Diyarbakır Sokakları-3. Bölüm
3. BÖLÜM
Kapı zili üç defa aralıklarla çalmaya başlayınca Bilal oturduğu kanepeden fırladı ve gidip kapının merceğinden baktı. Üç kişinin kapı önünde durduğunu gördü. Bir an için kapıyı açıp açmama konusunda tereddüt etti. Beklediği gençlerin olmama ihtimali de vardı. Kapı merceğinden tekrar baktı. İçlerinden birisini tanıyınca kapıyı gönül rahatlığıyla açtı. Ellerinde poşetlerle içeri giren gençlerden Yusuf karşısında Bilal’i görünce çok şaşırdı. En son Bilal’in saldırıya uğradığını duymuştu. O günden beri ondan bir daha haber alamamıştı. Üç gençten biri olan Yusuf, Bilal’e sarılıp onunla musafaha ederken;
–Sana bir şey olduğu için ortalıkta görünmediğini düşünmüştüm. Seni iyi gördüm. Nasılsın, iyi misin? Diyerek ayaküstü hasret gidermeye çalıştı. Yusuf’un sorularını cevaplamadan diğerleriyle de musafaha etti.
Bilal, gelen gençleri içeri davet edip Yusuf dışında tanımadığı diğer iki gençle de tanıştı. Kendilerini Hamza ve Şehmus olarak tanıtan gençler odadaki tek kanepeye geçip oturdular. Ellerindeki poşetleri Bilal’e teslim eden Yusuf;
–Bunları Şehid gönderdi, deyince Bilal meraklanıp poşetleri açtı. Gördükleri gözlerinin ferini artırmıştı. Poşetlerde bir sürü sağlık malzemesi vardı. Cerrahi ameliyatlarda kullanılan bazı aletler dahi alınmıştı. Her biri yeni olan bu malzemeler ile Bilal sevinse de henüz gelen gençlerin pek bir şeyden haberleri yoktu. Onlar sadece kendilerinden istenilen şeyi yapmışlardı. Şehid onlara;
–Bundan böyle gideceğiniz yerdeki arkadaşın sözünü dinleyecek, onun size öğreteceği şeyi elinizden geldiği kadar çok iyi bir şekilde öğrenmeye bakacaksınız, diye talimat vermişti. Kısacası onları Bilal’e emanet etmişti. Bilal her ne derse onlar da itaat edeceklerdi.
Gelen poşetlerdeki malzemelere tek tek baktıktan sonra onları alıp boş odalardan birine bıraktı. Heyecanlı bir şekilde arkadaşlarının yanına döndü. Evde onlara ikram edebileceği çaydan başka bir şeyi yoktu. Oturdukları kanepede çaylarını içerken arkadaşlarına ne anlatacağını düşündü. Henüz kendisi de tam olarak ne yapacağını bilmiyordu. Onlara sağlık dersi verebilirdi ama bunun sebebini açıklamadan nasıl yapacağını düşündü. Neyse ki Yusuf, Bilal’e merak ettiği soruları sormaya başlayınca Bilal’in kafasındaki sorular dağıldı.
