MURAT'IM-14.BÖLÜM
14.BÖLÜM
Her zaman ki gibi, sabah, işporta tezgâhını açmak için işe gitmişlerdi. Bugün her günkü gibiydi. Anormal hiçbir durum yoktu. Akşam evlerine döndükten sonra Murat haberlerde gördükleri şeyler karşısında şok oldu. Haberlerde “Hizbullah liderinin bulunduğu İstanbul\Beykoz’daki Cemaat evine yapılan baskın, TV’den canlı veriliyordu. Bu haber Murat’ın afallamasına yetmişti. Murat hiç vakit kaybetmeden Ali’nin evine gidip, durumu ona haber verdi.
Ali, evlendikten sonra evine televizyon sokmamıştı. Haberleri bazen radyodan dinliyordu. Murat, Ali’nin haberleri pek seyretmediğini bildiğinden, Ali’yi ve ailesini alıp kendi evine getirdi. Haberleri birlikte seyretmeye başladılar. Polis baskınına maruz kalan Rehberlerini koruması için Allah’a duadan başka, ellerinden hiçbir şey gelmiyordu. Kendilerini çok çaresiz hissediyorlardı. Daha önce de çaresiz kaldıkları anlar çok olmuştu. Ama bu seferki başkaydı. Bu sefer, gözbebekleri olan ve kendi canlarından daha çok sevdikleri Cemaatlerinin aziz kurucusunun şehid edildiği haberi yer alıyordu. Bunun doğru olmamasını diliyorlardı. Ama iç sesleri bunun doğruluğunu fısıldıyordu. Bundan sonra olacakları tahmin etmek bile istemiyorlardı.
Ali ailesiyle birlikte, geceyi, Murat’ın ısrarıyla onlarda geçirdi. Gece boyunca iki arkadaş, bundan sonra olabileceklere kendilerini hazırlamak için ne tür tedbirler alınması gerektiği üzerinde durdular. Her ne düşündülerse, sonunda bir bilinmezlik vardı. Cemaatin bundan böyle nasıl bir yol izleyeceğini bilmediklerinden, her ihtimalin sonunda bir soru işareti vardı.
Zaman, tam da Cemaat zamanıydı. Böylesine ağır bir musibet karşısında Cemaatin ihtiyaç duyacağı tek şey, sağlam ve dik duran insanlardı. Her ne yaşanırsa yaşansın, musibet ne kadar ağır olursa olsun, buna sabredecek olan kahramanlara ihtiyaç vardı. Allah’a şükür Cemaat içinde böylesine kahramanlar çoktu. Cemaat mensuplarına yol gösteren ayetler ve hadisler vardı. Bunları birbirlerine hatırlatıyorlardı. O ayetlerden birinde Allah azze ve celle şöyle buyuruyor: “Muhammed, yalnızca bir elçidir. Ondan önce nice elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi o ölürse ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz? İki topuğu üzerinde gerisin geri dönen kimse, Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah, şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir.”[1]
Sabahın erken saatlerinde Murat’ın kapısı çalınınca, evdekileri bir endişe kapladı. Bu saatte hiçbir misafir gelmezdi. Kapı ısrarla çalınıyordu. Murat kapı merceğinden, gelenin Yahya olduğunu görünce kapıyı açtı.
Yahya, Murat ile Ali’nin tanıdığı ve zaman zaman Cemaat hizmetlerinde birlikte çalıştıkları arkadaşlarıydı. Yahya’nın bu saatte buraya gelmesi hiç hayra alamet değildi. Murat kapıyı açıp Yahya’yı içeri aldı. Yahya’yı, boş olan odaya aldıktan sonra, Ali’yi çağırıp birlikte Yahya’nın bulunduğu odaya girdiler. Yahya’nın yüzündeki endişeli ifadeden, bir şeylerin ters gittiğini anladılar. Murat ile Ali, Yahya’yı selamlayıp, musafaha ettikten sonra, geliş sebebini sordular. Yahya:
–“Dün olanlardan haberiniz yok mu? Bugün Mersin, Tarsus ve Adana’da polis operasyonları başladı. Daha şimdiden yüzlerce Müslüman yakalanıp gözaltına alındı. Birçok arkadaşın gidebileceği güvenilir ev neredeyse kalmadı. Aklıma siz geldiniz. Sizi burada pek tanıyan yok, eğer evleriniz güvenilirse; size bazı arkadaşları misafir olarak getirmeyi düşündük. Siz de uygun görürseniz tabi.”
