41.84
  
48.67
  
0.00
  
97.47

İslam Fedaileri-12. Bölüm

İslam Fedaileri-12. Bölüm

ON İKİNCİ BÖLÜM

Üniversitede İslam’ı savunan bir grubun varlığını hazmedemeyen kindar bir grup, Okludaki İslami yapıya mensup kardeşlerimize sataşmalarını artırmışlardı. Her fırsatta onlarla alay edip, kavga çıkarmaya çalışıyorlardı. Okulda kendilerinin tek hâkim güç olduklarını göstermenin peşinde oldukları her hallerinden belli oluyordu. Yapılan konferans ve insanların üniversitedeki İslami grupların çalışmalarını konuşmaları,  İslam düşmanlarını çileden çıkarıyordu. Öfkelerinden kudurmuş kuduz köpekler gibi her tarafa saldırıyorlardı. İslami bir yapı ve Cemaatin varlığına bile tahammül edemeyenler, şimdi kendilerinin hâkimiyetinde olduğunu zannettikleri okulda İslam’ın sesi gür bir şekilde çıkmıştı. Bu ses, adeta onların kulaklarında çınlayıp beyinlerini patlatıyordu.

İçlerindeki kini kusmak adına Okulda sataştıkları kardeşlerimizi daha fazla rencide etmeye başlamışlardı. Konferansın hıncını ve öfkesini kustuklarını görebiliyorduk. İslam düşmanlarının saldırılarına ve provokasyonlarına gelmemek için daha dikkatli davranıyorduk. Durduk yere bozguncu gibi görünmek istemiyorduk. Sadece okuldaki İslami hizmetlerimize devam etmek istiyorduk. Kesinlikle bir sürtüşme ve kargaşa taraftarı olmadığımızı, okuldaki İslam düşmanlığı yapan sol gruplara ilettik. İslam düşmanlarının öfkeden körleşen gözleri, artık hiçbir şeyi görmez olmuştu. Onlara her ne kadar sorun istemediğimizi söylesek de “Zamanı gelince cevabımızı size vereceğiz” demek yetiniyorlardı. Bunun hiç de hayırlı olmayacağını tahmin etmek zor değildi.

Ramazan abinin Ağabeylerimiz tarafından bizden istediği tüm tedbirleri almaya devam ediyorduk. Onlar bize saldırmayıncaya kadar bizim onlara saldırmamamıza karar verilmişti. İlk saldıran biz olmayacaktık. Bu yüzden diğer kardeşlerimize yapılan saldırıları kimin yaptığını ve yaptırdığını çok yakından takip ediyorduk. Okuldaki İslam düşmanlarının çalışma sistemlerini tanımış, elemanları hakkında gerekli tüm bilgileri edinip Ağabeylerimize göndermiştik.

İslam’a düşmanlık yapan bu gruplar hakkında edindiğimiz bilgiler, çoğu zaman bizi bile şaşırtıyordu. Düşmanımızı tanıdıkça, onlarla nasıl mücadele edeceğimiz noktasında daha ciddi bir hazırlık içine giriyorduk.

Okuldaki İslam karşıtı sol gruplar azdıkça azmış, her tarafa saldırır olmuşlardı. Her bir grup kendi kinini kusmak için bir yarış içine girmiş, gördükleri her kardeşlerimize saldırmaya başlamışlardı. Bu saldırılardan bizim arkadaşlarımız da nasipleri almışlardı. Artık hiçbir ayrım yapmadan, sırf İslami bir yapıya mensup oldukları için her türlü saldırıyı kendilerine mubah görmeye başlamışlardı. Kardeşlerimize yapılan saldırılara karşı kendilerinden sabırlı olmalarını istiyorduk. Saldırıya uğrayan kardeşlerimizin henüz ciddi bir sağlık problemleri oluşmamıştı. Bu şimdilik böyleydi. Okuldaki durumumuzu Ağabeylerimize bildirip, bu konuda ne yapmamız gerektiğini sorduk. Henüz onlardan bir cevap gelmeden, bir başka sol grup tarafından kardeşlerimize tekrar saldırı düzenlendi.

