İslam Fedaileri-3. Bölüm
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İlkokulu bitirip ortaokula başlayacağım yaz tatilinde arkadaşlarımla birlikte yaz tatilini nasıl geçireceğimizi konuşuyorduk. İlkokulu okuduğumuz yıllardaki yaz tatillerinde mahalledeki camiye gider, cami Hocasından Kur’an dersi alıyorduk. Kur’an’ı öğrendikten sonra da camide işimiz bittiği halde onunla olan bağımızı hiç koparmadık. Bu yaz tatilinde ne yapacağımızı konuştuğum arkadaşlarımla planlar yapmaya başlamıştık. Her birimizin değişik fikirleri vardı. Tarık yüzmeyi sevdiği için her fırsatta havuza gitmek istediğini belirtiyordu. Ziya babasının yanında çalışmaya gideceği için bizimle pek fazla zaman geçiremeyeceğini belirtti. Oysa ben heyecan arıyordum. Arkadaşlarım olmadan bu yaz tatilinin sıkıcı geçeceği kesindi.
İlkokul yıllarımızda yaptığımız en güzel şey, camiye gitmek olmuştu. Camiye gitmenin hazzını almıştık. Artık gönlümüz camiye bağlanmıştı. Her birimiz cami aşığı olmuştuk. Camiyi kendi evimizden daha çok sever olmuştuk. Öyle ki artık her boş olduğumuz vakit camiye gidip Kur’an okuyorduk. Caminin verdiği huzuru başka hiçbir yerde bulamıyorduk.
Oysa şimdi bu yaz tatilini nasıl geçireceğimizi düşünüp duruyorduk. Sanki bir boşluktaymışım gibi içimde beni sıkan bir hissi yaşıyordum. Sudan çıkmış balık misaliydim. Damarlarımda kaynayan kan beni heyecanlandırsa da yapacak bir şeyimin olmayışından dolayı çok sıkılmaya başlamıştım.
Boş zamanlarımda vakit namazlarımı camide kılmaya başladım. Cami Hocası beni camide gördüğü her vakit hal hatırım sorar, bana nasihatler ederdi. Cami Hocasının nasihatlerini seviyordum. Yeni şeyler öğrenmek her zaman hoşuma gidiyordu. Bu hayatta öğrenecek o kadar çok şey vardı ki bunun için ömrümün yetmeyeceği kesindi. Cami Hocasıyla yaptığımız sohbetler zamanla daha çok hoşuma gitmeye başlamıştı. Dinimiz hakkında öğrendiğim her şey beni daha çok heyecanlandırıp, kanımı kaynatarak heyecanlandırıyordu. Bu arada kafama takılan bazı sorularımı da Hocaya sorup, kendisinden bu sorularımı yanıtlanmasını istediğimde beni kırmayıp sorularımı benim anlayacağım şekilde cevaplaması ise bir başka güzellikti.
Hocadan aldığım dini bilgiler ve okuduğum kitaplar sayesinde yeni bir ben’e dönüşmüştüm. Bendeki bu değişikliği başta ailem olmak üzere arkadaşlarım da fark ediyorlardı. Bendeki bu değişiklik herkesi sevindiriyordu. Çünkü iyi bir değişim yaşıyordum. Genç yaşıma rağmen daha bir ağır başlı olmuş, oturup kalkmamda ve konuşmamda bile bir edep sahibi olmuştum. Kimi zaman arkadaşlarımla bir araya geldiğimiz zaman onlara da öğrendiğim şeyleri anlatıp kendilerine nasihat eder olmuştum. Ziya’nın “Bu kadar çok şeyi nereden biliyorsun?” diye sorması üzerine arkadaşlarıma cami Hocasıyla yaptığımız sohbetleri ve okuduğum kitaplardan söz ediyordum.
Yaz tatilimiz genelde mahallede futbol oynamakla geçiyordu. Boş vakitte bir araya gelip futbol oynamak bizim neredeyse tek eğlencemizdi. Özellikle de galip gelen tarafta olmak hoş bir duygu yaşamamıza neden oluyordu. Mağlup ettiğimiz arkadaşlarımızı kıskandırmak ve onları sinirlendirmek ise galibiyet sonrası aldığımız ödülümüz oluyordu.
