41.84
  
48.67
  
0.00
  
97.47

Diyarbakır Sokakları-19. Bölüm

Diyarbakır Sokakları-19. Bölüm

  19. BÖLÜM

“Hayat iman ve cihattır.” Bilal ve arkadaşları bu iki hakikati en güzel şekilde anlamaya ve yerine getirmeye gayret ediyorlardı. Bu dünya imtihanında Allah’ın razı olacağı bir hayat sürmek onların tek istek ve arzularıydı. Bu arzularını gerçekleştirmek için birçok şeyden vazgeçmişlerdi.

Bilal, kendisi ile beraber sağlık alanında hizmet eden üç arkadaşına bildiği şeyleri öğretmekle kalmamış, zaman zaman gelen yaralı Cemaat mensuplarına onların da müdahale etmelerine müsaade edip pratik yapmalarını sağlamıştı. Artık her biri tek başına sağlık işlerini yürütebilecek bir sağlıkçı olup çıkmışlardı.

Uzun zamandan beri sağlık evlerini çoğaltmayı düşünen Şehid hayalini kurduğu bu evlerin alt yapısı için gerekli olan elamanların şimdi yetişmiş olduklarına inanıyordu. Her mahallede bir sağlık evinin bulunması yaralanan Cemaat mensupları için hayırlı ve elzem bir işti. Onlara zamanında müdahale etmenin gerekliliği hakkında kimsenin şüphesi yoktu.

Şehid bu düşüncesini gerçekleştirmek ve İslami Cemaatten gerekli izni almak için fikirlerini onlara anlattı. Bu hayırlı ve elzem olan amel için Şehid’in ilgilenmesi şartıyla yerinde bir karar olarak görülmüştü. Ona gerekli izinleri verip hemen işe koyulmasını istediklerinde Şehid buna çok sevindi; fakat Bilal bu duruma biraz üzülmüş, arkadaşlarından ayrılma vaktinin gelmiş olması onu hüzünlendirmişti.

Şehid, Bilal’e;

–Bu şimdilik aramızda kalsın. Ben gerekli ev ve malzemeleri tedarik edene kadar arkadaşlarının bu durumdan haberleri olmasın, dedi.

 

      

 

Gün geçmiyordu ki yeni olaylar vuku bulmasın. Her gün başka başka mahalle ve semtlerden saldırı haberleri gelmeye devam ediyordu. Saldırıların arkası kesilmiyordu. Saldırıya uğrayan her Cemaat mensubunu tedavi etmek, onlarla yakından ilgilenmek ciddi bir işti.  Bu arada uslanmayan arsız bir Örgütle mücadele devam edip duruyordu.

Yine bir gün sabah saatlerinde oturduğu evinden çıkıp Bağlar semtinin cezaevi civarında bulunan çalıştığı marangoz dükkânına gitmekte olan Adnan’a saldırı hazırlığı yapılmıştı. Adnan İslami kişiliğiyle tanınan sevilen ve saygı gören bir gençti. Henüz yirmi üç yaşındaydı. Babası vefat ettiği günden itibaren ailesinin geçimi onun omuzlarına yüklenmişti. Bir yandan ailesinin nafakasını kazanmaya çalışırken öte taraftan İslami tebliğ vazifesini yerine getirip Allah’ın rızasını kazanmak için de canla başla didiniyordu.

Adnan’ın gecesini gündüzüne katan çalışkan bir kişiliği vardı. Bu çalışkanlığını hazmedemeyip onu ortadan kaldırmayı düşünen hainler her zaman ki gibi İslam’a düşmanlık eden PKK Örgüt elemanlarından başkası değildi.

Bu sabah evinden çıkıp iş yerine gitmekte olan Adnan, ters giden bir şeylerin olduğunu anlamıştı. Onu takip eden iki kişiden şüphelense de o esnada yapabileceği tek şey temkinli olmaktı.

Kendilerini fark ettiğini anlayan nasipsizler Adnan’ı uzaktan takip etmeye devam ettiler. Bir türlü yapmak istedikleri saldırıyı gerçekleştirmek için uygun bir ortam oluşmuyordu. Öte taraftan Adnan arkasına daha sık bakar olmuştu. En küçük bir hareketlilik görse hemen kaçmaya çalışacaktı. Kendisini iş yerine atabilirse eğer orada bulunan iş arkadaşları gerekeni yaparlardı, diye düşünüyordu.