Yusuf, Bilal’in İslami hizmetlerde bir zamanlar birlikte çalıştığı arkadaşıydı. Diyarbakır Lisesini bu sene bitirmişti. Üniversiteye hazırlık yapıyordu. Okuldayken Bilal’le görüşür, Bilal’in kendisine verdiği talimatları okuldaki İslami hizmetlerdeki arkadaşlarına iletirdi. Okulda bir sorun olduğu zaman da sorunları Bilal’e iletirdi. Saldırıya uğradığını duyduğu zaman çok endişelenmişti. Bilal hakkında bilgi almak istemişse de kimse onun hakkında bilgi sahibi olamadığı için haber alamamıştı. Şimdi karşısında duran Bilal’e meraklı gözlerle bakarak yaralanıp yaralanmadığını öğrenmeye çalışıyordu. Bu boş evde yalnız başına ne yaptığını merak ediyordu. Yusuf oldu olalı meraklıydı. İslami hizmetlerde yerini almasına bu merakı sebep olmuştu. Camilerde gençlere Kur’an dersi veren bir Cemaatin varlığını duyduğu zaman onları merak edip yakından tanımak istemişti. Bu yüzden Kur’an dersi almaya başlamıştı. Kısa bir süre sonra İslami hizmetlerde yerini alan gözü pek bir cengâver oluvermişti. Tek kusuru çok konuşmasıydı, biraz azaltmış olsa bile…
Yusuf bir altmış sekiz boyunda, hafif dolgun, esmer tenliydi. Hoş sohbet olduğu için tanımadığı birisiyle çok kısa bir süre içinde dost olma gibi bir yeteneği vardı.
Hamza, Yusuf’un tam aksine ketum biriydi. Eve geldiğinden bu yana Bilal’le selamlaşma dışında bir kelam etmemişti. Bir yetmiş boylarında, düz uzun saçları, ışıldayan gözleriyle, yakışıklı birisiydi. Beyaz tenli oluşundan dolayı onu ilk görenler bu semtin çocuğu olmadığını düşünürlerdi. Bilal, Hamza’yı gıyabında tanıyordu. Hamza, Ziya Gökalp Lisesi son sınıfı okuyordu. Okuldaki Cemaat mensuplarını ya bizzat ya da gıyaben tanıyan Bilal, Hamza ile ilk kez tanışıyordu. Onun hakkında güzel şeyler duymuştu. Onunla tanıştığı için seviniyordu. Tabi onu gıyabında tanıdığını ona söylemedi.
Şehmus da, Ziya Gökalp Lisesinin son sınıfını okuyordu. Hamza’yla aynı okuldandı. Bilal, Şehmus’u da gıyabında tanıyordu. Şehmus okulda çalışkanlığıyla tanınsa da İslami hizmetlerde daha çok ürettiği fikirlerle tanınıyordu. Her durum hakkında mutlaka bir fikri olurdu. Bir yetmiş boylarında, boyuna göre kilosu normal bir fiziğe sahipti. Bilal, Şehmus’la sohbet etmek istediyse de Şehmus pek de sohbet etmek istemiyordu. Tanımadığı birisiyle ne konuşacağını bilmiyordu. Havadan sudan konuşmak için buraya gelmediklerini biliyordu. O yüzden sadece Bilal’in sorduğu sorulara kısa cevaplar vermekle yetiniyordu. Bilal ilk etapta bir türlü Yusuf dışındaki arkadaşlarıyla istediği gibi bir diyaloğa giremedi. Her biri çekingen tavırları yüzünden rahat değillerdi. Bu durumda sohbet edecek tek kişi olarak Yusuf kalıyordu. Yusuf’un ise merak ettiği tek şey saldırıda nelerin yaşandığıydı. Bilal’in yaralanıp yaralanmadığını öğrenmek istiyordu. Bunu öğrenmek için değişik yollardan;
–Neden ev yerine burada kaldığını, ne zamandan beri burada olduğunu sorular sorup duruyordu. Bilal, Yusuf’un soruları karşısında sıkılmıştı ki kapı çalındı. Kapı zili üç defa aralıklarla çalınca gelen kişinin yabancı olmadığı anlaşıldı. Bilal kapı merceğinden baktığında kapıda Şehid’i gördü. Hiç vakit kaybetmeden kapıyı açtı. Selam verip içeri giren Şehid;
–Gönderdiğim arkadaşların geldiler mi? Diye sordu. Bilal;
–Geldiler abi! İçerde oturuyorlar, dedi. Şehid odaya yöneldi. İçeri giren Şehid’i gören gençler hep birden ayağa kalktılar. Şehid onları selamladıktan sonra Yusuf’a;
– Poşetleri Bilal’e verdin mi? Yusuf, saygı ve edeble;
–Verdim abi! Dedi.