Bir kardeşimizi kaldığı yurt odasında tek başına kıstırıp, öldüresiye darp ettiklerini öğrenince durum değişik bir mecraya kaydı. Ramazan abiyle bu durumu istişare edip, kardeşimizi darp edenlere bir karşılık verilmesine karar verdik. Bunun için gerekli tüm hazırlıklarımızı daha önce yapmıştık. Hiç vakit kaybetmeden bu iş için görevli olan kardeşlerime haber gönderip, İslam düşmanlarına gerekli cevabı vermek için hazırlık yaptık.

Kardeşimize yapılan saldırıyı diğer İslami gruptaki kardeşlerimize de bildirdik. Bizimle birlikte olmak isteyen kardeşlerimizle alacağımız tedbirleri konuştuk. İlk olarak kardeşimizi darp edenleri tespit edip, aynı gün onlara gerekli olan cevabı verdik.

Başta kardeşimizle aynı yurtta kalan İslam düşmanlarını yurttan çıkarıp, onları bir güzel benzettik. Yaptıkları hatayı anlayıp pişmanlığını beyan edenleri bir kereliğine mahsus af ettik. Okulda kardeşlerimize saldıranları, okulda ve şehir merkezinde kaldıkları yeri daha önceden tespit ettiğimiz kişileri bulup yaptıklarının hesabını sorduk.

Kardeşimize yapılan saldırıdan sonra Ağabeylerimize bize, okuldaki İslam düşmanlarına karşı şu şekilde tavsiyelerde bulunmuştu:

*Okuldaki kardeşler, dörderli olacak şekilde grup oluşturulsun.

*Bundan böyle okuldaki İslam düşmanlarının saldırılarına, Muhammed tarafından belirlenecek gruplar anında cevap versin.

*Kardeşlerimiz yurtta ve okul bahçesinde bundan böyle yalnız kalmasınlar ve dolaşmasınlar. Yurtlardaki kardeşlerimiz aynı odada kalmaya çalışsınlar.

Ağabeylerimizin kararını bize bildiren Ramazan abiye şaşkınlıkla bakıyorduk. Okuldaki İslam düşmanlarına verilecek cevaplara benim karar vermemi isteyen Ağabeylerimiz, bundaki amacını tahmin etmeme rağmen yine de şaşkındım. Ramazan abi tarafından eğitildiğimi biliyordum. Ama bu kadar çabuk işlerin sorumluluğunun bana bırakılacağını tahmin etmiyordum. Özellikle de böyle önemli konularda.

Ertesi gün okula geldiğimizde her şey çok daha farklıydı. Dün akşam kardeşimizi darp edenlerin saldırıya uğramaları, okuldaki İslam düşmanlarının öfkelerinin kabarmasına neden olmuştu. Bu durum, beklediğimiz bir şeydi. İslam düşmanlarının anlayamadıkları şey; bu işe kimin, nasıl cesaret ettiğiydi. Daha önce de İslami gruplara mensup kardeşlerimizi tek tük darp ettikleri halde hiç kimseden ses çıkmamıştı. Ne olmuştu da İslami gruplar artık kendilerine yapılan saldırıya cevap verir hale gelmişlerdi. Çok merak etmelerine rağmen bunun cevabını bulmaktan aciz kalıyorlardı.

Bundan böyle okludaki İslami yapı veya Cemaatlere mensup olanlara karşı yapılan herhangi bir saldırıya ve sataşmaya karşı kendilerine misliyle cevap vereceğimizin mesajını ilettik.

Kardeşlerimizden, bundan böyle yalnız gezmemesi konusunda Ağabeylerimizin kararına uymalarını istedik. İslam düşmanlarının aldıkları darbeden sonra saldırmak için fırsat kollayacaklarını bekliyorduk. Elimizden geldiğince tedbirlerimizi artırdık. Yurtta değişik odalarda kalan kardeşlerin bir an önce Ağabeylerimizin istediği gibi aynı odada kalmalarını istedik. Birlikte bir odayı paylaşan kardeşlerden, tedbir amaçlı olarak gece birisinin uyanık kalmasını, bunun için de aralarında nöbet sistemini uygulamalarının iyi olacağına karar verdik.

Yapılan Konferansın ardından biliyorduk ki bundan böyle hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Artık İslami grupların seslerini yükselttikleri bir dönem başlıyordu. Bu dönem sıkıntılı ve meşakkatli olsa da, İslami yapılar için izzetli ve onurlu bir dönem olacaktı inşallah.

