MURAT'IM-13.BÖLÜM
13.BÖLÜM
İstanbul’a geldikleri günün ertesinde, 17 Ağustos 1999 depremi yaşandı. Kaldıkları bekâr odasında geçirdikleri ilk gece, yorgunluktan erkenden yatmışlardı. Uyku halinde şiddetli bir şekilde sarsılmalarıyla yerlerinden fırlamış, kendilerini dışarıya atmışlardı.
Kaldıkları bekâr odası eski yapı, ahşap evlerden biriydi. Normal şartlarda bile içinde yaşanılmayan bu evler, ailelerinden kopup İstanbul’a gelen yerli ve yabancılar için, bekâr odaları olarak kiraya veriliyordu. Bu evlerin yaşam koşulları oldukça zordu. Bakımsız olmalarının yanı sıra, sağlıklı da değillerdi.
Deprem olduğunu, sokağa çıktıktan sonra, insanların telaşından anlamışlardı. Sallanan sadece kendi evleri değildi. Bu yüzden biraz olsun rahatlamışlardı. Herkes kendi derdinde ve endişesindeydi. Ama depremin boyutunu sabah öğrendiklerinde, şok olmuşlardı. Türkiye’yi yasa boğacak kadar ağır bir depremdi.
Bu şartlar altında iş bulmak bir yana, kimse iş düşünecek durumda bile değildi. Aradan geçen bir haftaya rağmen, her geçen gün depremle ilgili yeni söylentiler yayılıyordu. Kimse artık İstanbul’da yaşamak istemiyordu. İmkânları olanlar, taşınmak için evlerini ve eşyalarını satışa çıkarıp İstanbul’u terk ediyordu.
Bu durum uzadıkça, hayat şartları daha da zor oluyordu. Bu arada Murat eşinden telefon aldı. Eşi:
–“Polis Diyarbakır’da bazı akrabalarının evini basıp seni soruyormuş.” diye haber verdi.
Murat, ailesinin de İstanbul’a gelmesini istedi. Kaldıkları yer pek de güvenli değildi. En azından İstanbul’da bulunan teyzesi, ailesini ağırlamaktan memnuniyet duyacağını söylemişti. Murat vakit kaybetmeden ailesini İstanbul’a getirtti. Ailesi İstanbul’a geldiğinde, onları otogarda karşılayıp teyzesinin evine bıraktı. Ardından Ali’yle birlikte bekâr evinde kalmaya devam etti.
Deprem nedeniyle İstanbul’u terk edenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktu. Bu durumda Murat ve Ali, iş bulmakta pek zorlanmadılar. Murat bir manavda çalışmaya başlamıştı. Ali’de onların komşusu olan elektrikçi de çalışmaya başlamıştı. Böylece kendilerini evlerine dönene kadar muhafaza etmekle birlikte, çalışarak da, maddi olarak kendi ayakları üzerinde durmayı başarmış oluyorlardı.
Aradan elli güne yakın bir zaman geçmişti ve hala Cemaatten, geri dönmeleri için hiçbir haber yoktu. Bu, onların canını sıkıyordu. Murat ailesini bıraktığı teyzesinin evine hafta sonları uğrayıp, ailesinin durumunu sorduktan sonra geri dönüyordu. Bazı hafta sonları Ali’yle birlikte teyzesinin evine gidip, birlikte güzel ve sıcak ev yemeği yedikleri olurdu. Böylece Ali, teyzesinin eşi ve ailesiyle tanışma imkânı bulmuştu.
Birlikte kaldıkları bekâr odasında, sabah işe gitmek için Murat erkenden evden çıkmıştı. Manavda çalıştığı için bazı günler çok erkenden işe gitmesi gerekiyordu. Bu durumu normal bir durumdu.