Bilal;
–Poşetleri diğer odaya bıraktım abi, derken aynı saygı ve edeple konuştu. Şehid;
–Başka bir eksiğin var mı? Diye sordu. Bilal;
–Hakkını helal et abi! Poşetlere tam olarak bakmadım. Malzemeleri görünce eksik olup olmadığını kontrol etme gereği duymadım, dedi mahcup bir şekilde. O andaki hali için içten içe kendisine kızmaya başlamıştı. Oysa gelen gençlere örnek olup onları yetiştirecekti. İlk hatayı kendisi yapmıştı. Şehid;
–Onlara bir bak, eksik veya istediğin başka bir şey varsa, unuttupta aklına gelen başka şeyler de varsa onları not et. Elimizden geldiğince eksikleri gidermeye çalışırız inşallah, dedi.
Bilal poşetlere tekrar bakmak için yan odaya geçti. Bu arada Şehid içerde gençlere bundan böyle İslami hizmetlerde ne yapacakları hakkında bilgi veriyordu. Gençler ise onu pür dikkat dinliyorlardı. Her ne kadar bazı şeyleri merak etseler de Şehid’in konuşmasını kesmemek için dinlemekle yetiniyorlardı.
Malzemeleri kontrol ettikten sonra Bilal, Şehid’in bulunduğu odaya gelip;
–Tüm malzemeler tamam, dedi. Şehid gençlerle olan konuşmasını sürdürdü;
–Bundan böyle Bilal ne derse onu yapacaksınız. Bilal’den izinsiz hiçbir şey yapmayın! Bir yere gideceğiniz vakit mutlaka ondan izin alın. O izin vermese ona itaat edin, dedi.
Bilal, az önceki hatası yüzünden gençlere bakmaya utandığı için başını önüne eğmişti. Utandığı zamanlar yüzünün kızarıklığını gizlemek için genelde başını öne eğerdi. sorumluluk zor ve ağır bir mesuliyetti. Birlikte yapacakları hizmeti düşününce disiplinin zaruri olduğunu çok iyi biliyordu. Belki sıkıntılı bir süreç yaşayacaklardı, ama sonucun hayırlı biteceğinden emin gibiydi. Ona teselli olan bu düşünceydi. Şehid, Bilal’e dönüp;
–Gençler bundan böyle önce Allah’a sonra sana emanetler. Onlara bir abi gibi şefkatli ol. “Gençler ne kendilerini koruyanları ne de tehlikeye atanları severler. Gençler, öz kişiliklerini bulmalarında kendilerine yardımcı olanları severler. Her genç karşısındakine, ‘Bırak beni kendim olayım,’ diye seslenir gibidir.” Böyle düşünmeyen gençler olabilir. Bu doğaldır, ama genel itibariyle böyle düşünmeleri gerek, diye Bilal’e tavsiyelerde bulundu.
Sıra evin toparlanması ve eksikliklerin giderilmesine gelmişti. Şehid, ev için gerekli olan eşyaları alması için Bilal’e bir miktar para vermiş, ihtiyaçlarını ikinci el pazarı olarak bilinen Bitpazarından almasını istemiş ve selamlaşıp evden çıkıp gitmişti. Bilal ve beraberindekiler birkaç gün içinde oturdukları evi yaşanılır bir yer haline getirmeyi başarmışlardı. Her ne kadar evde eşya olarak pek fazla bir şey olmasa da her odaya en azından bir sergi serilmiş, birkaç sandalye ve sehpa yerleştirilmişti. Paranın büyük bir çoğunluğu mutfak için kullanılmıştı. İkinci el bir buzdolabı ve ocak almışlardı. Bir haftalık zahire aldıktan sonra ellerindeki paraları bitmişti. Henüz ne yapacaklarını tam olarak kavrayamamış olan Yusuf, Bilal’den görevleri hakkında bilgi almak istediyse de Bilal her seferinde onun sorularını geçiştiriyordu. Öncelikleri evi bir an önce yaşanılacak bir yere çevirmekti. Biraz daha ellerini çabuk tutmaları gerekiyordu. Yusuf, Şehid’in “Bilal ne derse onu yapacaksınız!” sözünü hatırlamış ve artık soru sormayı bırakıp Bilal’in kendisinden istediği şeyleri yapmaya koyulmuştu.
