41.84
  
48.67
  
0.00
  
97.47

MURAT'IM-10.BÖLÜM

MURAT'IM-10.BÖLÜM

10.BÖLÜM

Ailenin bir araya gelişinin ardından, her şey, eski rayına girmişti. Ayrılık günleri geride kalmıştı. Şimdi daha güzel günler için bir birlerine daha bir kenetlendiler. Murat’ın okul hayatını bırakmasına ve Cemaat hizmetlerindeki çalışmalarına alışmışlardı.

Her şey tam da yolunda gittiği bir sırada, Murat’ın polis tarafından aranmaya başlanması, aileyi yine tedirgin etmişti. Diyarbakır’a geri döndüklerine bin pişman olmuşlardı.

Bir gece, sabah ezanına yakın bir vakitte, evin kapısı kırılırcasına çalındığı zaman, Mehmet amca ve evdekiler yataklarından korkarak kalkmışlardı. Mehmet amca, kapıyı açtığı gibi içeri dalan polisler, hiçbir şey demeden evin her tarafına dağıldılar. Mehmet amca daha ne olduğunu bile sormadan, polislerden biri:

–“Murat nerede? Mehmet amca?”

–“Murat’ı ne yapacaksınız?”

–“Sen, nerede olduğunu söyle bize!”

–“Nerede olduğunu bilmiyorum.”

–“Bize yalan söyleme Hacı!”

–“Size niye yalan söyleyeyim?”

–“Kim oğlunu polise teslim etmek ister ki?”

–“Madem biliyorsun, ne diye benden oğlumu istiyorsun?”

–“Fazla uzatma Hacı, bize oğlunun nerede olduğu söyle, yoksa onun yerine seni götürürüz.”

–“Oğlumun nerede olduğunu bilmiyorum.”

Bu arada, evin altını üstüne getiren polisler, evde, Murat’a ait hiçbir şey bulamadıklarından, evdeki kitaplıktan birkaç kitap alıp, örgütsel doküman diye el koydular.

Evden ayrılırken Mehmet amcayı götürmek istedilerse de, polis amiri Mehmet amcayı bırakmalarını söyleyip, evden ayrıldılar.

Mehmet amca bu gece yaşadıklarından sonra, oğlu için daha fazla tedirgin olmuştu. Evde huzur kalmamıştı. Polislerin dağıttığı evi toparlama işi, Fatma Hocaya ve kızlarına kalmıştı.

Mehmet amca sabahın ilk ışıklarıyla, kızı Sema’yı, olanları anlatıp tedbir alması için, dedesinin evinde kalan Murat’ın yanına gönderdi. Murat’ın bu gece dedesinde kalması, onun kurtuluşuna vesile olmuştu. Telefonlar dinlenir diye, telefondan uzak durmaya çalıştıkları için Mehmet amca, ev baskınından oğlunu haberdar etsin diye, kızı Sema’ya:

–“Abine ev baskınını anlat ve bundan böyle dedesinde de kalmamasını söyle. (bir miktar para vererek) Bunu abine ver. Şayet şehirden çıkmayı düşünürse, ona yardımcı olabileceğimi söyle. Nerede kalıyorsa sana söylesin. Bir şeye ihtiyacı olduğu zaman, seni arayıp seninle konuşsun. Ev telefonu dinlenebilir. Çok dikkatli olsun.

Sema, babasından aldığı tavsiyelerle hiç vakit kaybetmeden, dedesinin evinde kalan abisinin yanına gitti. Sabah sabah ablasını dedesinin evinde gören Murat, ters giden bir şeyler olduğunu sezinlemişti. Sema, dün gece yaşananları anlatınca, Murat’ın ilk sorduğu anne ve babasının nasıl olduğuydu. Sanki polisler kendisi için değil de, anne ve babası için baskına gelmişler gibi sormuştu.

Murat, kendisi için endişelenmiyordu, endişelendiği ailesiydi. Onlara bir şey olmasından korkuyordu. Onları koruyacak gücü olmasa da, ailesini korumasını sürekli olarak Rabbinden diliyordu.

