41.84
  
48.67
  
0.00
  
97.47

İslam Fedaileri-11. Bölüm

İslam Fedaileri-11. Bölüm

ON BİRİNCİ BÖLÜM

Konferans gününe yaklaştıkça, heyecanımız da artıyordu. Okulda yapılacak bu konferans, şimdiden konuşulmaya başlanmıştı bile. Herkes farklı yorumlar yapıyordu. İslam düşmanları böyle bir şey olmayacağını, buna izin vermeyeceklerini söyleyip duruyorlardı. Biz şimdilik söylenenlere kulak asmıyorduk. Kendi hazırlıklarımıza devam ediyorduk.

Konferans için gerekli her şey hazırdı. Billboardlarda konferansımızın yapılacağı tarih ve yer belirtilmiş, tüm halkın davetli olduğu ilan edilmişti. El ilanlarının dağıtılmadığı hiçbir yer kalmamıştı.

Bizler de tanıdıklarımızı özellikle davet edip, konferansa katılmaları için ısrarcı oluyorduk. Konferansa birkaç gün kala, tüm arkadaşlarla tekrar bir araya gelmemizi sağlayan Ramazan abi, son durum hakkında her birimizden detaylı bilgi aldı. O ana kadar her şey yolunda gibi gözüküyordu.  Tedbir olsun diye yapılan hazırlıkları ve kimin hangi görevle görevlendirildiğini tekrar konuştuk.

Konferansı kampüste, İlahiyat Fakültesinin önündeki açık alanda yapacaktık. Bunun için gerekli olan tüm hazırlıklar çok çabuk bir şekilde yapıldı. Konuşmanın yapılacağı platform ve insanlara hitap etmek için gerekli olan ses sistemleri Ağabeylerimizin yardımı sayesinde Ramazan abi ayarlamıştı.

Ses sistemlerinin uygun yerlere yerleştirilme işi ve bunun için gerekli olan düzenlemeler yapılmaya başlandı. Hiçbir sorun çıkmaması için her fırsatta arkadaşlarla bir araya gelip, hazırlıklarımızı tekrar gözden geçiriyorduk. Eksikliklerimizin olup olmadığına bakıyorduk.  Her şeyin tamam olduğunu görmek hepimizi daha da heyecanlandırıyordu.

Okul idaresinin, birkaç arkadaşımla beni çağırıp bu konferanstan vazgeçmemizi, aksi takdirde hakkımızda disiplin işlemi yapacaklarını söyleyip tehdit etmelerine kulak asmamıştık. Artık bir yola girmiştik. Bu saatten sonra geri dönmek düşünülemezdi bile.

Konferans günü gelip çatmıştı. Sabah erkenden tüm arkadaşlarımızla okulun bahçesindeki yerimizde hazır olarak bekliyorduk. Konferans için gelenleri, konferansın yapılacağı alana yönlendiriyorduk. Okul idaresi, konferansın izinsiz olduğunu emniyete bildirip buna engel olmalarını isteyince, konferansın yapılacağı alanın etrafı polislerle çevrilmişti. Gelenler, etrafta polislerin olmasından dolayı tedirgin olsalar da buraya kadar geldikleri için alanda kendilerine gösterilen yöne doğru hareket ediyorlardı.

Okuldaki öğrencilerin şaşkın bakışları arasında toplanan kalabalığa biz dahi hayret etmiştik. İnsanların konferansa gösterdikleri bu teveccüh bizi bile şaşırtmıştı. Müthiş bir kalabalık olmuştu. Binlerle ifade edilecek kalabalığı gören polis amiri, müdahale etmekten çekinmiş olacak ki görevli olan arkadaşımızı çağırttı.

Polis amiriyle görüşmek için Kemal yanına gitti. Bu konferansın izinsiz olduğunu söyleyen polis amirine Kemal, rektörlükle yaşadıklarımızı özetleyip amacımızı söylemesi üzerine, polis amiri konferansın sorunsuz ve çabuk bitirilmesi gerektiği noktasında gerekli uyarıları görev gereği yerine getirmişti.

Kemal, yanımıza gelerek polisin bu konuda elinden gelen kolaylığı göstereceğini söyleyip, durumu bize anlattığı zaman, polisin müdahale etmeyeceğini anladık. Allah’ın yardımı çok açık bir şekilde tecelli etmeye başlamıştı.  

Konferans saati geldiği zaman, okul bahçesi mahşerî bir manzarayı andırıyordu. Okul idaresi dahi bu kalabalık karşısında ne yapacağını bilemiyordu. Halkın tepkisinden ve okulun adının kötü bir şekilde anılmasından da korktukları için, polisin müdahale etmesini artık onlar da istemiyordu.

