İslam Fedaileri-13. Bölüm
ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İslam düşmanlarının, okuldaki Kulübümüz “İslami Gençliğin Uyanışı Hareketi” ne geçmiş olsun ziyaretinde bulunmak istediklerini öğrendiğimizde, dernek başkanımız olan Hakan kardeşimize herhangi bir zarar verme riskini düşünerek hemen oraya gittik. Faruk’la birlikte Hakan’ın yanına geldiğimizde bizden önce gelen kardeşlerimizi görünce çok mutlu olduk. Bazı durumlarda gerektiği gibi hareket etmek için birilerinin tembihi olmadan da hareket etmeyi öğrenmiş olduğumuz için seviniyorduk. Kardeşlerimizin birbirlerini koruyup kollama adına gösterdikleri bu duyarlılık, Muhammedi yapının fertlerine verdiği eğitimde mevcuttu.
Bizim geldiğimizi gören Hakan “Misafirler, dün kardeşlerimize yapılan saldırıdan dolayı geçmiş olsun ziyaretine gelmişler” diye açıklama yaptı. Misafirler, dün kendilerinin de bir saldırı sonucu bir arkadaşlarını kaybettiklerini hatırlattılar. Bu konu hakkında bizden bir şeyler öğrenmek için geldikleri her hallerinden belli oluyordu.
Ama yine de onlara karşı saygıda kusur etmemeye gayret ettik. Sonuçta, onlar an itibariyle bizim misafirlerimizlerdi. Kardeşlerimizden bazılarını geri gönderdik. Bir terslik olduğu görüntüsünü vermek istemediğimizi söyleyerek kardeşlerimizden derslerine girmelerini rica ettik.
Misafirlerimize, bize yapılan saldırıları hatırlatıp bu konuda bir bilgilerinin olup olmadığını sorduğumda, yüzlerinin kızardığını görünce daha fazla söze gerek olmadığını anlamış olduk. Henüz kardeşlerimize saldırıyı düzenleyenlerden ikisini bulamamıştık. Onların da hesap vereceklerini kendilerine hatırlatıp “Bizim için her bir kardeşimiz çok değerlidir. Kardeşlerimize saldırıyı her kim yapmışsa bunun hesabını mutlaka verir. Bizler bize yapılan saldırıları asla affetmeyiz. Eğer siz ‘Bizim bu işle hiçbir ilgimiz yok’ diyorsanız o zaman bizim de sizinle hiçbir problemimiz yok demektir. Bizim tek derdimiz okulumuzu okumaktır. Buraya hepimiz aynı amaçla gelmemiş miyiz?” diyerek onlara gözdağı verdiğimi anladılar.
Konuşmamın ardından misafirler kendilerine yapılan saldırının artık nereden geldiğini tahmin edebiliyorlardı. Ama hâlâ bunu nasıl yaptığımız konusunda hiçbir fikirleri yoktu. Dahası bizim böyle bir gücümüzün olup olmadığını bile bilmiyorlardı. Bizimle ilgili kafalarında o kadar çok soru işareti vardı ki, bu sorularının cevaplarını nasıl öğreneceklerini merak edip durdukları yaşadıkları şaşkınlıklarından belli oluyordu.
Hafta sonu Faruk, Kasım ve Hakan’la birlikte bir araya gelip okuldaki durumumuzu ve diğer kardeşlerimizin durumu hakkında konuştuk. Bundan böyle okulda bize yapılan tüm saldırılara anında cevap verecek “Ekipler” oluşturma yönünde Ağabeylerimizin kararı gereğince arkadaşlarımızın oluşturacağı grupları belirledik. Bu işi organize etme ve görev dağılımı Hakan’a verilmişti. Her grupta en az gücü kuvveti yerinde bir kardeşimizin olmasına özen gösterilmesini de hatırlatma gereği duydum. Okuldaki kardeşlerimizden dörder kişilik gruplar halinde ekiplerin belirlenmesinden sonra, onlarla konuşup, gizliliğe gereken önemi vermeleri üzerinde durduk. Hakan “Peki, bu kardeşlerimizi hangi amaçla, nasıl kullanacağımızı nereden bileceğiz?” diye sorduğunda Ağabeylerimizin bunu niçin istediğini anlatan Ramazan abinin söylediklerini onunla paylaşma gereği duydum.