Yahya’nın söyledikleri, dün gece Murat ile Ali’nin konuştuğu olası musibetlerin, ilk işaretini veriyordu. Bundan daha kötü şeyler olacaktı anlaşılan. Zor zamanlar için hazırlıklı olmasalar da, yine de herkes kendi üzerine düşeni yapmaya hazırdı.
Yahya’nın söz ettiği misafirleri ağırlamak için Ali, ailesini alıp bir an önce evine gitti. Murat, Yahya’nın misafirleri alıp getirmesi için elini çabuk tutmasını istedi. Henüz polis baskınları yeni başlamışken kurtarabildikleri arkadaşları kurtarmak için, çok çabuk hareket edilmesini istedi. Yahya da aynı fikirde olduğundan, hiç vakit kaybetmeden, arkadaşlarını getirmeye gitti.
Yahya, getirdiği üç aileyi Murat’ın evine, iki aileyi de Ali’nin evine bıraktı. Murat ile Ali, misafirlerinin dikkat çekmemesi için ellerinden gelen tedbiri almaya çalışsalar da, çocukların yaptıkları gürültüleri komşularının dikkatinden kaçmamıştı. Buna rağmen yine de anormal hiçbir şey yokmuş gibi Murat ile Ali işe gitmeye devam ediyorlardı.
Polis baskınları Türkiye’nin her tarafında eş zamanlı olarak yapılmaya devam ediyordu. Her gün haberlerde yeni yeni yakalanan Cemaat mensuplarından söz ediliyordu. Bu, endişeye sebep oluyordu. Haberlerin ne kadar doğru olduğunu bilmeseler de, Cemaatin yaşadığı musibeti anlama noktasında onlara bir ipucu veriyordu.
Her geçen gün Cemaate ait yeni bilgilerin ele geçirildiği ve yeni Cemaat mensuplarının yakalandığı haberini duyuyorlardı. Ali’nin evini bilen ve bir ara Cemaatin isteğiyle, birlikte, Cemaat çalışmalarında bulunduğu arkadaşını polislerin tutukladığını görünce, ne yapması gerektiğini bilmesine rağmen, bu durumu misafirleriyle ve Murat’la istişare etti. Murat:
–“Misafirlerini al bize gel. Bundan böyle birlikte kalırız.” dedi.
Ali, misafirlerini alıp Murat’ın evine geldi. Murat’ın evi tam bir curcuna olmuştu. Dört odalı bir evde tüm odalar tıka basa dolmuştu. Bu evin dikkat çekmemesi mümkün değildi. Murat’ın evinde kendi ailesiyle birlikte yedi aile kalmaya başlamıştı. Çocuklarla birlikte tam olarak 21 kişi kalıyorlardı. Bu kadar kişinin yemek ve ihtiyaçlarını temin etmek bile başlı başlına bir sorundu. Ama kimse bu durumdan şikâyetçi değildi. Herkes bunun zorunlu olduğunu biliyordu. Aileler, eşlerine destek olmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Çocukların kavga ve gürültüleri olmasaydı, yıllarca birlikte yaşasalar bile, belki hiç sorun olmazdı.
O çocuklar yok mu o çocuklar. Ne laftan anlarlar, ne de içinde bulundukları durumun farkındalar. Onları suçlamak mümkün değil elbette. Yaratılış itibariyle tertemiz ve saf olan fıtratları, bu musibeti anlayacak durumda değildi. Onların oyunlarını hiçbir şey engelleyemezdi. Onlar henüz bu dünyanın dert ve kederiyle bu küçük yaşta tanışmıştılar. Yaşıtları gibi sokaklara çıkıp oynamak onlarında hakkıyken onlar anne ve babaları gibi bir evin içinde onlarla aynı kaderi paylaşıyorlardı. Babalarının kaderini yaşayan yalnız çocuklar değildi elbette. Birde eşlerine her şartta destek ve yol arkadaşı olan fedakâr ve çilekeş hayat arkadaşları vardı. Belki de en büyük yük onların omuzlarının üzerindeydi. Bir yandan eşlerine destek olurken bir yandan da çocuklarıyla ilgilenip onlara hiçbir şey hissettirmemeye çalışıyorlardı.
