce bir şeyler yapmak adına harekete geçmeliydi. Aklına gelen tek mantıklı çözüm hanımını getirip Tarık’ın eşiyle ilgilenmesiydi. O ne yapacağını benden daha iyi bilir, diye içinden geçirdi. Hanımını getirmek için evden çıktı.

İki acılı insanı bir süreliğine baş başa bırakıp yola koyuldu. Vakit kaybetmeden eve uğrayıp hanımına Tarık’ın evinin anahtarını vererek durumu ona izah etti. Vakit kaybetmeden onların yanına gitmesini söyleyip evden çıktı.

Şehid, Bilal’in bulunduğu yere uğrayıp onu alacak ve Tarık’ın yarasına müdahale etmesi için getirecekti. Tarık’ın durumu da ihmale gelmezdi. Bilal’in kaldığı yere geldiğinde telaşı yüzünden okunuyordu.

Bilal;

–Abi hayırdır, çok endişelisin.  Kötü bir şey mi oldu? Diye sordu.

Şehid;

–Öyle bir durumla karşı karşıyayız ki ne sen sor ne ben söyleyeyim, dedi.

–Abi eğer arkadaşın durumu çok ağırsa ona göre başka bir şey düşünelim.

–Arkadaşımızın durumu senin üstesinden geleceğin türden bir kurşun yarasıdır. Ama asıl sorun arkadaşın hanımı. Şu an doğum sancısı çekiyor. Doğumu başlamak üzere galiba, dedi.

–Hanımını hastaneye götürebiliriz.

–Asıl sorunda bu ya. Arkadaşın hanımı da aranıyor. Bu yüzden hastaneye gidemez. Bu işten anlayan bir ebe bulmamız gerek.

–Ebe bulmak kolay abi! Benim annem bizim mahallenin ebesidir. İstersen gidip onu alıp geleyim ne dersin, deyince Şehid’in yüzü güldü. İçinden çıkılmaz dediği sorunlar bir bir çözülüyordu. Bilal’e;

–O zaman sen hiç vakit kaybetmeden gidip anneni al ve oradan sana tarif edeceğim yere gel, dedi.

Bilal vakit kaybetmeden evden çıktı. Eve geldiğinde annesini evin temizliğiyle meşgul bulunca buna sevindi. Hiç beklemediği bir anda oğlunu karşısında gören annesi sevinse de Bilal lafı uzatmayıp durumu annesine anlattı. Kendisiyle birlikte gelmesini rica edince annesi oğlunun bu isteğini kırmadı. Kızıyla birlikte gelmenin daha iyi olacağını söylediğinde Bilal buna itiraz etmedi.

Birlikte Şehid’in tarif ettiği adrese geldiklerinde onlara kapıyı Şehid açtı. Bilal’i Tarık’ın bulunduğu odaya alıp durumuyla ilgilenmesini istedi.

Bu arada Şehid’in hanımı gelen Bilal’in annesini ve kızını, Elif’in bulunduğu odaya aldı. Odaların birinde bir hayat kurtarılmaya çalışılırken diğerinde hayata gözlerini açacak olan bebeğin sağlıklı gelmesi için uğraş veriliyordu.

Bilal, Tarık’ın sol ayağına isabet eden kurşunun içerde kaldığını görünce endişe etti. O kurşunu çıkarmak hiç de kolay değildi. Yarayı temizleyip rahat çalışabileceği kadar neşterle bir yarık oluşturdu. Eline aldığı cımbızı yaraya sokup kurşunu bulmaya çalıştı. Kurşun kaval kemiğine saplanmıştı. Çekip çıkarmak istedi ama hiç de öyle kolay gelecek gibi değildi.

Tarık’ın ayağından akan kanları temizleyip, “Bismillah” diyerek tekrar cımbızın yardımıyla kurşunu buldu. Cımbızla kurşunu sıkı bir şekilde tuttuktan sonra, “Ya Şafi” diyerek cımbızı çekti. O anda kurşun yağdan kayar gibi kemikten çıktı. Kurşunun çıkmasıyla Tarık rahat bir nefes aldı. Ağrılarının birden hafiflediğini hissetti. Bilal yaraya dikiş atıp sargısını yaptıktan sonra kadınlar tarafından gelecek olan güzel haberi birlikte beklediler.

Kısa bir süre sonra evin içini dolduran ağlama sesinin bir bebeğe ait olduğunu anlamışlardı. Şehid’in hanımı erkeklerin bulunduğu odaya gelip kapıyı çalınca Şehid kapıya baktı. Hanımı;

–Allah’a şükürler olsun, güzel bir kızımız oldu, dedi.

Şehid;

–Annenin durumu nasıl? Diye sordu.

–O da, bebekte iyi.

Bu haber tedavisi biten Tarık’a iyi geldi. Yaşadığı kısa acılar çabuk bitmekle kalmamış, göz aydınlığı bir çocuk ile müjdelenmişti.

Bebeği temizleyip babasına getirdiklerinde Tarık kızını kucağına aldı. Allah’a hamd ve şükrettikten sonra Bilal, Şehid ve onların ailelerine hayır duasında bulundu.  

Bu yazıya tepkini ver!

Benzer Bloglar