Ali her zaman ki saatinde işe gitti. Murat’ın çalıştığı manav sahibi, Murat’ın neden hala gelmediğini sordu Ali’ye. Ali, Murat’ın işe gelmemiş olmasından endişe etti. Burada gidecek pek bir yerleri yoktu. Ailesini görmek için teyzesine gitseydi bunu mutlaka Ali’ye haber verirdi. Ortada garip bir durum vardı ve bu durumun ne olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Ali ne yapacağını bilmemenin şaşkınlığı içindeydi. Murat’ı arayıp sorabileceği hiçbir yer yoktu. Yine de belki kaldıkları bekâr odasına geri dönmüş olabilir diye, bekâr odasına geldiğinde, sabah, odayı bıraktığı gibi buldu. Çaresizce, çalıştığı iş yerine döndü. Ustası, Murat’ın aradığını söylediğinde neredeyse sevincinden havalara uçacaktı. Ama ustası:
–“Murat şu anda karakoldadır. Sabah evden işe gelirken yakalanmış. Merak etmemen için telefon edip sana haber vermek istemiş.”
Ali, Murat’ın yakalanmasının sebebini öğrenmek için telefon kulübesinden karakolu arayıp, Mustafa ismindeki şahsın yakını olduğunu ve neden dolayı yakalandığını öğrenmek istediğini söyledi.
Mustafa ismi, Murat’ın taşıdığı sahte kimlikti. Karakoldaki telefona bakan polis:
–“Sabah erken saatlerinde bir bankanın önünde gözaltına alındığını(G.B. T.)sinin “Genel Bilgi Taraması” sonucunda herhangi bir şey çıkmaması halinde serbest bırakılacağını.” söyledi.
Ali, duyduğu bu haber karşısında bir an önce tedbir alıp her şeye hazırlıklı olmanın daha iyi olacağını düşündüğünden, hiç vakit kaybetmeden Murat’ın ailesinin kaldığı, Murat’ın teyzesinin evine gitti. Hafta içi olmasına rağmen, Ali’nin yalnız gelmesinden, bir şeylerin ters gittiğini anlayan Murat’ın eniştesi, Ali’yi içeri aldı. Ali:
–“Yengemle konuşmam gerek, bir zahmet giyinip oğluyla birlikte rahat konuşabileceğimiz bir odayı müsait ederseniz sevinirim. Bu arada Murat’ın oğlu Hüseyin “Amca” diye kendisini Ali’nin kollarına attı. Ali duygulanmıştı. Henüz Murat’ın durumu hakkında net bir şey yoktu. Ama yine de korkuyordu. Murat’a bir şey olması halinde, Murat’ın hanımına nasıl hesap vereceğini düşünüyordu. Zaten şu anda terler içinde kalmıştı. Murat’ın yakalandığını söylemek bile kendisine o kadar çok zor geliyordu ki! Murat’ın yakalanmasından kendisini sorumlu tutuyordu. Onu koruyamadığı için, yengesinin karşısına çıkmaktan bile utanıyordu. Abisini yalnız bırakmış ve onu terk etmiş hissine kapılmıştı.
Ali’nin endişesi yüzünden belli oluyordu. Murat’ın eniştesi yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu sezinlemişti. Tüm ısrarlarına rağmen Ali onlara hiçbir şey dememeye kararlıydı. Zaten şu anda yaptığı şey sadece tedbir almaktı. O yüzden herkesi endişelendirmek istemediğinden, sadece Murat’ın hanımına durumu anlatıp, olabileceklere hazırlıklı olmasını isteyecekti.
Murat’ın hanımı, mantosunu giyinip, evin odalarından birini müsait ettikten sonra, Ali, kucağındaki Hüseyin’i alarak odaya geçti. Yengesini karşısında görünce dili tutuldu. Hiçbir şey olmamış gibi kucağındaki yeğeniyle oynamaya, bu şekilde rahatlamaya çalışıyordu. Oysa yolda geldiğinde yengesiyle nasıl konuşacağını kendi kendisine kaç defa tekrarlamıştı. Ama yengesinin karşısında söyleyecek hiçbir sözü kalmamıştı. Söze bir yerden başlaması gerektiğini biliyordu. Yengesi bekledikçe daha bir meraklanacaktı. Bu yüzden bir an önce söze başlamak için:
–“Yenge! Şimdi sana söyleyeceklerim seni üzebilir, ama ne olursun metanetini koru ve ben sözlerimi bitirene kadar beni dinlemeni rica ediyorum. Ve konuştuklarımızın şimdilik aramızda kalmasını, buradakilerin konuştuklarımızı şimdilik bilmemelerini istiyorum. Böylesi daha iyi olur.