Okulda merak konusu olan bu saldırıyı kimin organize ettiği sorusu kulaktan kulağa dolaşıyordu. Üniversite gibi küçük bir yerde bunun uzun süre gizle kalmasını beklemiyorduk. Öyle de oldu. Okuldaki Kulübümüz olan “İslami Gençliğin Uyanışı Hareketi” mensuplarının, Muhammedi yapının bir uzantısı olduğu kısa zamanda okulda duyulmuştu. Bu konu hakkında yapılan eleştiriler olduğu gibi, olumlu yönden gelen tebrikler daha fazlaydı. Okulda saflarımızın tam belli olmasından sonra, İslam düşmanlarının Muhammedi yapıya mensup kişileri tehdit etmeye başlamaları, yeni bir sürecin başlangıcıydı. Artık safların birbirinden kesin olarak ayrıldığı, kimin ne olduğunun bilindiği bir zaman dilimine girmiştik.

İslam düşmanlarının tehditlerinden korkan birkaç kardeşimizin bizi yalnız bırakıp ayrılmayı tercih etmelerinden dolayı onlara kızmıyorduk. Kendilerini anlamaya çalışıp, onları ikna etmeye çalıştıksa da pek başarılı olamadık. Bugüne kadar İslami grupların gücünü görmemiş olan bu kardeşlerimiz, bizim de kısa bir süre sonra ya öldürülüp ya da okuldan veya şehirden sürüleceğimizi söylüyorlardı.  Her şeye rağmen bir avuç kardeşimizle bu işin üstesinden gelebilmek için Allah’ın yardımına güveniyorduk. O, kendine güvenen kullarını yalnız ve yardımsız bırakmazdı. Öyle vaat ediyordu “(Ey müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! Dediler. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır”[1] ayeti bizim için tek teselli kaynağıydı.

İslam düşmanlarının ilk hedefi, her zamanki gibi zayıf gördükleri kardeşlerimiz olmuştu. Korktukları için kendi halinde dinini yaşamak isteyen, hiçbir İslami grup veya Cemaat mensup olmayan birkaç kardeşimize okul dışında saldırınca, hemen harekete geçip bu kardeşlerimizin de intikamını aldık. Yapılan her saldırıya anında misilleme yapmak bizim için çok önemliydi. Bu konuda, kardeşlerimizden oluşan görevli gruplar okulda her daim hazır bir şekilde bekliyorlardı.

İslam düşmanlarına bu şekilde bir mesaj vermek istiyorduk. Bundan böyle her kim olursa olsun İslami kimliğinden dolayı kardeşlerimize sataşamayacaklarını bilmelerini istiyorduk.  İslami bir düşünceyi benimsediği için saldırıya uğrayan her kardeşimizin intikamını misliyle alacağımızı kendilerine defalarca ilettik. Bu işin daha fazla ileriye gitmemesi için saldırılarına ve sataşmalarına bir an önce son vermelerini söyleyip durduk. Bizim saflarımızda olup olmamalarını gözetmeksizin okuldaki diğer İslami gruplarında hamisi olduğumuzu, İslami düşüncelerinden dolayı onlara düşmanlık edenlerin bizi karşılarında bulacağını ilan ettik. İslami hizmeti yerine getiren tüm kardeşlerimizin, hizmetlerini rahat bir şekilde yerine getirebilmeleri için taşın altına elimizi koymaya razı olmuştuk. Ağabeylerimizin aldığı bu kararı uygulamak bize düşüyordu.

Okuldaki birkaç kardeşimiz bu fikri beğenmemelerine rağmen, Ağabeylerimizin kararı olduğu için bu karara itaat edeceklerini belirtmişlerdi. Okulda İslam düşmanlığı yapan herkese, bundan böyle İslami gruplarında okulda bir güç olduğunu bir mesajla iletmeye karar verdik. Onların anlayacakları bir ayeti yazıp göndermeyi uygun bulduk.

Yeni bir süreç başlamıştı. Artık kınayanın kınamasından çekinmeyeceğimizi anlamaları için seçtiğimiz “Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) kendisinin onları sevdiği, onların da kendisine sevdiği, müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı ise ‘güçlü ve onurlu’ Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah'ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir”[2]ayetinin yazılı olduğu bir pusulayı onlara gönderdik.