Murat, ablasının, kendisine baskını anlatması ve babasının gönderdiği tavsiyeleri dikkate alarak bundan böyle dedesinin evinin de güvenli olmadığına karar verdi. Kahvaltıdan sonra dedesinden ve ninesinden helallik isteyip, ellerini öptükten sonra, ablasıyla evden çıktı.

Yolda yürürlerken ablası:

–“Bundan sonra nerede kalacaksın?” diye sordu.

Murat’ın henüz bu konuda hiçbir fikri yoktu. Bu konuda Cemaatin vereceği karara göre hareket etmeleri gerektiğini bildiğinden, dün gece, evlerinin basıldığını hiç vakit kaybetmeden Cemaate bildirmesi gerekiyordu. Ama aklına birden Ali geldi. Eğer kendisi aranmaya başlanmışsa, mutlaka Ali’nin de arandığını düşündü. Bunu öğrenebilmek için ablasından yardım istedi. Ali’nin evleri de basılmış olma ihtimaline karşı kendisinin oraya gidip, Ali’yi sorması riskli olabilirdi.

Ablasının, Ali’nin annesiyle zamanında bir tanışıklığı olmuştu. Bu tanışıklığı kullanarak, Ali’nin annesinden, dün gece onların da evlerinin basılıp basılmadığını öğrenmek istiyordu.

Ablası, abisinin kendisinden istediği bu işi severek yapıp, Ali’nin annesiyle konuştuktan sonra, abisinin kendisini beklediği yerde buluşup, Ali’nin annesinden öğrendiklerini anlattı. Henüz Ali için bir baskının olmadığını duyunca, rahat bir nefes alan Murat, hiç vakit kaybetmeden Ali’yle görüşüp, durumu ona anlattıktan sonra, yaşananları Cemaate bildirdi.

Cemaatten gelen habere göre, bundan böyle Murat ve Ali’nin evlerinde kalmalarının tehlikeli olduğu, bir an önce onlar için kalacakları bir yer ayarlanmasını istemişti. Bu iş için de Şahin görevlendirilmişti.

Durum Şahin’e bildirilince Şahin, hiç vakit kaybetmeden Murat’la Ali’yi bulup, onların, bundan böyle kendi misafirleri olacağını söyledi. Murat ve Ali için artık evleri tehlikeliydi. Polis tarafından basılan bir ev, bundan sonra da hiç beklenmediği zamanlarda tekrar basılıyordu. Aradıkları kişinin evde olup olmaması pek önemli değildi. Şayet aradıkları kişiyi evde bulsalar, bu onlar için büyük bir şans oluyordu. Aradıkları kişi evde değilse de, ailesini korkutup, çocuklarının kötü işler yaptığını anlatıp, bir an önce mensubu olduğu Cemaatten koparıp kurtarmalarını istiyorlardı. Aksi takdirde çocuklarının sonunun hiç de iyi olmayacağını da açık bir tehditle ekliyorlardı.

Bir de komşular vardı. Bir gece yarısı evleri basılanlar, komşuları tarafından tehlikeli görülüp, onlarla ilişkilerini kesiyorlardı. Korkuyu öylesine ustaca kullanan polis, komşuların evlerini de zaman zaman basıp, onları da rahatsız ettiği için bu korku herkesi sarmıştı.

Murat ve Ali, Şahin’in evinde kalmaya başladıklarının ardından haftalar geçmişti. Murat, ablasıyla görüşmek için sözleştikleri yerde buluşup, ondan, ailesi hakkında bilgi alıyordu. Ailesinin kendisini düşündüklerini söyleyen ablasına, sabır tavsiye etti. Bir de ablasının dediğine göre, dün, kendilerini ziyaret eden Ali’nin annesinin evlerinin, polis tarafından basılıp Ali’yi sorduklarını anlattı. Ali’nin ailesinin de durumlarını soran Murat, ablasıyla biraz sohbet ettikten sonra tekrar buluşmak için sözleşip ayrıldılar.

Murat ve Ali, Şahin’in evinde kaldıkları süre zarfında, Şahin de işten ayrılmış, misafirlerini rahat ettirmek için elinden geleni yapıyordu. Ama hiçbir geliri olmayan Şahin, misafirlerine bakmakta zorlanmaya başlamıştı. Durumunu Cemaate bildirip, maddi olarak çektiği sıkıntıları anlatınca, Cemaat bir miktar para göndererek Şahin’in sıkıntısını gidermeye çalıştı.