Arkadaşlarımla vakit geçirirken, Faruk dışında Ziya ve Tarık’ın namaza gerekli önemi vermediklerini fark edince buna çok şaşırmıştım. Okulların tatil oluşunun üzerinden iki ay geçmiş olmasına rağmen arkadaşlarımın namaza karşı ilgisiz oluşunu daha yeni fark ediyordum. Oysa bizler Kur’an dersi aldığımız zamanlarda namazın ne kadar önemli olduğunu defalarca Hocamızdan dinlemiştik. Abdest ve namaz için yarışır olduğumuz zamanlar aklıma gelince, bunun geçmişte yaşanmış bir hatıradan ibaret kalmasını istemiyordum. Bu nedenle Tarık ve Ziya’yla konuşup onları namaza karşı ilgisizliklerinden dolayı uyarmak ve nasihat etmek için, okuduğumuz Kur’an’ın bize namazı emrettiğini hatırlattım. Namazsız hiçbir amelin tam olmayacağını ifade edip, Peygamber efendimizin “Namaz dinin direğidir” sözünü hatırlattım. Ardından namazın ne kadar mühim bir konu olduğunu anlattığımda beni şaşkınlıkla dinliyorlardı. Konuşmamın ardından arkadaşlarımla birlikte ikindi namazını camide Cemaatle kılmak için camiye gittik. Geçen yıl Kur’an dersi almaya geldiğimiz gibi şadırvanda abdest almak için yer kapma yarışı yapıp gülüşüyorduk. Camide geçen yıllarımızı hep özlüyordum.
Bu yaz tatilinde yaptığım birçok işten, futboldan ve de arkadaşlarımla bir araya gelmemizden artık eskisi gibi tat alamaz olmuştum. İçimde yaşadığım bir huzursuzluk beni hep rahatsız ediyordu. Bunun nedenlerinden biri kafamda oluşan sorulardı. Her ne kadar kafamdaki soruları Hocama sorabiliyor olsam da bu sefer neyi soracağımı bile bilmiyordum. Ruh âlemimde yaşadığım bir boşluğu tarif etmekten bile acizdim. Okuduğum kitaplardan sıkılmıştım. Bazen kitaptaki kahraman gibi İslam için mücadele vermediğim için kendime kızarken bazen de okuduğum kitaplarda öğrendiklerimin hayatımda çok az yer ettiğini görmekten dolayı kendimi kınıyordum. Bu konuyu konuşmak için Hocamla bir öğle namazı sonrası camideki odasında bir araya geldiğimizde, içimi kemiren sorularla ilgili kendisiyle dertleştim. Beni dikkatlice dinleyen Hocam, sorduğum sorudan mı yoksa başka bir sebepten mi bilmiyorum ama bana tebessüm etmesinden sorunumun ne olduğunu fark ettiğini anladım. Ardından bana;
“Said b. Hişam’dan Şöyle bir hadis nakledilir: Said der ki: Allah Resulünün ahlâkını Hz. Aişe’ye sordum. ‘Kur’an okumuyor musun?’ dedi. ‘Okuyorum’ dedim. ‘İşte, dedi. Hz. Peygamber'in ahlâkı Kur’an idi.’
Yani senin anlayacağın İslam için bir şeyler yapmak istiyorsan ilk önce Kur’an’ı anlamalısın. Kur’an’ı anlamak içinde Peygamber efendimizin hayatını öğrenmelisin. Peygamber efendimizin hayatının her karesini çok iyi bilmen lazım ki kendi hayatını da Peygamber efendimizin hayatına benzetebilesin.