Bir hafta sonra Şehid tekrar onları ziyarete geldi. Evin bir şeye benzediğini görünce buna sevindi. Yeni ekibinden çok umutluydu. Bu ekibin de İslami hizmetlere adanmış diğer ekiplerden farklı olmadığını biliyordu. Onun nazarında her bir genç İslam’a hizmet edecek bir kapasiteye sahipti. Yeter ki onlardaki o kabiliyeti ortaya çıkarabilecek birileri yol gösterip ellerinden tutabilsin. O zaman bu gençlerin neler yapabileceklerini göreceklerdi. Her biri işlenmeyi bekleyen birer hazineydi. Onlardaki cevheri bulup ortaya çıkarmak ise sarrafın işi ve becerisine kalıyordu. Bilal, tam olarak insan sarrafı olmasa da Şehid gerçek bir sarraftı. Bilal’e yol gösterip onu da yetiştirecekti.
Şehid’in gelişini fırsat bilen Bilal;
–Abi! Saldırı olayından bu yana göremediğim ailemi özledim. Müsaadeniz olursa ailemi ziyarete gitmek istiyorum, dedi. İçinde bulunduğu şartları düşündüğünde bunun hiç de mümkün bir şey olmadığı kanısındaydı. Hazırlamaları gereken bir ev ve yetiştirmesi gereken öğrencileri vardı. Bu hengâmede aile özlemini bir kenara bırakmasının daha mantıklı olması gerektiğini düşünse de gönlü, hiç de öyle demiyordu. Anne ve babasını görmek istiyordu. Bu duygularına gem vuramıyordu. Onları her zaman sevmişti. Şimdi uzun süre kendilerine haber vermeden ayrı kalmış olması nedeniyle ailesinin etkilenmiş olabileceğini düşünüyordu. Onları görmek ve onlara görünmek istiyordu.
Bu isteğini gerçekleştirmek için hiç de iyi bir zaman olmadığının farkındaydı. Ama bir defa yüreğine aile özlemi düşmüştü. Bu ateşi söndürmek istiyordu. Elinde değildi. Yüreğindeki sesi susturamıyordu. Hem Şehid’ den izin istemiş gitmişti artık.
Şehid, Bilal’in bu isteğini normal karşıladı. En kısa zaman da ailesini ziyaret etmesini söyleyince Bilal bu duruma şaşırdı. Şehid’in kendisine nasihat edip ziyaret fikrinden vazgeçireceğini düşünüyordu. Oysa Şehid;
–Ne zaman gitmeyi düşünüyorsun, diye sormuştu. Bilal isteğinde umutsuz olduğundan bu soruyu ilk duyduğu anda şaşırdı. Ne diyeceğini bilemedi. Zira onları ziyarete gideceğine izin verilmeyeceğini tahmin ettiğinden olsa gerek ziyaret için her hangi bir zaman düşünmemişti. Biraz duraksadıktan sonra;
–Siz ne zaman uygun görürseniz, dedi. Şehid;
–Ziyareti fazla geciktirme. En kısa zamanda gidebilirsin. Yalnız çok dikkatli olmalısın, gerekirse yanına arkadaşlarından birini al, dedi. Bilal’in yüzünde sevinç belirtileri vardı. Ailesini özlemişti. Ama asıl onu sevindiren şey aldığı izindi. İzin isterken bile hiç umudu yoktu. Oysa şimdi ailesini görebilmek için kendisine izin verilmişti. Bunu Allah’ın bir lütfu olarak görüp şükretti.