Okulda veya dışarda gerilimin taraftarı olmadığımızı sık sık dile getirmemize rağmen bunu dikkate almadıklarını görmek bizi üzüyordu. Kinleri gözlerini kör ettiği gibi basiretlerini de köreltmişti.

Okuldaki gerginlik diğer öğrencilere de sıçramıştı. Kafeteryada ve yemekhanede konuşulan tek konu, İslami kesim ile sol kesim arasındaki gerilimdi. Bu gerilime daha önce hiçbir yerde şahit olunmamıştı. İslam’a düşmanlık yapan solculara karşı, İslami grupların bugüne kadar sesleri çıkmamıştı. Zilleti kabul etmiş gibi davranılıyordu. Ama artık bu zillet hali, Muhammedi yapı ile değişiyordu. İslam düşmanlarına gereken cevabı anında veren Muhammediler, herkesin takdirini kazanıyordu. Yıllardan beri İslam düşmanı sol kesimin fütursuzca yaptıkları hep yanlarında kar kalmıştı. Bundan sonra, yaptıklarının bedelini ödeme zamanıydı. Sadece kardeşlerimize saldıranlar değil, bu işe izin veren ve bir şekilde bu işte parmağı olduğunu bildiğimiz herkes yaptıklarının cezasını görecekti. Misillememizin çerçevesini, bu şekilde geniş tutuyorduk.  

Yaptıkları saldırılara karşı anın cevap almaları, okuldaki İslam düşmanlarını düşündürmeye başlamıştı. Artık onlar da hedeflerine sadece Muhammedi yapıyı koymuş onları sindirip okuldaki varlıklarına bir son vermek için planlar yaptıklarını öğrenmemiş bizi şaşırtmadı.

Diğer İslami gruptaki kardeşlerimizle uğraşmayı bir kenara bırakıp, hedef tahtasına Muhammedileri oturttuklarını öğrendiğimizde buna kısmen sevinmiştik. Diğer kardeşlerimizin, yaptıklarımız yüzünden zarar görmelerini istemiyorduk. Keşke hiçbirimiz zarar görmeden birlikte yaşamayı da öğrenebilsek…  

İslam düşmanlarını rahatsız edip, uykularını kaçırttığımız için seviniyorduk. Bu durumu, hak yolda olduğumuza bir delil olarak görüyorduk. Hak ve batıl mücadelesinde, batılın inine çomak sokmuş Hak ehlinin fedaileriydik.

Hak ve batıl mücadelesinin verildiği bir yerde, hakkın sesinin gür olarak çıktığını görmekten ve buna vesile olmaktan da ayrıca gurur duyuyorduk.

Batıl mücadelesi verenlerin bundan sonra okulda bize saldırmaları an meselesiydi. Onlardan gelebilecek bir saldırı için hazırlıklı olduğumuz pek söylenemezdi. Sayıca az olmamızın yanı sıra, hangi kardeşimize saldırı yapacaklarını da kestiremiyorduk. Elimizden gelen tek şey, Allah’a tevekkül edip, kardeşlerimizin dikkatli olmalarından başka bir tedbirimiz de yoktu.

Tarık ve bazı arkadaşlarımızın şehir merkezinde birlikte dolaştıkları bir vakitte silahlı saldırıya uğradıklarını duyduğumuzda büyük bir şok yaşamıştık. Kardeşlerimizin hastaneye kaldırıldığını öğrenince, soluğu kardeşlerimizin yanında aldık. Tarık ve yanında bulunan Halil’in durumu ağırdı. Silahlı saldırıda hafif yararlanan Selim ve Remzi kardeşlerimizin ise kurşun sıyrıkları dışında ciddi bir şeyleri yoktu.

Remzi ve Selim’den olayı kimlerin yaptığını sorduktan sonra, bu işle bizzat kendim ilgilenmeyi tercih edip, kardeşlerimize yapılan bu saldırının bedelini ağır bir şekilde ödetmeye kararlıydım.

Durumu hiç vakit kaybetmeden Ağabeylerimize bildirip, bu konuda kendilerinden izin istememe rağmen bana, sadece bu işe karışan okuldaki birkaç kişinin hakkından gelmem söylendi.