Adnan’ın ardından bir müddet daha giden bu uğursuz iki kişi onu takip etmekten vazgeçtiler. Bu kirli emellerini akşam iş çıkışında gerçekleştirmenin peşindeydiler şimdi…

Adnan, kendisini takip edenlerin ortalıktan kaybolmalarını, endişe edilecek bir şeyin olmadığına yordu. O gün hiçbir şey olmamış gibi çalışmasına devam etti. Akşam karanlığı çökmek üzereyken sabah kendisini takip eden iki kişinin karşısında görünce tekrar endişe etti. Bir anda bellerindeki silahı çekip dükkânı tarayan bu iki genç boşalan şarjörlerinin ardından hızla oradan uzaklaştı.

Saldırı anında marangoz dükkânında Adnan’la birlikte çalışan iki işçi daha vardı. İslami duyarlılıkları çok olmasa da yaşantılarında namazlarını kılıyorlardı. Allah muhafaza etmiş, onların ikisine de bir şey olmamıştı. Kurşunların hedefi sadece Adnan’dı.

Adnan gelen iki kişiyi erken fark edip kendisini yere atmayı başarsa da vücuduna birkaç kurşun isabet etmişti. Ayağa kalktığında her ne kadar durumu iyi gibi görünse de nihayetinde yaralanmıştı.

Saldırının şokunu üzerinden attıktan sonra Adnan, yaralandığını fark etti. Vücudundaki kurşun yarasının verdiği acı kendisini hissettirmeye başlamıştı. Onu hastaneye götürmek isteyen iki iş arkadaşının teklifini geri çevirip onlardan kendisini yakınlarda bulunan tanıdığı bir dava arkadaşının evine bırakmalarını istedi.

Adnan’ın İslami kimliğini bilen arkadaşları onu bırakılmasını istediği eve getirip teslim ettiler. Adnan getirildiği evdeki dava arkadaşına durumu anlatıp ne yapması gerektiğini sordu. Hastaneye gidebilirdi. Ama saldırıyı kimlerin ve niçin yaptıklarını sorduklarında vereceği mantıklı hiçbir cevap yoktu.

Adnan’ın çalıştığı iş yeri polis tarafından fişlenmiş bir yerdi. Polis, kepenk kapatma eylemlerinde daima açık olan bu yere defalarca uğrayıp, “Korkmayın devlet sizi korur,” deyip durmuştu.

Böyle demesine rağmen onların kepenklerini açma sebebi devlete duyulan güven değildi. Din düşmanı, PKK’ya baş eğmemek olduğunu biliyorlardı.

Ev sahibi, Adnan’ı evinin müsait bir odasına aldıktan sonra Şehid’i bulup durumu ona izah etti. O anda müsait olmayan Şehid;

–İşimi bitirir bitirmez geleceğim, deyip, ev sahibini gönderdi. Ev sahibi, kısa bir süre sonra eve geri döndüğünde Adnan’ın çektiği acılar yüzünden bayılmış olduğunu gördü.

 Öte yandan durumdan haberdar olan Cemaat, Adnan’a müdahale edilmesi için başka yollarla Şehid’e haber gönderdi. Şehid; her ihtimale karşı Adnan’ın yanına eli boş bir şekilde gitmek istemiyordu.  Bilal’e uğrayıp birlikte Adnan’ın kaldığı eve gitmenin daha iyi olacağını bildiğinden ev sahibiyle gitmemişti. Bilal’i alıp Adnan’ın kaldığı eve geldiler.

Bilal, Adnan’ın karın bölgesinden aldığı kurşun yaralarını temizleyip inceledikten sonra bu yaraya müdahale edecek durumda olmadığını anladı. Kurşun içerde kalmıştı. Organlarına zarar vermiş olabileceğini düşündüğü için Adnan’ı hastaneye götürmenin daha iyi olacağını söyledi.

Şehid vakit kaybetmeden Bilal’le birlikte Adnan’ı hastaneye götürüp yatırdılar. Kalbinin tam altına gelmiş olan kurşunu fark eden acil doktoru onu ameliyata aldı.