Sabah abim işe gitmek için evden çıktıktan sonra, polis tarafından şüpheli şahıs olarak gözaltına alınmış.
Murat’ın hanımı duyduğu “Gözaltına alınmış” sözünden sonra gözyaşlarına hâkim olamadı. Ali’nin korktuğu başına gelmişti. Bir bayana eşinin yakalandığı haberini getirmek, ölüm haberini getirmek gibi bir şeydi. Ali, yengesinden sakin olmasını istediyse de, yengesi gözyaşlarına hâkim olamıyordu. Ali, yengesinin rahatlaması için ağlamasına bir müddet karışmadı. Daha sonra:
–“Yenge senden ricam sakin olmandır. Abim şimdilik sadece gözaltına alınmış, ben buraya senden yardım istemeye geldim. Ama sen ağlayıp durursan abime yardımcı olamayız.”
Murat’ın hanımı sakinleşince, Ali kaldığı yerden devam etti.
–“Yenge! Abim şu anda karakolda. Henüz kendisi hakkında hiçbir şey bilmiyorlar. Kim olduğu hakkında da bilgileri yok. Ama olur ki kaldığı evi sorarlarsa, abim büyük ihtimalle polisleri buraya getirir. Burada kaldığını söyler.
Şimdi senden yapmanı istediğim şey şu: şayet polisler buraya gelirlerse, teyzesine ve eniştesine durumu anlatıp, Murat’ın İstanbul’a geldiğinden bu yana burada kaldığını söylemendir. Ama olur da Murat onları buruya getirmezse, o zaman onlara herhangi bir şey söylemene gerek yok.
Ben şimdi gitmek zorundayım. Uğrayıp haber vermem gereken birkaç yer var. Abimden haber alır almaz seni ararım.” Dedikten sonra, kucağındaki yeğenini öpüp, onu annesine verdikten sonra evden ayrılmak için kalktı.
Kapıda Murat’ın eniştesi, Ali’ye, ne olduğunu tekrar sorduysa da Ali:
–“Şu an ne olduğunu ben de bilmiyorum. Sadece murat yok. Tedbirli olmaya çalışıyoruz. Size zahmet yengeme yardımcı olun. Şayet bir şey olursa, yengem size ne yapmanız gerektiğini söyler.” Diyerek, evden ayrıldı.
Ali, Murat’ın yakalandığını bildirmek için birkaç yere uğrayıp, durumu Cemaate bildirdikten sonra, işine döndü. Şayet Murat gelirse ilk gideceği yer orasıydı. Ali bundan sonra duadan başka hiçbir yolun olmadığını bildiğinden, sürekli dilinde ve kalbinde Rabbine yalvarıyordu. Cemaatin isteği doğrultusunda geldikleri bu gurbette, kendilerinin, kendisinden başka sığınağı olmadığı gibi hallerini kendisinden başka hiç kimsenin bilmediğini söyleyip, kendilerine Rahmet ve Merhamet edip kendilerini ağır ve zor şartlarla imtihan etmemesi için yalvarıyordu.
Ali, iş yerine geldiği zaman akşam olmuş, karanlık çökmüştü. Ama iş yerinde kendisini bekleyen Murat’ı görünce, gözlerine inanamadığı gibi, sevincinden ona sımsıkı sarılıp Allah’a şükretti.
Murat’ın başına neler geldiğini kısaca dinledikten sonra, sağ salim gelmiş olmasından dolayı duyduğu sevinçten, neredeyse Murat’ın ailesinin telaşını unutacaktı. Ali:
–“İstersen vakit kaybetmeden yengeyi ara, onlara senin durumunu haber verdikten sonra perişan oldular. ”dedi. Murat:
–“Seni beklerken onları arayıp iyi olduğumu söyledim. Bu akşam beni yemeğe çağırdılar. Belki de gece orada kalırım, beni merak etme.” deyip vedalaştıktan sonra ayrıldılar.