Hastaneye uğrayıp kardeşlerimin son durumunu öğrendikten sonra, Faruk’la birlikte kardeşlerimizden Kasım’ı da alıp hastaneden ayrıldık.  Hastaneden ayrılınca, ne yapacağımızı kafamda oluşturmaya başlamıştım.

Faruk, telaşlı olduğumu görünce “Muhammed, nereye gidiyoruz?” diye ısrarla sormaya başladı.

“Kardeşlerimize yapılan bu saldırının cevabını vermeye gidiyoruz” dediğimde şaşırmıştı.  

“Peki, bu işi nasıl yapacağız?” diye sormaya devam etmesi canımı sıksa da Faruk’un bu özelliğini bildiğimden olsa gerek ona karşı biraz daha açık olmaya çalıştım.

“Elimiz boş mu gideceğiz” diye soran Faruk’un sorduğu bu soruyla birlikte yeni bir sorunumuzun daha farkına vardım. Bize yapılacak olan saldırıları bekliyorduk ama bu saldırıların silahlı olmasını beklemiyorduk. Bu yüzden silah temin etmek için Ağabeylerimize hiçbir talebimiz olmamıştı. Bizler öğrenciydik. Kavga da eder, okulumuzu da okurduk. Bu, her zaman böyle olmuştu. Bu nedenle silah bulundurmak için hiçbir hazırlık yapmamıştık Ve şimdi ihtiyacımız olduğu bir anda bundan mahrumduk. Eğer bize yapılan saldırıya anında cevap vermezsek, daha büyük bir saldırıyla karşılaşmaktan çekiniyordum.

Henüz bize saldıranların rehavetleri üzerlerindeyken onlara bir cevap vermemiz gerektiğini düşündüğümden, bu işin bir an önce gerçekleştirilmesi konusunda ısrarcıydım. Bunun için daha önceden tespit ettiğimiz bazı kişilere verilecek bir cevabımız olmalıydı.

Kardeşlerimize yapılan saldırıların kısası için elimizdeki imkânları kullanmaktan başka seçeneğimiz yoktu. Muhammedi yapıya mensup olduklarını bildiğim bazı kardeşlerimden bulabildiğim satırlar, sahip olduğumuz tek silahtı. Hedeflediğim işi yapmaya yeterli olmadığını düşünsem de şimdilik bununla idare edebileceğimizi düşünüyordum. Daha sonraki günlerde gerekirse Ağabeylerimizden silah temin edebilmek için yardım isteyebilirdik. Ama şu anda acil olan, yapılan saldırıya karşılık sabah olmadan bir cevap vermekti.

Faruk ve Kasım’a bu işi nasıl yapacağımızı anlattım. Kardeşlerimize saldıranları bulamadığımız takdirde, bu işin emrini verenlere gerekli dersi verecektik.

Kardeşlerimize saldıranlardan ikisinin, Kimya ve Tıp bölümünde okuyan Suat ve Atilla’nın olduğunu öğrenmiştik. Okuldaki tüm İslam düşmanları hakkında edindiğimiz bilgilerde, Suat ve Atilla’nın şehir merkezinde kaldıkları öğrenci evlerini tespit etmiştik. Bu eve saldırı gerçekleştirip, onları kendi evleri içinde cezalandıracaktık.

Düşüncemi Faruk ve Kasım’la paylaştım. Nasıl yapacağımız konusunda istişare ettikten sonra satırlarımızı pantolonlarımızın arasına yerleştirip, planladığımız gibi Suat ve Atilla’nın kaldıkları öğrenci evine gittik. Kasım kapıyı çalınca bizler de satırlarımızı çıkarıp kapının yanındaki merdivenlerde beklemeye başladık. Kasım’dan, mümkün olduğunca kapı merceğinde yüzü görülmeyecek şekilde durmasını istedik. Kasım, denileni yapıp kapıyı çaldı. “Kim o” bile demeden kapıyı açana, öldürücü darbeyi Kasım vurmuştu. İçeride seslerin geldiği odaya Faruk’la birlikte daldık. Elimizdeki satırlarla bizi karşılarında gören Suat ve Atilla’nın üzerine yürüdük. Neye uğradıklarını şaşırmış, kaçacak delik aramalarına fırsat vermeden Faruk’la birlik üzerlerine yürüyüp, satırlarımızla var gücümüzle onlara vurmaya başladık. İşimizin bittiğinden emin olduktan sonra geldiğimiz gibi oradan uzaklaştık. Bize kapıyı açan şahsın, okulda İslam düşmanlığı yapan solcuların sorumlusu, Hukuk bölümünde okuyan Şehmuz olduğunu söyleyen Kasım’a ve Faruk’a bu konu hakkında kimseyle konuşmamalarını iyice tembihledim.  Allah’ın yardımı ile kardeşlerimize yapılan saldırının bedelini ödettiğimiz için Allah’a şükrettik.