Murat ile Ali, aranmaya başladıklarının ardından, çalışma hayatına son verip kendilerini sadece Cemaatin hizmetine vakfetmişlerdi. Cemaatin kendilerinden beklediği hizmetlerini aksatmadan sürdürüyorlardı. Her ne kadar yakalanma riski olsa da, Cemaat hizmetleri asla ihmale gelmezdi. Hizmetlerinde daha bir dikkatli ve tedbirli olmaya çalışmaktan başka, ellerinden hiçbir şey gelmiyordu. Bu konuda Allah’a tevekkül edip, kendi üzerlerine düşeni yaptıktan sonra, Allah’ın takdirinin önüne geçilemeyeceğini çok iyi biliyorlardı.

Murat, ablasıyla görüştüğü zaman, ablası, kardeşinin zayıflamış olduğunu görünce duygulandı. Hangi şartlar altında kaldığını bilmese de, genel olarak, Cemaat fertlerinin çektikleri maddi sıkıntıları biliyordu. Murat:

–“Babam para gönderdi mi?” diye sordu. Ablası:

–“Evdekilere seninle görüşeceğimi söylemedim.  O yüzden babamın senin yanına geleceğimden haberi yok. Paraya mı ihtiyacın var?”

–“Benim ihtiyacım yok. Ama evinde kaldığım ailenin sıkıntısı var. Belki onlara biraz olsun yardımcı olabilirim diye düşünmüştüm.”

–“(Üzerindeki paraların hepsini çıkarıp) Benim yanımda bu kadar var. Üzerindeki tüm para çok az bir miktardı. Buna rağmen yine de tüm parasını abisine verdi. Murat parayı almak istemediyse de, ablasının ısrarı yüzünden almak zorunda kaldı. Tam ayrılacakken ablasının aklına sanki yeni gelmiş gibi, birden Murat’ı durdurup ‘Bekle’” dedi.

Murat ne olduğunu merak edip beklerken, ablası, başörtüsünün altından, kulaklarındaki küpeleri çıkarıp, abisinin eline bıraktı. Murat bunun ne demek olduğu sorunca ablası:

–“Benim bunlara ihtiyacım yok. Bunları bozdur. En azından bir dahaki sefere kadar sana ve arkadaşlarına yeter diye umuyorum.”

Murat ablasının küpelerini ne kadar çok sevdiğini biliyordu. İlk kulaklarını deldiği zaman bu altın küpeleri babası ona hediye etmişti. O gündün sonra asla küpelerini çıkarmamıştı. Oysa şimdi bozdurması için kendisine veriyordu. Murat bunu kabul etmeyeceğini söylese de, ablası:

–“Eğer sen iyi olmazsan, ben bu küpeleri ne yapayım. Sen iyi ol, sana canım bile feda olsun.” dedi.

Murat, ablasının bu sözleri karşısında hiçbir şey diyemedi. Dolan gözyaşlarının akmaması için kendisini tutuyordu. Ablasına, hayır duasında bulunup, tekrar buluşmak için ayrıldılar.

Murat, istemeyerek de olsa, ablasının kendisine verdiği küpeleri bozdurup, Şahin’in evine geldi. Bozdurduğu küpelerin parasıyla birlikte, ablasının kendisine verdiği paraları Şahin’e verip ev masrafları için kullanmasını istedi. Şahin, bu parayı nereden bulduğunu sorunca Murat, ablasıyla görüştüğünü söyleyip, durumu anlattı.

Murat ile Ali’nin yakalanması için polis, tekrar evlerini basıp, onların kalabilecekleri akrabalarının adresini de alıp, onların da evlerine baskın düzenlemişti. Durum, her geçen gün daha bir zorlaşıyordu.

Murat ile Ali neredeyse yaklaşık altı aydan beri Şahin’in evinde misafir olarak kalıyorlardı. Bundan sonra da bu durumun ne kadar süreceği belli olmadığından, Murat ve Ali evlenip kendi evlerinde kalmak için, Cemaatten izin istediler. Cemaat ilk olarak Murat’ın evlenmesine izin verdi. Murat’ın ailesinin maddi durumu, Ali’nin ailesinden daha iyi olduğu için Murat’ın ev masraflarını ailesi üstleniyordu. Bu durumda Murat’ın evlenmemesi için hiçbir engel yoktu.