“Ağabeylerimizin uygun gördüğü şekilde hareket edeceğiz. Her grup bulunduğu yerde sorumlu olacak. Orada meydana gelen sataşmalara cevabı onlar verecek. İhtiyaç olmadıkça onlara yardım edilmeyecek. Böylelikle okulun farklı yerlerinde İslam’a düşmanlık, kin ve haset besleyeneler daha geniş bir alanda cevap verilmiş olacak. Her grubun kendi başının çaresine bakacak kadar iyi olduklarından eminiz. Onlara nasıl davranacakları konusunda gerekli şeyleri senin göstermen istenildi. Her şeyden önce senin asıl görevin; bu gruplardan, İslam’a düşmanlık edenleri tespit edip, onlar hakkında öğrenebilecekleri tüm bilgileri sana getirmelerini sağla. Elde edilen bilgileri araştırıp doğruluğundan emin ol. Bize yapılan bir saldırı karşısında kendilerine hiç vakit kaybetmeden cevap verecek gücümüzün olabilmesi için bu bilgiler hayati önem taşıyor. Buna herkes her an hazır olsun.
Yardıma ihtiyaç hissettiğin anda grup dışında bulunan kardeşlerimizden yardım alabilirsin. Bu oluşturulan grubu, şimdilik üçü geçmesin” diye de Ağabeylerimizin tavsiyesini hatırlattım.
İslam düşmanları kinlerinden olsa gerek okulda karşılaştıkları İslami kimlikli kimi buldularsa saldırmaya başlamışlardı. Daha önce de İslami kimliklerinden dolayı her hangi birisine yapılan saldırılara sessiz kalmayacağımızı kendilerine söylediğimiz halde buna aldırmamakla birlikte bizi hafife alıp hakaretler ederek küstahlaşmışlardı. Bir avuç “Sofi” diye söz ettikleri kişilerin kendilerine böylesi ağır bir darbe vurmalarını hazmedemiyorlardı. Aldıkları bu darbe sonucu örgütleri ve diğer sol görüşlü kesimler tarafından hesaba çekilen İslam düşmanları, kinlerini kusmak için kuduz köpekler gibi her tarafta İslami düşünceye sahip her kim varsa onlara yönelik saldırı seferberliği başlatmışlardı.
Üniversitedeki kardeşlerimizin yanı sıra, liselerde okuyan kardeşlerimize yönelik saldırılar peş peşe gelmeye başlamıştı. Son günlerde lisedeki kardeşlerimizden de kendilerine sürekli sataşma yapıldığıyla ilgili şikâyetler gelmesi üzerine, Ağabeylerimizin emriyle birkaç lisenin sorumluluğu da bana verildi.
Lisedeki kardeşlerimizi de eğitmek ve onların da kendilerini koruyabilecek şekilde hazırlanmaları gerekiyordu. Bunun için hiç vakit kaybetmeden sorumluluğunu yaptığım liselerdeki kardeşlerimle bir araya gelip onlardan, bundan böyle Muhammedi yapıya mensup olan tüm kardeşlerimize yapılan saldırılarda, İslam düşmanlarına karşı satırlı saldırı düzenlemelerini isteyip, onları buna uygun bir şekil de yetiştirmeye çalıştım. Satırlı cihat ekiplerinin heybeti çok kısa bir sürede etkisini gösterip, liselerdeki kardeşlerimizin rahat nefes almalarını sağlamıştı.
Cihat ekiplerinin en büyük özelliği, gizlilikti. Yapılan saldırıların nefisten kaynaklanmaması için her bir kardeşimiz özel olarak eğitiliyordu. Başta nefis tezkiyesi olmak üzere her türlü İslami eğitim, cihat ekiplerinin yetişmesinde etkili oluyordu. Cihat ekiplerinin kendilerine örnek almalarını istediğimiz en bariz olay, Hz. Ali yaşadığı şu olaydı “Bir vakit, İmam-ı Ali bir kâfiri yere atmış. Kılıcını çekip keseceği zaman o kâfir ona tükürmüş. O, kâfiri bırakmış, kesmemiş. O kâfir “Neden beni kesmedin?” diye ona sormuş.
Hz. Ali “Seni Allah için kesecektim. Fakat bana tükürdün; hiddete geldim. Nefsimin hissesi karıştığı için ihlâsım zedelendi. Onun için seni kesmedim” diye cevap vermiş.
O kâfir “Amacım beni çabuk kesmen için seni hiddete getirmekti. Madem dininiz bu derece safi ve hâlistir; o din haktır” demiş. Bunu her kardeşimizin iyice anlaması için elimizden geleni yapıyorduk. İhlasla çıkılan bir yola hissin karışması durumunda yapılan işin zayi olmasının yanı sıra aynı zamanda başarıya ulaşmanın da imkânsız olduğu üzerinde durup ihlası kazanmak için çabalıyorduk.
Cihat ekiplerini oluşturan kardeşlerden de beklenen; Hz. Ali gibi, nefis hesabına değil de ilahi rıza için mücadele etmeleriydi. Onlarla bir araya geldiğimiz her vakit bu konu üzerinde hassasiyetle durup dersler yapıyorduk.