Hastaneye kardeşlerimizin yanına döndüğümüzde, Tarık ve Halil’i ameliyata aldıklarını öğrendik. Kardeşlerimizin durumu ciddiyetini koruyordu. Tarık, ayağından yediği kurşun nedeniyle çok kan kaybetmişti. Kan grubu olan AB Negatif kan grubuna ihtiyaç olduğundan, hastanedeki kardeşlerimiz ulaşabildikleri tüm kardeşlerimizi hastaneye çağırmışlardı. Biz hastaneye gelene kadar Tarık’ın kan grubu olan AB Negatif kan grubu hâlâ bulunamamıştı. Hiç vakit kaybetmeden Faruk, Kasım ve ben kan grubumuzu öğrenmek için test yaptırdık. Bugüne kadar ihmal ettiğimiz bir şeyi geç de olsa yaptırmak bugüne kısmet olmuştu. Yeni öğrendiğim kan grubumun AB Negatif olmasına o kadar sevindim ki Rabbime şükredip durdum. Hemşire benden iki ünite kan aldıktan sonra dinlenmem için beni refakatçıların bulunduğu odaya geçip biraz dinlenmemi istedi. Bana denileni yapıp, boş olan yatağa uzandım.  

Hastaneye gelen kardeşlerimizin yoğun ilgisiyle hastane koridoru kardeşlerimizle dolmuştu. Bu durum hastane ortamına uymadığı için hemşirelerden “Koridoru boşaltın” diye ikaz gelince kardeşlerimizden işi olmayanların evlerine gitmelerini istedik.

Hastaneye gelen kardeşlerden, bugün hiçbir kardeşin yalnız kalmamasını söyleyip, evlerine en az ikili gruplar halinde dönmelerini rica ettik. Yaralı kardeşlerimizin durumunda bir değişiklik olduğunda kendilerine haber vereceğimizi söyledikten sonra kardeşlerimiz hastaneden ayrıldılar.  

Tarık ve Halil’in yanında bu gece Faruk’la birlikte refakatçi olarak kalmak için Ramazan abiden rica ettim. Tarık’ın ve Halil’in ailesi de olayı duydukları gibi hastaneye gelmişlerdi. Onların acılarını gördükçe içim parçalansa da onlara dua etmekten başka elimden hiçbir şey gelmiyordu.

Tarık ve Halil’in, ameliyattan başarılı bir şekilde çıkmaları bizim için tek teselliydi. Geceyi Faruk’la birlikte hastanede geçirdik. Sabah erkenden de Faruk’la birlikte hiçbir şey olmamış gibi okula gittik. Her ne kadar Faruk, kardeşlerimizi bu halde bırakıp okula gitmemizin doğru olmadığını söylediyse de, okula neden gitmemiz gerektiğini kendisine anlatmak zorunda kalmıştım.

“Öncelikle Ağabeylerimiz bunun böyle olmasını istiyorlarsa, bizler de itaat ederiz. Okula gitmemizin birçok nedeni var. Her şeyden önce bize yapılan bu saldırı karşısında günlük yaşantımızdan, okulumuzdan ve hizmetimizden geri kalırsak asıl o zaman yeniliriz. Aldığımız darbeler bizi güçlendirmeli. Hizmetimiz her ne olursa olsun aksamamalı. Bu gün okula gitmekle göstermek istediğimiz şey de tam olarak budur. Okuldaki İslam düşmanlarının saldırıları karşısında yılmadığımızı, dimdik ayakta olduğumuzu göstermeliyiz. Bu, onların direncini kıracağı gibi kardeşlerimize de güç verir” diye kendimden emin konuşmuştum.