Murat’ın evlenmek istemesi, ailede sevince sebep olmuştu. Herkes Murat’la Esma arasında olanlardan haberdardı. Murat, Esma’yla görüşmek ve ona evlilik teklifi etmek üzere Tarsus’a gitmek için, ailesinden izin aldı. Cemaatten evlenmek için daha önce izin aldığı için, vakit kaybetmeden Tarsus’a gitti. Murat’ın evlenmek için geldiğini bilen teyzeleri, en az ailesi kadar sevinmiştiler. Murat, evlilik teklifi için Esma’yla buluşma ayarlaması için teyzesinden aracı olmasını istedi.

Esma, aslen Tarsusluydu. Ailesi Türk milliyetçisi olmakla birlikte; İslami bir çizgiye de sahipti. Murat’la aralarında gelişen arkadaşlık, çocukluk zamanında gelişen bir şeydi. İyi anlaşmaları ve birbirlerine yakınlık hissetmeleri sonucu gelinen bu noktada evlilik, beklenen bir şeydi.

Teyzesi, uygun bir günde kendisinin de evde olduğu bir zamanda Esma’yı eve davet etti. Esma’yla Murat teyzesinin refakatinde, sohbete başladılar. Ama bugün burada Esma’nın karşında duran o eski Murat yoktu. O çocukluk ve gençlik aşkı yerine, utangaç ve konuşmaktan bile çekinen biri vardı Esma’nın karşısında. Yıllarca hayalini kurdukları ana yakın hissediyor olmanın heyecanını yaşıyorlardı her ikisi de.

Murat söze nereden başlayacağını bilemiyordu. Dili tutulmuş gibiydi. Bir yerden başlamak adına:

–“Nasılsın?” diyerek söze girdi.

–“İyiyim, ya sen?”

–“Allah’a şükür iyiyim. Seninle görüşmeyi kesmemin sebebini biliyorsun. İslami bir Cemaate katıldığımı duymuşsundur. İslam adına hizmet edebilmek için elimden geleni yapıyorum. İslami hizmetlerde bundan böyle benim yanımda olmanı, seninle birlikte Rabbimizin bizden istediği bir hayatı birlikte yaşamak istiyorum.”

Esma, duyduklarına inanamıyordu. Yıllardır beklediği teklif, nihayet gelmişti. Esma’nın içi içine sığmıyordu. Bu teklife nasıl bir cevap vermesi Kendisine kalsa bu soruya vereceği cevap ‘Evet’ ti ama ailesinin olurunu almadan bu teklife bir cevap vermek istemiyordu.

Her ikisinin de, birbirlerinden beklentileri değişmişti. Murat, Esma’ya, mensubu olduğu Cemaat hizmetlerinde kendisiyle birlikte mücadele etmeyi teklif etmişti. Esma için bu onur vericiydi. Sevdiği kişiyle birlikte Allah yolunda olmaktan daha hayırlı ne olabilirdi ki. Buna sevindiği her halinde belli oluyordu. Geriye, ailesinin izni ve onayı kalmıştı.

Esma, Murat’ın teklifini annesine açtı. Annesi bu habere sevindi. Uygun bir vakitte babasıyla konuşup, kızlarına yapılan teklifi söyledi. Esma’nın ailesinden, Murat’ı tanımayan kimse yok gibiydi. Çocukluk yıllarında her tatil zamanında Tarsus’a gelen o küçük çocuk, büyümüş ve kendi yolunu çizmişti.

