41.84
  
48.67
  
0.00
  
97.47

MURAT'IM-12.BÖLÜM

MURAT'IM-12.BÖLÜM

12.BÖLÜM

Murat ile Ali, Mersin’e yerleştikten sonra, burada Cemaatin hizmet alanlarında kendileri için uygun görülen hizmetlerde çalışmakla birlikte, kendi ailelerinin geçimini sağlamak için bir iş bulup çalışmaları kendilerinden istenildi. Murat evli olduğu için ailesinin geçimini temin etmek zorundaydı. Ama durum hiç de kolay değildi. Ali, onların misafiri olmaya devam ediyordu. Evlenebilmek için maddi imkânı hala yoktu. Bunun için de çalışması ve evlilik için hazırlık yapması gerekiyordu. Sorun tanımadıkları bir şehirde nasıl iş bulacaklarıydı. Mersin’de Cemaat mensubu birkaç kişi dışında kimseyle tanışmamışlardı. Bunu tedbir için yapmışlardı. Şimdi sorun iş bulmaktı. İş bulmak için Mersin’in yerel gazetesini alıp, iş bulma sayfasında kendileri için iş baktılar. İlk birkaç gün hiçbir şey bulamadılar. Umutlarını kaybetmek istemeseler de, şartlar öylesine ağırlaşıyordu ki dünya tüm genişliğine rağmen daralmış, nefes almakta bile zorlanır olmuşlardı. Cemaat hizmetlerinde eskisi gibi gece gündüz çalıştıkları zamanları özlemenin yanı sıra, Mersin’de yalnızlığı ve garipliği tadıyorlardı. Bu koskoca şehirde sadece dört kişiydiler. Kendi yalnızlıkları içine hapsolmuş dört kişi. Gidecek hiçbir yerleri olmadığı gibi kendilerini ziyaret edecek bir aile, bir yakınları bile yoktu. Sıkıntılarını kendi aralarında paylaşarak hafifletmek ve hizmette birbirlerine destek olarak her şartlar altında yaşamaya çalışıyorlardı. Zordu ama hiçbir şey imkânsız değildi. Daha öncede Murat ile Ali karşılaştıkları sorunların üstesinden birlikte gelmeyi başardıkları gibi, yine Allah’ın yardımıyla başaracaklarına inanıyorlardı.

Sıkıntılarının olduğu bir zamanda Ali’nin gördüğü bir rüya onlar için bir moral olmuştu. Ali gördüğü rüyanın etkisiyle sabah güler yüzle uyanmıştı. Rüyasını Murat’a anlatmak için Murat’ın, yanına gelmesini bekledi. Murat, Ali’nin odasına girince Ali ona rüyasını anlattı:

–“Rüyamda çöl gibi bir yerdeydik. Çölün ortasında koskoca bir çınar ağacı vardı. Sen ve birkaç arkadaş o ağacın altındaydınız. Sizin yanınıza geldiğimde bana gaybtan bir ses, senin hazreti Musa olduğunu ve benimde hazreti Nuh olduğumu söyledi. O an için senin Peygamber hazreti Musa olduğunu gördüm. Buna hiç şaşırmadım. Sizin yanınıza, ağacın altına gelip sizlere selam verdim. Daha sonra uyanınca gördüğüm rüyanın etkisiyle yüzüm gülüyordu.” Murat:

–“Allah hayır eylesin.” Dedi.

Ali, gördüğü rüyanın aslında bir hakikat olduğunu biliyordu. Murat’ın özellikleri ve kişiliğini çok iyi biliyordu. Ama hiçbir zaman hazreti Musa’yla ilişkilendirmemişti. Ama üzerinde biraz düşününce, Murat’ın hakka ve İslam’a duyduğu bağlılığın yanı sıra tavizsiz oluşu, hazreti Musa’da var olan özellikler olduğunu görebiliyordu.

Ali’nin rüyası, her ikisi için de morallerinin yükselmesine sebep olmuştu. Kahvaltının ardından yaptıkları gibi, iş bulmak için gazeteden iş aramaya devam etiler. Bazen buldukları iş ilanlarına müracaat edip iş görüşmelerine gittiklerinde, karşılarına ya sigorta şartı veya sabıka kaydı istenildiği için, bu işlerde çalışma şanslarını kaybediyorlardı.