İlahi yardım gelince, her şey anlaşmışçasına bir düzen içinde işliyordu. Allah-u Teâlâ bir işe “Kün” deyince tüm esbap, bu emir gereği oluşmaya başlıyordu. Polis amirinden okuldaki idareye kadar, İslam düşmanları ve hatta bizi bu konferansı yapmaktan vazgeçirmeye çalışan diğer İslami gruptaki kardeşlerimiz dâhil, tüm engellemeler Allah’ın inayetiyle boşa çıkmıştı. Geçerli olan tek hüküm, Allah’ındı. Bu konferansa engel olmak isteyenlerin ve bunun için plan yapanların planları boşa çıkmıştı. “Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır”[1] diye buyuran Allah’ın azze ve celle hükmü geçerli olmuştu.

Nizam, elindeki mikrofonla platforma çıkıp gelenleri selamladıktan sonra konferansın programını açıkladı. İlk olarak Kur’an tilaveti için Deniz’i platforma davet etti.

Deniz’in, platformdaki masaya geçip o güzel sesiyle Kur’an okumak için “Euzubesmele” çekmesi bile alandaki katılımcıları mest etmeye yetmişti. Ardından okuduğu Kur’an, gelenlerin gönüllerini İlahi rahmetle dolup taşmasına vesile olmaya yetmişti.

Kur’an tilavetinden sonra, konuşmacı olarak Hocam elindeki mikrofonla platforma çıktığında herkesin gözü Hocaya kaydı. Birçoğunun ilk kez gördüğü bu insanı tanımak isteyenlerin merakının yanı sıra, bu organizasyonu yapanlardan olduğunu düşündüklerinden olsa gerek merakları daha bir artıyordu.

Hocam, elindeki mikrofonla ilkönce gelenleri selamlayıp, buraya geliş amaçlarını açıkladı. Katılımcılara, gösterdikleri ilgi ve alakadan dolayı teşekkür ettikten sonra, konferansın asıl amacı olan, “İslam Ümmetinin Vahdeti” üzerine hazırladığı konuşmasıyla, alandaki herkesi etkilemeyi başardı. İslam’ı öyle güzel bir şekilde anlattı ki, aralarındaki ihtilafın bile rahmet olduğunu söylediğinde, meydandakilerin şaşkınlığını görmek mümkündü. Konuşmasının ortalarında Risalelerden alıntı yaptığı belli olan sözlerini katılımcılar pür dikkat dinliyorlardı.

“Eğer denilse: Hadiste  اِخْتِلاَفُ اُمَّتِى رَحْمَةٌ denilmiş. İhtilaf ise, tarafgirliği iktiza ediyor. Hem tarafgirlik marazı; mazlum avamı, zalim havassın şerrinden kurtarıyor. Çünki bir kasabanın ve bir köyün havassı ittifak etseler, mazlum avamı ezerler. Tarafgirlik olsa, mazlum bir tarafa iltica eder, kendisini kurtarır. Hem tesadüm-ü efkârdan ve tehalüf-ü ukûlden hakikat tamamıyla tezahür eder.

Elcevab: Birinci suale deriz ki: Hadîsteki ihtilaf ise, müsbet ihtilaftır. Yani: Herbiri kendi mesleğinin tamir ve revacına sa'yeder. Başkasının tahrib ve ibtaline değil, belki tekmil ve ıslahına çalışır. Amma menfî ihtilaf ise ki: Garazkârane, adavetkârane birbirinin tahribine çalışmaktır; hadîsin nazarında merduddur. Çünki birbiriyle boğuşanlar, müsbet hareket edemezler.

İkinci suale deriz ki: Tarafgirlik eğer hak namına olsa, haklılara melce' olabilir. Fakat şimdiki gibi garazkârane, nefis hesabına olan tarafgirlik, haksızlara melce'dir ki; onlara nokta-i istinad teşkil eder. Çünki garazkârane tarafgirlik eden bir adama şeytan gelse, onun fikrine yardım edip taraftarlık gösterse, o adam o şeytana rahmet okuyacak. Eğer mukabil tarafa melek gibi bir adam gelse, ona hâşâ lanet okuyacak derecede bir haksızlık gösterecek.

Üçüncü suale deriz ki: Hak namına, hakikat hesabına olan tesadüm-ü efkâr ise; maksadda ve esasta ittifak ile beraber, vesailde ihtilaf eder. Hakikatın her köşesini izhar edip, hakka ve hakikata hizmet eder. Fakat tarafgirane ve garazkârane, firavunlaşmış nefs-i emmare hesabına hodfüruşluk, şöhretperverane bir tarzdaki tesadüm-ü efkârdan barika-i hakikat değil, belki fitne ateşleri çıkıyor. Çünki maksadda ittifak lâzım gelirken, öylelerin efkârının Küre-i Arz'da dahi nokta-i telakisi bulunmaz. Hak namına olmadığı için, nihayetsiz müfritane gider. Kabil-i iltiyam olmayan inşikaklara sebebiyet verir. Hâl-i âlem buna şahiddir.                                        

Elhasıl: El-hubbu lillâh, ve'l-buğzu fillâh, ve'l-hükmü lillâh olan desâtir-i âliye düstur-u harekât olmazsa, nifak ve şikak meydan alır. Evet, el-buğzu fillâh, ve'l-hükmü lillâh demezse, o düsturları nazara almazsa, adalet etmek isterken zulmeder”[2] diyerek konuşmasını sonlandırdı.  