Murat’ın ailesinin Tarsus’a taşınmasının sebebi olarak, oğullarının, Hizbullah Cemaatine katılması olduğunu duymuşlardı. Bu haber o zamanlar için onları pek ilgilendirmiyordu. Ama bugün kızlarına talip olduğu için, artık bir önem kazanmıştı. Esma’nın babası bu evliliğe razı olamazdı. Bu yüzden de biricik kızını, Hizbullah Cemaatine mensup birine veremeyeceğini, Esma’nın annesine söyledi. Esma, babasının kararını öğrendiğinde, tüm hayallerinin yıkıldığını anladı. Ne yapacağıyla ilgili uzun uzun düşündü. Annesi de, babası gibi düşündüğünden, Esma, hayal kırıklığı yaşıyordu. Ama Murat’tan vazgeçme gibi bir niyeti yoktu. Annesine bu evliliğin olması için kendisinin istekli olduğunu belirtmesi, babasının yumuşamasına sebep olmuştu.

Kendisinden bir cevap bekleyen Murat’la görüşmek için teyzesine haber gönderdi. Murat’ın teyzesi hiç vakit kaybetmeden Murat’ı bulup, Esma’nın kendisiyle konuşmak istediğini söyleyince, teyzesinin gözetiminde Esma’yla bir araya geldiler. Esma’ya, babasının endişesini söyleyip, bu konu hakkında neler yapabileceklerini konuştular.  Aslında bu konuda yapılacak hiçbir şey yoktu. Esma’nın babası, kızının da bu evliliğe sıcak bakmasından dolayı, kızının hatırı için tek bir şart koşmuştu. Evlendikten sonra Tarsus’a yerleşecek ve burada yaşayacaklarına dair söz vermesinin yeterli olacağını söylemişti.

Murat bu şartı yerine getiremeyeceğini belirtti. Bunun nedenini de Diyarbakır’da mensubu bulunduğu Cemaatin hizmet alanında çalıştığından bunu kabul edemeyeceğini belirtince, Esma bu sözler karşısında ailesiyle Murat arasında kalmanın verdiği çaresizlikle eriyip gidiyordu. Esma:

–“Mensubu olduğun Cemaatin hizmetleri burada da var. Sen de hizmetlerine burada devam edebilirsin. Babamın endişesi var, bu endişeyi gidermen için buraya yerleşmeni istiyor. Sen de biraz çabalasan ne olur?” diye sitem eden Esma elinden geleni yapıyordu. Murat:

–“Babanın endişesini anlıyorum. Ama senin de bilmen gereken bir şey var. Ben seninle birlikte yalnız bu geçici hayatta değil, ahirette de birlikte olmak için, İslami saflarda yerimizi almayı teklif ediyorum. Şayet buraya gelirsem, burada İslami faaliyetlerde buluna bilirim ama bu benim için yeterli olmaz. Ben mücadeleye alışmışım. Buraya gelip buradaki kardeşlerime ayak bağı olmaktan başka bir işe yaramam. Bu yüzden, benden, yapamayacağım bir şey isteme.”

Esma ne diyeceğini bilemiyordu. Bir yanda ailesi, bir yanda da Murat vardı. Birisini tercih etmesi kendisinden isteniliyordu. Ne ailesi, ne de kendisine evlilik teklif eden adam geri adım atmıyordu. Her iki tarafın da, kendilerince haklı mazeretleri vardı. Esma, orta bir yol arıyordu ama bunun orta yolu yoktu. Ya ailesi ya da sevdiği erkek…

Esma, ailesinin geri adım atmadığını görünce, şansını denemek için Murat’la konuşup ondan bir yol bulmasını tekrar isteyecekti. Artık kendisinin arada kalmasına canı çok sıkılmıştı. Teyzesine haber gönderip, Murat’la görüşmek istediğini söyleyince, artık kimse eskisi gibi heyecan hissetmiyordu. Esma, Murat ve teyzesi bir araya geldiklerinde, Esma, ailesinin tavrının kesin olduğunu söyleyip bu konuda son kararı vermesi gerekenin kendisi olduğunu söyledi. Murat:

–“Bu konuda benim yapacağım hiçbir şey yok. Sana, aileni bırak benimle gel de diyemem. Ama ailenin benden istediği şey, gerçekten de benim için nerdeyse imkânsız bir şey.” dedi.

Esma gözyaşlarına hâkim olamadı. Çaresizliğiyle birlikte, elinden kaçıp giden fırsata ağlıyordu. Murat, son sözü söylemesi için Esma’ya:

–“Ben yarın Diyarbakır’a dönüyorum. Bu konu hakkında senden net bir cevap bekleyeceğim.” dedi.