Öte taraftan Şehid ve Bilal, polisle yüz yüze gelmemek için hastaneden uzaklaştılar. Getirilen yaralının yakınını soran polis memuruna cevap veren olmadı.

 

      

 

Gece vaktiydi. İnsanlar evlerine istirahat etmek için çekilmiştiler. Sessizliğin yavaş yavaş hâkim olmaya başladığı, karanlığın koyulaştığı andı. Şehid, Adnan’ı hastaneye bıraktıktan sonra bazı işlerini aksattığını hatırlayınca Bilal’le birlikte Şehitlik semtinde bir eve uğradı. Tedavi ettiği bir başka yaralının kanlı sargı bezlerini alıp atması gerekiyordu. Bu arada Şehid’in bazı dokümanları alıp ulaştırılması gereken yere götürmesi icap ediyordu. Bunu tek başına yapamazdı. Bilal’den yardım istemek zorunda kaldı.

Bilal, önden gidip Şehid’in önünü temizleyecekti. Şayet olumsuz bir şey olursa Bilal, Şehid’e işaret verecek ve böylece Şehid dokümanların yakalanmaması için geri dönme fırsatı ve zamanı bulmuş olacaktı.

Bilal Şehitlik semtinden Ofis semtine doğru yürüyordu. Şehid ise yaklaşık on metre arkasından geliyordu. Vakit gece olduğu için etraf çok sessiz ve sakindi. Birkaç otomobilin ara sıra yanlarından hızlı geçmesinin dışında farklı bir hareketlilik yoktu.

Şehid, bir taksi bulmak için gözünü gezdirse de ortalıkta taksi görünmüyordu. Bir taksi durağına gitmek riskti. Minibüsler ise günün mesaisini çoktan bitirmişlerdi. Yürümekten başka alternatif görünmüyordu. Onlar ofis semtinden geçip Koşuyolu’na çıkmak istiyorlardı.

Ofis kavşağına geldiklerinde sivil giyimli polislerin köşe başında beklediğini gören Bilal, Şehid’e uyarı işaretini verdi. Şehid, polislerin aramasına takılmamak için hemen soldaki sokağa daldı. Bilal’i fark eden polis ona seslendiyse de Bilal onu duymazlıktan geldi. Polis, Bilal’in girdiği sokak başına gelip Bilal’e tekrar seslenince Bilal kaçmaya başladı. Polis belinden çektiği silahla ona birkaç el ateş etti.

Bilal, yaşadığı bu anı daha önce bir kez daha yaşadığını anımsadı. Bir daha aynı hataya düşmeyecekti. Bundan olsa gerek Şehid’i kurtarmak için polislerin dikkatini üzerine çekmek istiyordu.

Polisin ateş etmesiyle birlikte diğer arkadaşları da gelip ne olduğunu anlamaya çalıştılar. Ortalıkta kimse yoktu. Birlikte sokaklara dalıp arkadaşlarının tarif ettiği gibi birini aramaya başladılar. Tüm aramalarına rağmen ortalıkta kimseyi görememişlerdi. Polisler, kaçan her kimse izini kaybettirdiğine inanınca tekrar bekledikleri köşe başına geri döndüler.

Bilal kendisine ateş eden polisin kurşunuyla yaralanmıştı. Vurulduğunu fark ettiği an elini kalbinin üzerine koyup yakınında bulunan bir binanın merdiven boşluğuna sığınmıştı. Kurşunu kalbine yakın bir yerden yemişti. Şimdi Kan kaybediyordu. Eliyle tampon yaptığı kanı durdurmaya çalıştıysa da yeterli gelmiyordu. Etrafta gezinen polisleri fark edince bir süre daha merdiven altında gizlenmek zorunda kaldı.

Bir müddet sonra bulunduğu yer kan gölüne döndü. Ayağı kalkmaya çalıştı; fakat başaramadı. Tansiyonu düşüyordu. Kafası dönmeye başladı, daha fazla dayanamayıp yere yığıldı. Kendisine gelmeye çalıştı. Şuuru hâlâ açıktı. Az önce ki durumunu kaybettiği kana bağladı. Tekrar ağaya kalkmaya çalıştı. Eve ulaşmak istiyordu. Bu pek mümkün gibi gözükmese de denemekten vazgeçmedi.  Ayağa kalkmaya çalıştığı her seferinde tekrar olduğu yere yığılı veriyordu.  