Eğer okuduğun Kur’an’dan bir şeyler öğrenmek istiyorsan kalpten okumalısın. Kur’an’ın kalbine etki etmesine izin vermelisin. Okuduğun ayetleri anlamalısın ki Rabbinin senden ne istediğini, nasıl bir kulluk beklediğini bilebilesin. Allah’ın bizden nasıl bir kulluk istediğini öğrenmek için Arapça bilmediğini için mealine de bakman gerek. Bunu öğrenmenin en iyi yolu da hiç şüphesiz Peygamber efendimizin hayatını çok iyi bilmekten geçiyor. O yüzden sana tavsiyem Peygamber efendimizin hayatını okumakla birlikte, O’nun her yaptığını taklit etmendir. Çünkü O’nun hayatı sıradan bir hayat değildir. O, bize Rabbimiz tarafından gönderilmiş en güzel örnektir. O’nun hayatının her karesi bizim için birçok örnekle doludur. Tebliğini yaptığı zamanlar, ibadetlerinde ve insanlara nasıl davrandığının yanı sıra aile içindeki hayatını da öğrenip örnek almalıyız” diye uzunca bir sohbet ettik.
Hocamın, sorduğum sorulara verdiği cevaplar beni tatmin etmiş, düşüncelerimde yeni ufuklar açmıştı. İçimde hissettiğim boşluğun, Peygamber efendimizin hayatını tam olarak örnek almadığımdan kaynaklandığını artık biliyordum. Daha önce de okuduğum siyer kitabını sadece okumak ve bilgi sahibi olmak için okumuştum. Oysa şimdi anladım ki kendi hayatımı O’nun hayatına benzetmeliymişim. İbadetlerinde ve Tebliğ vazifesini yerine getirirken izlediği metot ve insanlara nasıl davranıp onları İslam’a nasıl kazandırdığını daha iyi öğrenmem gerektiğini Hocam sayesinde anlamış oldum. Hocamın, Kur’an hakkında bana söylediği şu hadis durumumuzu çok iyi izah ediyordu. “(Devamlı) Kur’an okuyan mümin, kokusu hoş, tadı güzel bir portakal gibidir. (Devamlı) Kur'an okumayan bir mümin de tadı güzel olup da kokusu olmayan bir hurma gibidir. Kur’an okuyan günahkâr kimse kokusu güzel olup tadı acı olan fesleğen gibidir. Kur’an okumayan günahkâr kimse ise tadı acı olup kokusu olmayan Ebu Cehil karpuzu gibidir. İyi arkadaş, güzel koku satan kimse gibidir. Sana, ondan hiçbir şey isabet etmese bile (en azından) güzel kokusu isabet eder. Kötü arkadaş da bir körükçüye benzer. Onun ise; is ve kokusundan bir şey bulaşmasa da (en azından) sana dumanı isabet eder.”
Öğrendiğim bu hadisi arkadaşlarımla paylaşıp, hadiste belirtildiği gibi sürekli Kur’an okuyan müminlerden olmamız ve etrafımıza güzel kokular vermemiz için Kur’an okumalarımızın yanı sıra mealini de okumaya gayret etmemiz gerektiğini söylediğim. Kur’an’ı yaşamayı teklif ettiğimde ise her biri benim ne demek istediğimi tam olarak anlamadıklarından olsa gerek şaşkın bakışlarla bana bakmaya devam ettiler.
Hocamdan öğrendiklerimi Birgül ablamla da paylaştım. Ablamın bana desteği ve yol göstermesi sayesinde hayatıma bir düzen vermeye başlamıştım.
Okulların açılmasına az bir zaman kalmıştı. Bu yıl ortaokula başlayacaktık. Biz yine dört arkadaş aynı okula kayıt yaptırmıştık. Aynı sınıfta olmasak da aynı okulda olmamız bile bizim için sevindiriciydi. Bu yıl ortaokula başlayacak olmamızın yanı sıra bizi heyecanlandıran başka şeyler de vardı. Her şeyden önemlisi kendimizi daha özgür hissetmeye başlamıştık. Yaptığımız birçok şeyi ailelerimizin haberi olmadan yapabilme fırsatına kavuşmuştuk. Kendi kararlarımızı kendimiz alıyor ve bunun için de hiç kimseden izin istemiyorduk.