Esma, gözyaşları içinde, çaresizce eve döndü. Durumu annesi aracılığıyla babasına söyleyince, babası bu evliliği onaylamayacağını bildirdi. Bu, Esma için her şeyin sonu anlamına geliyordu. Bu haberi Murat’a söyleme cesaretini bile gösteremeden, teyzesini arayıp, babasının kararını bildirince, Murat için de artık Tarsus’ta daha fazla kalmanın bir anlamı kalmamıştı. Murat, sabah erkenden, üzgün bir şekilde akrabalarıyla vedalaşıp, Diyarbakır’a döndü. Akrabalarının tüm ısrarlarına ve de aracı olma taleplerine olumsuz bakmıştı. Geride gözü yaşlı bir Esma ve kalbi kırık Murat dışında, bu işe anlam veremeyenler kalmıştı.

Murat Diyarbakır’a dönünce, onu, Ali karşıladı. Ali, Murat’ın yüzündeki öfkeyi fark etmişti. İşlerin yolunda gitmediği her halinden belli oluyordu. Ali, Murat’ın üzerine gitmeyip, meseleyi kendi isteğiyle anlatması için beklemenin daha iyi olacağına karar verdi. Murat’la birlikte Sümer camisine gittiler. Henüz vakit sabahın 9.00’una geliyordu. Sümer cami şadırvanı, onların, sıkıldıklarında dertleşmek için geldikleri bir yerdi. Bu saatlerde camide kimseler olmazdı. Sessiz ve sedasız, huzur vericiydi. Murat, evlenmek için gittiği Tarsus’tan, neden öfkeyle döndüğünü Ali’ye anlatınca, Ali, arkadaşını teselli edip yaptığının gerçekten de hayırlı bir şey olduğunu söyleyerek, arkadaşına destek oldu. Arkadaşının desteğiyle Murat’ın morali biraz olsun düzelmiş, hatta Ali’nin yaptığı şakalara gülmüştü.

Murat, Tarsus’tan eli boş dönünce, Cemaat içinde, kendisinin durumunu kaldırabilecek birisiyle evlenmenin daha iyi olacağına karar vermişti. Ali’nin fikrini de aldıktan sonra, Cemaat mensubu biriyle evlenmek için girişimlerde bulundu. Aslında Murat ile Ali, evlilik taraftarı değildiler. Onlar şehadetle evli olduklarını söylüyorlardı. Ne var ki şartlar, onların evlenmelerini gerekli kılmıştı.

Ali’nin ailesinin maddi olanakları, onun evlenmesine şimdilik imkân vermiyordu. Bu yüzden ilk olarak, Murat’ın evlenmesi ve bir an önce ailesini kurması istenildiğinde, bunu ilk zamanlarda ağırdan almıştı. Ama daha sonra bu işin önemi ve gerekliliği kendisine anlatılınca, elini çabuk tutmaya karar vermişti.

Şahin’in evinde daha ne kadar kalabilirlerdi? Bunu şimdilik kimse bilmiyordu. Murat’ın bir an önce evlenip, Ali’yi de şimdilik yanına almasının, onları biraz olsun rahatlatacağını her ikisi de biliyorlardı. Aslında Murat, bu evliliği, elinden geldiğince geciktirmek istiyordu. Olur da Esma kendisine “Evet” diyebilir ihtimalini düşünüyordu. Ama Esma’dan hiçbir haber gelmiyordu. Bu yüzden, her geçen gün daha bir umutsuzluğa düşüyordu. Zaman geçtikçe Esma’nın kendisini aramayacağına neredeyse kani olmuştu. Bu yüzden kendisi de bu evlilik işini daha fazla bekletmenin bir anlamı olmadığına karar vererek, Cemaat mensubu olan Ebru’yla görüşmeyi kabul etti.

Ebru’yla görüşmeleri olumlu geçmişti. Ebru tam da kendisinin istediği özelliklere sahipti. Cemaat hizmetlerinde kendisine tam destek olacak bir eş bulduğu için Allah’a şükretti. Ebru’yla görüşmesinin ardından, artık yüzündeki o keder yok olmuştu. Bu sevincini Ali’yle paylaşmak için, Şahin’in evinde kalan Ali’nin yanına giderek, sevincini Ali’yle paylaştı.