Şehid, evden ayrılmadan önce Bilal ile boş odalardan birine geçip bir müddet baş başa konuştular. Şehid;
–Bundan böyle bu evde olacaklar ve yaşanacaklar hakkında sizden başka kimse bir şey bilmeyecek. En yakın arkadaşlarınız, güvendiğiniz kişilere dahi bu evden söz etmek yok. Giriş ve çıkışlar senin kontrolünde olacak. Kimse kendi kafasına göre buraya birilerini getirmeyecek. Artık bu ev İslami hizmetler için gizli bir sağlık kabini gibi çalışacak, deyince Bilal’in sevinci artmıştı. Uzun süreden beri yalnız başına oturduğu bu evin yeni hizmet alını olacağını hiç beklemiyordu. Bir an önce bu evden kurtulmayı isterken şimdi bu evde daha fazla vakit geçirmesi gerekiyordu. Bu düşünce tuhaf bir şekilde hoşuna gitmişti. Gerekli olan tüm sağlık ekipmanları poşetlerden çıkarılıp dolaplara özenle yerleştirilmişti. Şehid, son olarak;
–Yaralı arkadaşları tedavi ederken kana bulanan her ne varsa onları ortalıkta bırakmayın. Pamuk ve sargı bezleri gibi şeyleri mümkünse sobada yakın. Şayet böyle bir imkânınız yoksa arkadaşlardan biri onu götürüp boş bir arazide yaksın. Bunu da yapamazsanız kanlı sargı bezlerini hastane veya sağlık kabinlerinin kullandıkları çöplere atın. Asla kendi çöpünüze kanlı bir şey atmayın. Sağlıkla ilgili her ne olursa Şırınga, ilaç şişesi, boş ilaç kutusu, vs. çöpünüzde bulunmasın. Hastanenin kullandığı çöpler var oraya götürüp atın, dedi.
Bilal, bu işin ne kadar ciddi olduğunu anlamıştı. Şehid’in söz ettiği tedbirlerin hikmetini anlayabiliyordu. Şehid’i yolcu ettikten sonra akşam vakti kendisi de ailesini ziyaret etmek için Yusuf’u da yanına alarak evine gitti. Uzun süreden beri çocuklarını göremeyen anne ve babası onu karşılarında görünce çok sevindiler. Geçen süre içinde Bilal’in biraz zayıfladığını fark eden annesi duygulandıysa da oğlunu üzmemek için gözyaşlarını tuttu. Bilali sağ salim karşısındaydı, daha ne isteyebilirdi. Ailesiyle birlikte biraz vakit geçirdikten ve kız kardeşiyle biraz sohbet ettikten sonra evden ayrılması gerektiğini söyleyince annesinin itirazlarıyla karşılaştı. Bu türden itirazları bekliyordu. Annesi, oğlunu bırakmak istemiyordu. Babasından olmasaydı annesi ona sarılıp gitmemesi için her şeyi yapardı. Evden ayrılmadan önce Bilal, ellerini öpüp hayır dualarını aldı. Evde cihada giden bir mücahidin şehadete giderken vedalaştığı gibi bir atmosfer oluşmuştu. Anne ve babası çocuklarını son kez göreceklermiş gibi duygulu anlar yaşarken kendisi de aynı duyguları hissediyor gibiydi… Gözleri dolmuş ağlamaklı olmuş göz çanaklarına hâkim olmaya çalışıyordu. Bir tek Bilal’in annesi gözyaşlarına hâkim olamıyordu. Her ne kadar Bilal;
–Fırsat buldukça sizi ziyaret edeceğim, dediyse de bu sözler annesinin gözyaşlarını dindirmeye kâfi gelmedi. Bilal gözyaşları içinde ailesini bırakıp evden ayrılacağı zaman gözyaşlarını sildi. Arkadaşının kendisini zayıf biri olarak görmesini istemedi.