Ali, Murat’ın serbest bırakıldığını bildirmek için haber verdiği yerlere tekrar uğrayıp Murat’ın serbest kaldığını bildirdi.
Murat’ı sağ salim karşısında gören eşi, yine gözyaşlarına hâkim olamadı. Murat’ı gördüğü için ağlamadığını bilen Murat’ın teyzesi ve eniştesi ters giden bir şeylerin olduğunu biliyorlardı. Murat’ın eniştesi:
–“Hala bize ne olduğunu söylemeyecek misin?” dedi. Murat:
–“Sabah iş kıyafetleriyle işe giderken, bir bankanın önünden geçtiğim esnada, polis beni durdurup kimlik kontrolü yaptı. Diyarbakırlı olduğumu görünce de, beni gözaltına aldılar. Sabıkamı araştırdıktan sonra hiçbir şey çıkmayınca serbest bıraktılar.” dedi.
Murat’ın serbest kalışı ve durumunun iyi olduğunu görmek herkese iyi gelmişti. Geceyi teyzesinin evinde geçirdikten sonra sabah erkenden işe geri döndü. Atlattıkları bu musibetten sonra daha bir dikkatli olmaya başladılar. Yakalanmamak için geldikleri İstanbul’da, yakalanmaktan kurtulmuşlardı. Bundan sonrası için ne yapacaklarını istişare etmek üzere, Ali’yle kaldıkları bekâr odasında geceyi sohbet ederek geçirdiler. Ama Cemaatin kararı olmadan hiçbir şey yapamayacaklarını biliyorlardı. Bu yüzden Cemaat geri çağırana kadar biraz daha dişlerini sıkmaları gerektiğini biliyorlardı. Allah’tan yardım isteyip, işlerine gidip gelmeye devam ettiler.
Cemaat, Mersin’den ayrılan fertlerini geri çağırdığında, Murat ile Ali hiç vakit kaybetmeden geri döndüler. Geri döndükten sonra Cemaat hizmetlerinde kaldıkları yerden çalışmalarına devam ettiler.
Polis, hala Cemaat mensuplarını arıyordu. Ellerinde bayağı kalabalık bir arananlar listesi vardı. Bu listenin ilk arananların başında geliyordu Murat ve Ali. Bu durum onları pek endişelendirmiyordu. Arandıklarını biliyorlardı. Ve bir gün ya yakalanıp cezaevine gireceklerini ya da şehid olacaklarını biliyorlardı. Cemaat hizmetlerinde aktif olarak görev alanlar için rahat bir hayat söz konusu olmadığı gibi, akıbetleri de neredeyse belliydi. Daha önce yakalanan Cemaat mensupları açık birer şahittiler. Ama bu onları korkutmuyordu. Allah azze ve cellenin buyurduğu gibi: “Onlar ki, insanlar kendilerine: "Şüphesiz insanlar size karşı toplandılar, onlardan korkun!" dediler de, (onların bu sözleri sadece) onların imanını artırdı ve: "Allah bize yeter, O, ne güzel vekildir!" dediler.”[1]
Her şey istedikleri gibi olmasa da, Cemaatin hizmet alanında ellerinden geleni yaparken, bir yandan da ailelerini geçindirmek için işportacılık yapmaya devam ediyorlardı. Tek sorunları, her geçen gün daha fazla tanınıyor olmalarıydı. Bu konuda yapacakları bir şey yoktu. Sadece Allah’a güvenip, O’na tevekkül ediyorlardı. Taşıdıkları endişeyi Cemaate bildirmişlerdi. Bu konuda rahattılar. Cemaat, kendilerine bu konuda her hangi bir şey demediğine göre, bu işte çalışmalarına devam etmenin sorun olmayacağına karar verdiler. Şayet Cemaat uygun görmeseydi, onlara ne yapmaları gerektiğini söyler, yol gösterirdi.
[1] Al–i İmran Süresi: 173