Bu durum onların umutlarının tükendiğini, çaresizliklerinin ve kimsesizliklerinin garipliğini iliklerine kadar hissetmelerine sebep oluyordu. Dünyanın kendileri için olmadığını konuşuyorlardı. Yaşadıkları hayatın zorluğundan değil de, Cemaate istedikleri gibi hizmet edemedikleri için üzülüyorlardı.

Sabah isteksizce evden çıkıp, şehir merkezine gidip, bir gazete alıp her zamanki gibi iş ilanlarına bakmaya başladılar. Gözlerine ilişen bir iş için görüşmeye gittiler. Gittikleri yer, bir nakliyat firmasıydı. “Vasıfsız eleman aranıyor” yazı onlar için umut olmuştu. Mersin’in girişinde Çay mahallesinin geniş arazileri üzerine kurulmuş birçok nakliyat firması vardı. İş ilanını veren firmayı bulduktan sonra yetkili kişiyle görüşmelerinin ardından, maaş ve şartları konuştuktan sonra hemen iş başı yapmaları istenmişti. Murat lise mezunu olduğunu söylemesi üzerine, sayım işlerinde görev aldı. Ali ise nakledilecek malları konteynıra yükleme işinde çalışacaktı. Hiç vakit kaybetmeden çalışmak, her ikisine iyi gelmişti. İş bulmanın sevinci ile akşam eve döndüklerinde evdeki hüzünlü hava, yerini neşeye ve umuda bıraktı. Sabah erken işe sevinçle gittiler. Bu sevinçleri yaptıkları işte de kendisini gösteriyordu. Zaman geçtikçe işe alışmaları ve yaptıkları işi severek yapmaları dikkat çekiyordu. Çalışmalarından memnun oldukları bu elemanları, kendi kadrolarına katmak isteyen firma yetkilisi onlardan kayıt için kimliklerini istedi.

Kimliklerini isteyen firma yetkilisine kimliklerinin neden istenildiğini sormak istiyorlardı. Ama bunu dikkat çekmeden nasıl yapacaklarını henüz bilmiyorlardı. Kimliklerinin neden istenildiğini merak edip durdular. Birkaç şık akıllarına gelmiyor değildi. Ya sigorta içindi ya da başka bir amaçla isteniyordu. Murat kimliklerinin neden istenildiğini öğrenmek için müdüriyete gidip bunun nedenini öğrenmeye çalıştı. Kimliklerinin sadece kayıt için gerekli olduğunu ve maaşlarını alabilmeleri için çalışma defterine yazılması gereken bilgiler için kimliklerinin gerekli olduğunu öğrenmeleri onları rahatlatmıştı.

Ertesi gün işe başlarken müdüriyete kimliklerini bırakıp, akşam mesai bitiminde alacaklardı. İş yerinde neredeyse üç haftaları bitiyordu. Maaşlarını almak için sabırsızlanıyorlardı.

Öğle yemeği mesaisinde firmaya, polisler tarafından baskın yapıldı. Yemekhanedeki tüm çalışanlar tedirgin oldu. Murat ile Ali polislerin kendileri için gelmiş olduklarını düşündüklerinden, daha temkinli davranıyorlardı. Yemekhaneye giren bir ekip polis “Kimse yerinden ayrılmasın. Yemeğinizi yiyin” dedi. Murat ve Ali buna bir mana veremediler. Herkes oturup yemeklerini yemeğe devam etti. Bu arada yemekhanede fısıltılar yükselmeye başlamıştı. Yapılan polis baskınının sebebinin uyuşturucu olduğu söyleniyordu. Daha önce de buna benzer baskınların yapıldığı, birkaç kişinin gözaltına alındığı konuşuluyordu.

Yemekhaneye giren bir ekip polis, kimlik kontrolü yapmak için herkesten kimliklerini çıkarmalarını istedi. Murat ve Ali, ne yapacaklarını bilemeden çaresizce sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlardı. Kendilerine doğru gelen polis, onlara yaklaştıkça endişelenmemek için kendilerine hâkim olmaya çalışıyorlardı. Polis:

–“Sizin kimlikleriniz nerde?” diye sordu. Murat:

–“Kimliklerimiz müdüriyettedir. İşe yeni girdiğimiz için kayıt işlemleri için kimliklerimizi aldılar.” Polis:

–“Amirim, bu ikisi kimliklerinin müdüriyette olduğunu söylüyor. Ne yapalım?” Amirleri:

–“Kimlikleri müdüriyette olanlar gidip kimliklerini alıp gelsinler.” Dedi.