O an gözlerinin önüne tedavi ettiği kardeşleri geldi. Oysa şimdi kendisinin tedaviye ihtiyacı vardı. Ama yanında ona yardımcı olabilecek kimse yoktu.

Tıpkı geçen yıl Cengiz’in dokümanları kurtarmak için kendisini ona feda ettiği gibi… Şimdi dokümanları kurtarmak sırası ona gelmişti. Emaneti kurtarmak adına Allah’ın verdiği emaneti feda etmenin vaktiydi. Bu anda düşündüğü tek şey Şehid’in kurtulmuş olmasıydı. O andaki hislerine kulak vermeye çalışıyordu. Sonunun geldiğini anlamış gibiydi…

Soluğu kesilmeye başlıyordu. Nefes almakta zorlanıyordu. Gözlerinin üzerindeki perdenin kapandığını, dünyasının karardığını hissetmeye başlamıştı.  Oysa gözlerini açık tutmak için direniyordu. Görme yetisini kaybetmişti. Karanlık ve bilinmezlikten başka gözlerinin gördüğü bir şey yoktu. Meğer ne kıymetli şeymiş bir soluk nefes… Ölümle yaşam arasında çırpınıyordu. Ruhu bedeninden ayrılmak için uğraşırken o ruhunu tutmak için çabalıyordu. Ruhun gelgitleriyle kendinden geçip tekrar geri geliyordu. Yaşamaya pek de istekli görünmüyordu. Sadece bu kuytu yerde ölmek istemiyordu. En azından eve varmayı ve her ne olacaksa ondan sonra olmasını arzuluyordu. Şimdi eve dönmezse kendisine ne olduğu hakkında düşünüp tedbir alacaklardı. Kardeşlerini boş yere telaşlandırmak ve onları meraklandırmak istemiyordu. Tekrar doğrulup ayağa kalkmaya çalıştıysa da nafileydi. Son bir hamle yapmak için tekrar şansını denemeden, “Allah” deyip var gücüyle kalkmaya çalıştıysa da olmadı. Soluk alamıyordu. Göğsü sıkışıyor, zor aldığı nefes hırıltıyla karışıyordu. Oturduğu yerden kalkmayı bıraktı. Nefes almak şimdi daha önemliydi. Var gücüyle havayı içine çekti. Ciğerlerine dolan soğuk ve serin hava onu rahatlatmıştı. Ruhu bir anlığına da olsa huzur bulmuştu. Kalbi şimdi daha sakin atmaya başlamıştı. Sanki yaşamak için ikinci bir şansı elde etmiş gibiydi. Aldığı kurşun yarası olmasaydı tekrar eski sağlığına kavuştuğuna inana bilirdi. Bir soluk nefesin nelere kadir olduğuna şahit olmuştu. Yaşamım bir soluk nefese bağlı ne tuhaf değil mi, diye tebessüm etti.

Bilal, sağ elini kalbinin üzerine daha hızlı bastırıp akan kanı durdurmaya çalışırken bir kez daha kendinden geçti. Eli yana doğru düşerken gözlerini bir daha açmamak üzere kapattı. Allah’ın verdiği emaneti sağ salim söz verdiği üzere O’na teslim etti.

Sabah bina sakinleri merdiven altında yatan cansız bedeni görünce durumu polise haber verdiler.

Şehid, Bilallere uğrayıp geceyi orada geçirdiyse de Bilal’in eve gelmemesi üzerine endişelenmeye başladı. O gece sabaha kadar dertli, tedirgin, yorgun ve sıkkın görünüyordu. Boğucu olan havayı solumak dahi istemiyordu. Evin üzerine düşen sisi dağıtmak için elinden bir şey gelmiyordu. Sabaha kadar endişelenip durmuştu. Sabahın ilk ışıklarıyla daha fazla beklemeyip evden çıktı ve ofis semtine gitti. Dolaştığı sokaklarda Bilal’den bir iz aradıysa da bulamadı.

Kurtulmuş olma umuduyla tekrar eve geldiğinde ise aldığı haber onu yıktı. Birçok canın kurtulması için gece gündüz çabalayan bu güzel insan artık yoktu…

26.04.2018

 

Hasan Gündüz

Bu yazıya tepkini ver!

Benzer Bloglar