Ortaokul hayatımız bizi çocukluktan çıkarıp ergen yapmıştı adeta. Artık bazı şeyleri daha farklı düşünebiliyorduk. Yaşımıza göre akranlarımızla aramızda çok ciddi bir fark olduğu insanların gözünden kaçmıyordu. Yaşıtlarımıza göre daha olgun ve ağır başlı görünüyorduk. Bunları İslam ahlakına borçluyduk. Çok kısa bir süre içinde mahallede olduğu gibi okul hayatında da örnek gösterilen şahıslar olmuştuk. Bu yüzden daha fazla kişiyle dost olabiliyorduk. Bunu kullanıp dost olduklarımıza İslam hakkında bildiklerimizi anlatıp, onların namaza başlamaları için bunu bir fırsat olarak değerlendiriyorduk. Bu vesileyle çok arkadaşımız olmuştu. Onlardan birçoğu namaza başlamışlardı. Okul çıkışı onlarla birlikte camiye gidip namaz kılıyor ardından onları cami Hocasıyla tanıştırıyorduk. Bu arada onlara bildiğimiz kadarıyla İslam’ı ve Peygamber efendimizin hayatını anlatmaya devam ediyorduk.
Okula gidip gelmek ve okuldaki arkadaşlarla ilgilenmek neredeyse her gün yaptığımız rutin bir iş olmuştu. Yeni arkadaşlıklar, yeni kardeşliklere dönüşmüştü. Hafta sonları bir araya gelip kardeşliğimizi pekiştirmek adına yaptığımız tek eğlencemiz ise yine futbol oynamaktı.
Okulda tanıdığımız bazı kişilerin küfürlü sözler kullandıklarını duyduğumuzda ise buna üzülüyorduk. Böyle bir olaya şahit olan Ziya’nın, Allah’a hakaret eden birini uyarırken onunla kavga etmek zorunda kalması bizi bu konuda bir çözüm yolu bulmaya itmişti. Bu konuda bir çözüm yolu üzerinde düşünürken, bunun dinimizdeki yerini öğrenmek için cami Hocasına gittim. Okulda dinimize küfreden bazı öğrenciler olduğunu söyleyip bu konu hakkında dinimizde bunun hükmünü öğrenmek istedim. Hocam başta kendisine sorduğum bu sorunun cevabını söylemek istemedi. İslam’a hakaret edenlerin hiç de hoş karşılanmadığını ve bunun büyük günahlardan olduğunu söylemekle yetendi.
Okulda Allah’a, Resulüne ve Kitabımıza hakaret edenlerle aramızda sık sık sataşmalar oluyordu. Bu sataşmalar pek kavgaya dönüşmese de gergin bir hava oluşturuyordu. Bir gün okul bahçesinde Allah’ın Resulü aleyhissalatu vesselam hakkında konuşan birisi, efendimizden söz ederken kendisinden “Muhammed” diye söz etmesi üzerine hiçbir şey demeden o şahsın üzerine yürüyüp ona var gücümle vurmaya başladım. Orada bulunanlar bizi ayırdıktan sonra, neden saldırdığımı sormaları üzerine “Allah’ın Resulüne nasıl ‘Muhammed’ söyler, O’na gerekli saygıyı gösterene kadar bundan böyle bu şekilde konuşan her kim olursa olsun onunla kavga etmekten çekinmeyeceğimi” söylemiştim.
Bu kavgadan mı yoksa içimde hissettiğim İslam adına ilk döğüşüm olduğu için mi bilmiyorum ama bu bana çok iyi gelmişti. İçten içe seviniyor, İslam adına bir şeyler yaptığımı düşündüğümden bu yaşadıklarımı Hocamla paylaşmak için akşam namazında camiye gitmek için sabırsızlanıyordum. Akşam namazının ardından Hocamın cami içindeki odasına gidip kendisinden müsaade aldıktan sonra oturdum. Okulda yaşadıklarımı Hocama anlatmam üzerine Hocam gülmeye başladı. Hocamın gülmesi hiç hoşuma gitmemişti. Bugüne kadar Hocamı hiç böyle gülerken görmemiştim. Hoşuna giden bir şey olduğu zaman sadece tebessüm ederdi. Konuşmamın ardından hocam “Allah sana iyilik versin. Hiç insan Allah Resulüne ‘Muhammed’ dedi diye kavga eder mi? Her ne kadar Allah’ın Resulüne ‘Muhammed’ demek pek hoş bir şey olmasa da bu hakaret sayılmaz” deyip gülmeye devam etti. Benim de sevincim kursağımda kalmıştı. Yaptığım hatayı anlayınca da Allah’tan istiğfar diledim.