Murat ve Ali’yle birlikte iki kişinin daha kimlikleri müdüriyetteydi. Birlikte gidip kimliklerini almaları istenildi. Murat, Ali ve diğer iki kişi yemekhaneden çıktılar. Müdüriyete gidip kimliklerini aldılar. Murat ve Ali kimliklerini aldıktan sonra yemekhaneye dönmek yerine, oradan uzaklaştılar. Diğer iki kişi yemekhaneye döndüğünde kendileriyle birlikte olan iki kişinin nerede olduğunu soran polise:

–“Onlar kimliklerini aldıktan sonra gittiler.” dediler.

Kaçan iki kişinin kim olduğuyla ilgilenen polisler, kaçanlar hakkında sadece isimlerini öğrenebilmişlerdi. Bu isimlerin de sahte olduğunu tahmin ettiklerinden, kaçanların üzerinde durma gereği duymadılar.

Murat ile Ali, kurtuldukları için sevinseler de, işlerini kaybettiklerinden dolayı moralleri bozuktu. Çalıştıkları zamanlarının parasını almadıkları için de, ayrıca moralleri bozuktu. Yine de Allah’a kendilerini kurtardığı için şükrettiler.

Tekrar iş aramaya başlayacaklardı. Bu tecrübe onlara yeni şeyler öğretmişti. Bu yüzden artık gazete ilanları yerine serbest olarak çalışabilecekleri bir işin, onlar için daha iyi olacağını öğrenmiş oldular.

Mersin şehir merkezinde kaldırımlar üzerinde işportacılar dikkatlerini çekmişti. Bu işin risklerini düşündüler. Şehir merkezinde herkesin gelip geçtiği bir yerde iş yapmak hiç de uygun değildi. Cemaatin kendilerinden istediği “Normal bir yaşama adapte olmaya çalışın ve kendinizi muhafaza edin” sözünü hatırlayınca işportacılık için ellerini sıvadılar. Bu işi daha önce yapmadıklarından nasıl yapılacağı hakkında hiçbir fikirleri yoktu. Bir yerden başlamak adına “Hırdavat” malzemesi alıp, kaldırım üzerinde işportacılık yapmaya başladılar. İlk günlerde çok zorlansalar da zamanla bu işi öğrendikleri gibi, geçimlerini yapabilecek kadar kazanmaya da başlamışlardı.

Cemaat hizmetlerini aksatmadan yapabildikleri için de, bu işe alışmaya, zamanla sevmeye başlamışlardı. Murat’ın işi olunca onun yerine Ali bakıyor, Ali’nin işi olunca onun yerine Murat bakıyordu. Kazandıkları kazançları ortaktı.  Çevredeki esnaf ve onlar gibi işportacılık yapanlara kendilerini kardeş olarak tanıtmışlardı.

Bu kardeşlerin aralarındaki bağı görenler, onlara gıpta ediyorlardı. Ortaklar arasında zaman zaman çıkan sorunlar bu kardeşlerin arasında yoktu. Kazandıklarını beraber harcıyorlardı. İhtiyaçları için gerekli olan parayı aldıklarında, kimse kimseden hesap sormazdı. Tam aksine Murat:

–“Sen kazandıklarını biriktir. Seni evlendirmek için paraya ihtiyacımız olacak.” diyordu.

Ali, Murat’ın sözlerinde haklılık payı olduğunu bilse de, aile olarak sıkıntı çekmelerini istemediğinden, maddi olarak Murat’a yardımcı olup rahat etmesini istiyordu. Birbirlerine karşı bu kadar duyarlı olmaları onların aralarındaki kardeşlikten doğan sevgiden kaynaklanıyordu. Bu şekilde zaman su gibi geçiyordu. Bu şehre alıştıkları gibi, neredeyse bir yerli kadar bu şehri tanımışlardı.