Murat, Ali’ye güzel haberi verdiğinde Ali, Murat’ı tebrik edip “Darısı benim başıma” diyerek, hayır duasında bulundu.  Murat ve Ali’nin yaşam şartları, dışardan göründüğünden daha zordu. Bunu dışarıya yansıtmasalar da, kendileri biliyordu. Bu yüzden, evlenecekleri hayat arkadaşlarının kendilerine destek olup, bu dünya hayatı yerine ahireti umanlardan olması için çok seçici olmak zorundaydılar. Murat kendi hayat koşullarının tüm zorluklarına rağmen bu hayatta birlikte yürüyeceği birini bulduğu için kendisini şanslı görüyordu. Cemaat mensubu olsalar da, her bayan, zor şartları kaldıracak güçte değildi. Bunu Cemaat içinde yaşanan tecrübelerden edinmişlerdi.

Murat, en kısa zamanda ailesini gönderip, Ebru’yu, ailesinden istetti. Ebru’nun ailesi Cemaate yakın olmaları hesabıyla, Cemaate duydukları sempati nedeniyle Murat’ın Cemaat mensubu olduğunu bildiklerinden, bu işi fazla uzatmanın bir anlamı olmadığına karar verip, bu evliliğin en kısa zamanda gerçekleşmesi için her iki aile de ellerini çabuk tuttular.

Bir ay içinde düğünün yapılmasına karar verildi. Düğün haftası Diyarbakır genelinde polis baskınları artmaya başla. Cemaat mensuplarına yapılan baskınlarda yakalananların yanı sıra, birçok kişi polis tarafından fişlenip aranmaya başlanmıştı. Arananlar arasında Murat ve Ali’de vardı. Polisin Şahin’in evine yaptığı baskından son anda kurtulmuşlardı ama fişlenmelerine engel olamamışlardı. Bu durumda Murat, düğünü iptal etmeyi düşünüyordu ki Ebru’nun:

–“Eğer bir tehlike söz konusu ise, düğün falan istemem. Senin için nasıl uygunsa öyle yap. Beni ve ailemi düşünme. Ben onları ikna etmeye çalışırım.” dedi.

Ebru’nun bu fedakârlığı karşısında Murat Allah’a şükretti. Her genç kızın en büyük hayali olan beyaz gelinlikler içinde evlilik hayallerinden vazgeçmesi karşısında, istediği fedakâr eşi bulmuş olduğuna bir kez daha inandı. Düğünü iptal etmeyip, kendisinin olmadığı, aile içinde bir düğün yemeği verilmesini ailesinden istedi. Ailesi buna ilk etapta karşı çıktıysa da, Murat, arandığını ve yakalanmaması için bu tedbirin şart olduğunu söyleyince, her iki taraf da, buna istemeyerek de olsa razı oldular.

Ebru, Cemaat hizmetlerinin birçok alanında bulunmuş, gerektiğinde ailesini bile karşısına almaktan çekinmemişti. Yaptığı hizmetlerdeki kararlılığı sebebiyle, sonuçta ailesinin de gönlünü kazanmıştı. Kendisinin de en büyük hayali, Cemaat içinde tüm zorlukları ve sıkıntıları göze alabilecek fedakâr birisiydi. Evleneceği kişinin de, her şeyiyle Cemaatin hizmetinde olmasını istiyordu. Murat’ın arandığını öğrendikten sonra, istediğini bulmuş olmanın sevincini yaşıyordu.

Murat evlenip kendi ailesini kurduktan sonra, Ali’nin de en kısa zamanda yanına taşınmasına karar verilmiş olmasına rağmen, yapılan polis baskınlarının artması üzerine Murat ve Ali, arananlar listesinde baş tarafta yer almışlardı. Yakalanan her Cemaat ferdinden onlar soruluyor, nerede oldukları hakkında bilgi isteniyordu.

Bu durum Cemaate bildirildiğinde Cemaat, Murat ve Ali’nin güvenliği için Diyarbakır’dan çıkmalarını uygun gördü.

Bu yazıya tepkini ver!

Benzer Bloglar