Okula vardığımızda dersler başladığı için derslerimize geç kalmıştık. Derslere girmeyip okulda dolaşmaya başladık. Okulda büyük bir değişimin olduğu her halinden belli oluyordu. Günlük yaşanan hareketlilikten farklı bir koşuşturmaca yaşanıyordu. Ortalık pek sakin görünse de, bizi gören birkaç İslam düşmanı solcunun bizden kaçarcasına yanımızdan geçip gitmesi dışında onlardan eser yoktu.

İslam düşmanlığı yapanların cirit attığı üniversitenin kafeteryasında da onlardan kimse yoktu. Daha sonra öğrendik ki, onlardan birkaçı dışında hiç kimse bugün okula gelmemişti. Ders zilinin çalınmasının ardından okuldaki kardeşlerimiz yanımıza gelip okuldaki durumu bize anlattılar. Hemen ardından bize yakınlık duyan Aydın ismindeki kardeşimiz heyecanlı bir şekilde yanımıza gelip “İslam düşmanlığı yapanların okul sorumlusu ve iki arkadaşı evlerinde satırlandığını, yerel bir gazetede ise, evinden çıkarken silahlı saldırı sonucu öldürüldüğü yazan kişinin okulda İslam düşmanlığı yapanların Diyarbakır sorumlusu olduğu söyledi. Silahla öldürülen kişiye şaşırmıştık. Bunu kimin yaptığı hakkında bir bilgim yoktu. Arkadaşlarım bana bakıp nasıl bir tepki vereceğimi beklerken ben de onlar gibi silahla vurulmuş olan kişiye gösterdiğim şaşkınla hayretler içindeydim.

Her kim veya kimler tarafından yapılmış olursa olsun duyduğumuz şeyler, bizi sevindirmişti. Bu işi Muhammedi yapıya mensup kardeşlerimin yapmış olmasını arzulasam da konu hakkında bilgim olmadığından sessiz kalmayı tercih ettim. Aydın’ın söylediklerinden sonra okulun sessiz ve sakin olmasının sebebi anlaşılıyordu. Anlaşılan cenazelerini gömmek için bugün okula gelmemişlerdi.

Okuldaki diğer arkadaşlarımız da yanımıza gelip “Neler olduğunu siz biliyor musunuz?” diye sormaları üzerine “Olanlarla ilgili bir fikrimiz yok. Her Kim veya kimler yapmışsa Allah onlardan razı olsun” diyerek konuyu kapatmanın daha iyi olacağını düşündüm.

Okuldaki kardeşlerimiz, öldürülenlerin haberini duydukları andan itibaren buna hem çok şaşırmış hem de çok sevinmişlerdi. Bu saldırıların, Tarık ve Halil’in yanı sıra diğer kardeşlerimize yapılan saldırıya bir cevap olduğunu düşünen kardeşlerimiz olsa da, kendilerine bu konu hakkında soru sormamalarını söyledik. Kimin yaptığını öğrenmenin yerine, yapanlara duacı olmalarının daha iyi olacağını söyleyip, tedbirli olmaları için daha çok dikkatli olmaları gerektiği konusunda kardeşlerimizi tembihledik.

Okulda konuşulan tek konu, öldürülen ve yaralanan şahıslara yapılan eylemi kimlerin yaptığıydı. Daha önce bize yapılan saldırıları da bildiklerinden, bunu bizim yapmış olacağımızı düşünenler, bize gelip olay hakkında ağzımızı yoklayıp bir şeyler öğrenmenin peşine düşmüşlerdi.

Bizler, hiçbir şey olmamış gibi derslerimize girip, kaldığımız yerden İslami hizmetlerimize devam ediyorduk. Soğukkanlılığımız, okuldaki herkesi hayran bırakacak derecedeydi.

Okulda olduğu gibi artık şehir merkezinde de hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kesindi. İslam düşmanlarının, aldıkları bu darbeden sonra nasıl bir yol izleyeceklerini biz de merak edip bekliyorduk. Kardeşlerimize bir zarar gelmesini önlemek için almamız gereken tedbirler dışında, Allah’ın takdirinin önüne de geçemeyeceğimizi biliyorduk.

 

 

[1] Bakara Suresi: 214

[2] Maide Suresi: 54

Bu yazıya tepkini ver!

Benzer Bloglar