Ali, Murat ve ailesine verdiği rahatsızlığın farkındaydı. Yıllardır evlerinde kaldığı bu kardeşine daha fazla yük olmak istemiyordu. Bunun için bir yol arıyordu. Evlilik bir yoldu. Ama Ali evlenmek istemiyordu. Hayatının, evlilik için hiç de uygun olmadığını, yaşadıklarından öğrenmişti. Bu nedenle Ali, evliliği aklından çıkarmıştı. Bunun yerine kendi başına bir ev tutmaya karar verdi.

Bu kararını Cemaate bildirdi. Yıllardır evinde kaldığı arkadaşına daha fazla yük olmak istemiyordu. Ama Cemaat, Ali’nin tek başına bir ev tutmasına izin vermiyordu. Ali, tanıştığı bir pazarlamacı arkadaşından, birlikte şehirlerarası yolculuk yapıp “Halı ve ev gereçleri” pazarlama teklifi aldı. Güzle bir kazancı vardı bu işin. Bu iş teklifi Ali için bir fırsattı. Ali bu işin parasını düşünmüyordu. Düşündüğü şey, Murat’ın ailesiyle rahat etmesiydi. Ama Murat durumu Cemaate bilirince, Cemaat Ali’nin bu işe gitmemesini istedi.

Ali’nin neden bunları yaptığını bilen Murat, Ali’ye evlenmesi için baskı yapmaya başladı. Ali, Murat’ın ısrarları yüzünden evlenmek istediğini Cemaate bildirdi. Cemaatin oluruyla Ali evlenmek için girişimlerde bulundu. Evlendiği kişinin yaşam şartlarına uyum sağlayabilmesini şart koşuyordu. Murat’ın maddi olarak desteğiyle Ali çok kısa bir zaman içinde evlenip kendi ailesini kurdu. Böylelikle Mersin’deki gariplikleri ve yalnızlıkları bir nebze olsun hafiflemiş oldu. İki arkadaş iki kardeş gibi, bayanlarda, kendi aralarında eşlerinin dostluğuna benzer bir dostluk geliştirdiler. Bayan olarak bir birlerine destek olmaya başladıklarında, her şey daha güzel olmuştu.

Cemaat hizmetlerindeki çalışmalarına devam ediyorlardı. Bazı günler, çalışmalarının uzun sürmesinden dolayı işe gitmedikleri zamanlar olsa da, asla şikâyetçi değildiler. İslami çalışmalardan aldıkları haz, her şeye kâfiydi. Kazanacakları paradan da daha önemliydi onlar için. Cemaatin hizmet alanlarında görev almaya başladıktan sonra, daha fazla Cemaat mensubuyla tanışmak zorunda kalmışlardı. Bu işin doğal yönüydü elbette. Ama yine tedbirli davranıyorlardı. Çünkü kendilerinin durumunun kritik olduğunu bildiklerinden, tedbire daha fazla önem veriyorlardı. Ne kadar tedbir alsalar da Allah’ın takdirinden kaçılamayacağını da biliyorlardı.

Polis tarafından Mersin genelinde operasyonlar başlatıldı. Öyle ki nerede bir Cemaat mensubu varsa evi basılıyor ve kendisini bir bahaneyle gözaltına alıyorlardı. Bu durumda Mersin riskli olmaya başlamıştı. Bu operasyondan fertlerini kurtarabilmek için Cemaat, fertlerinden, bir müddet Mersin’den uzaklaşmalarını istedi. Herkes kendi imkânlarına göre bir yerlere gitmeye başladı.

Murat ile Ali için gidecek pek bir yerleri olmadığından, bir müddet daha Mersin’de kaldılar. Polis baskınları her geçen gün daha da artmaya başlayınca, Mersin’den ayrılmaktan başka seçenekleri kalmamıştı. Ali’nin aklına bir aralar gittiği İstanbul geldi. Orada iş bulup belli bir süre idare edebileceklerine karar verdikten sonra, ailelerini müsait olan akrabalarına bıraktılar.

Ali evlendikten sonra ilk kez uzun olarak ailesinden ayrılmanın yanı sıra, yeni doğan kızını daha sevemeden ondan da ayrılmanın hüznünü taşıyordu. Evden ayrılmadan, bebeğini öpüp onlar için hayır duasında bulunduktan sonra, Murat’la İstanbul’a gittiler.

Bu yazıya tepkini ver!

Benzer Bloglar