Hocamın konuşmasının ardından, dağılan kalabalığın gerginlik çıkarmadan dağılmaları için elimizden geleni yaptık. Konferanstan, beklediğimizin fazlasını almıştık. Hiç beklemediğimiz bir kalabalık aslında bize, insanların dinlerine olan bağlılığını göstermesi açısından da önemliydi.

Ertesi gün Üniversitede olduğu gibi şehirde de konuşulan tek konu, konferans olmuştu. Herkesin merak ettiği en önemli konu ise, bu konferansı kimlerin yaptığıydı. Okuldaki bir avuç öğrencinin, bu kadar başarılı bir konferans düzenlemesini elbette kimse beklemiyordu. Bu yüzden bu organizasyonun ardından daha güçlü bir yapı veya Cemaat aramaya başlamışlardı. Bu konu hakkında herkesin bilgisi çok az olsa da, bu organizasyonu yapanları tanıma merakı ağır basıyordu. Şehirdeki insanların gündemini meşgul eden bu konferansı kimin yaptığı sorusunun benzerini okuldaki öğrenciler de birbirine soruyordu.

Okuldaki merak daha farklıydı. İslami bir konferansa nasıl olur da İslam düşmanları tarafından izin verildiği sorusu en büyük soruydu. Okuldaki İslam düşmanlığına ve okul idaresinin bu konferansı bir irticai faaliyet olarak görmesine rağmen; kim oldukları bilinmeyen bir grubun yaptığı bu etkinlik, Türkiye’nin tüm üniversitelerinde konuşulur olmuştu. Diğer üniversitelerdeki İslam düşmanları, kendi arkadaşlarının yoğun olduğu bir okulda nasıl olur da böylesini bir etkinliğe izin verdiklerini anlamaktan aciz bir şekilde arkadaşlarına kınama mesajları gönderiyorlardı. Her gelen kınama mesajı, okuldaki İslam düşmanlarının bize karşı daha da kinlenmelerine sebep oluyordu.

Yaptığımız konferansla, okludaki İslami grupların bundan böyle bir güç olduğunu ortaya koymuştuk. Elbette ki bu güce rıza göstermeyenlerin olacağını daha önceden de hesap etmiştik. Her şeye rağmen okulda bize ilgi gösteren kimi öğrenciler, bu konferansın ardından saflarımızda yerlerini almak için yarışır olmuşlardı.

Özellikle de diğer İslami gruplar içindeki kardeşlerimizden bazılarının da saflarımıza geçmeleri, bizi sevindiriyordu. Yaptığımız konferans; İslam’ın ve Müslümanların izzetini ortaya koyma açısından bakıldığında, gerçekten de çok önemli bir şeydi. Daha önce İslam düşmanları tarafında hakarete uğrayan kardeşlerimiz, kendilerine yapılan hakaretleri bundan böyle kabul etmeyeceklerini dile getirmeleri üzerine, biz de onları her zaman destekleyeceğimizi söyleyip, aldıkları karardan dolayı onları tebrik ettik. Bu vesileyle kardeşlerimize bir özgüven gelmişti.

Konferansın ardından bizim için yeni bir sorun ortaya çıkmıştı. Herkesin sorduğu ortak bir soru vardı. O da, bu konferansı gerçekleştirenlerin mensup oldukları Cemaatin adı ve liderinin kim olduğuydu. Oysa bu konferansı her ne kadar okuldaki bir dernek olan “İslami Gençliğin Uyanışı Hareketinin” organize ettiği dillendirilse de, pek kimse buna ihtimal bile vermiyordu. Böylesine güzel bir organizasyonu, bir avuç gencin yapmış olabileceğini akılları almıyordu. Merak edilen, bu hareketin okul dışındaki uzantısıydı. Bu başarılı konferansın sonucunda herkes kadar biz de şaşkındık.

Ağabeylerimiz dahi yapılan konferansa bu kadar bir katılım ve teveccüh beklemediklerini belirtip, emeği geçen tüm kardeşlere teşekkür etmişlerdi. Hiç şüphesiz bunun, Allah’ın bir rahmeti olduğundan hiç birimizin zerre kadar şüphesi yoktu. İlahi rahmete nail olduğumuz için Allah’a şükrediyorduk.

 

 

 

[1] Al–i İmran Suresi: 54

[2] Risale–i Nur Mektubat: 22. Mektup–Beşinci Vecih

Bu yazıya tepkini ver!

Benzer Bloglar