Zaman geçtikçe Murat misafirlerinin ihtiyacını karşılayamaz durumuna geldi. Ali’nin misafirleriyle evlerine gelmesinden sonra riskli olduğundan işi bırakmak zorunda kalmışlardı. Bu onlar açısında maddi olarak sıkıntı demekti. Misafirlerde kendi yanlarındaki paraları ev masrafı yapması için Murat’a verdiler. Ama verilen paralar çok çabuk suyunu çekti. Paraları neredeyse kalmamıştı. Murat hanımının bileziklerinden ikisini bozdurmak zorunda kaldı. Bu bile yeterli gelmedi. Çalışmadıklarından dolayı ev kirası, elektrik ve su paraları mutfak masrafı derken bozdurdukları bilezik parasından ellerinde çok az bir miktar kalmıştı.
Cemaate karış yapılan polis operasyonları devam ediyordu. Bu durumun belirsizliği misafirlerinin de canını sıkıyordu. Ama Cemaat kendilerini muhafaza etmelerini istiyordu. Bu durumda yapılması gereken tek şey fertlerin güvenliğiydi. Murat, maddi olarak işin altından kalkamayacağını anlayınca Sema ablasını aradı.
Sema uzun bir süredir kardeşinden haber alamadıkları için endişeleniyordu. Kardeşinin aramasına o kadar sevinmişti ki kardeşinin iyi olduğunu öğrendiği halde yine de gözyaşlarına hâkim olamıyordu. Bir birlerinin hal ve hatırını sorduktan sonra Murat;
–Şu anda fazla konuşamam senden bir ricam var. Babama söyle mümkünse bana biraz para gönderebilse iyi olurdu. Sema;
–Ne kadar mesela?
–Ne kadar gönderebilirse o kadar iyi olur.
Kardeşi Sema’yla sohbet etmek istese de bunun riskli olduğunu biliyordu. Bu yüzden konuşmasını fazla uzatmak istemiyordu. Sadece babasından alacağı parayı kendisine nasıl ulaştıracağını söyleyip dua talep ettikten telefonu kapattı.
Sema Cemaatin Diyarbakır’da nasıl bir sıkıntı içinde olduğunu biliyordu. Bu yüzden kardeşinin üzerine fazla gitmedi. Kardeşinin neler yaşadığını tahmin ediyordu. Bunu ailesine anlatmıştı. Murat’ın ailesi ondan bir haber almak için sabırsızlanıyorlardı. Babası da ona yardımcı olmak için yol arıyordu, ama oğluna yardım etmenini hiçbir yolu yoktu. Kaç defa kızı Sema’ya;
–Kızım Cemaate söyle Murat’a yardım etmemiz için bize onun yerini söylesin.
Sema, babasının bu isteğinin yerine gelmeyeceğini bildiği halde babasının isteğinin yine de Cemaate bildirmişti. Tahmin ettiği gibi Cemaat bu konuda onlara cevap vermemişti.
Neyse ki Murat ailesini arayıp kendi durumunun şimdilik iyi olduğunu bildirmişti. Sema babasında bir miktar para alıp Murat’ın kendisine söylediği gibi ona ulaştırdı. Murat, ailesinden aldığı maddi destek sayesinde biraz olsun misafirleriyle rahat etmişlerdi.
Polisin İstanbul\Beykoz’daki Cemaat evine yaptığı operasyonun ardında iki hafta geçmişti. Bu süre zarfında birçok kişi yakalanmıştı. Yakalanmayanlar kendi imkânlarıyla güvenilir bir yerde kendilerini muhafaza etmeye çalışıyorlardı. Murat’ın evinde kalanlar, onlardan sadece bazılarıydı. Şimdilik güvende olduklarını tahmin ettiklerinden, yerlerini muhafaza etmeye devam ediyorlardı. Ta ki Yahya’nın yakalandığı haberi kendilerine ulaşıncaya kadar...
Yahya’nın yakalandığını kesin olarak öğrendikten sonra, artık Murat’ın evi de güvenli olmaktan çıkmıştı. Bu kadar kişiyi riske atmak olmazdı. Murat misafirleriyle istişare ettikten sonra, alınan karar doğrultusunda evi boşaltmaya karar verdiler.
Herkes güvendiği bir yere gidecekti. Bu, akraba olabileceği gibi, tanıdık her hangi biri de olabilirdi. Yeter ki, Cemaatin istediği gibi, bu durum geçene kadar kendilerini muhafaza etsinler. Murat’ın misafirleri tek tek evden ayrılmaya başladı. Haftada bir gün buluşup, durumlarının iyi olduğunu öğrenmek için sözleştiler. Misafirleri evden ayrıldıktan sonra, geriye bir tek Ali kalmıştı. Ali, Murat’ı yalnız bırakmak istemediği gibi, Murat’ta Ali’yi yalnız bırakmak istemiyordu. Bu zor günlerde birbirlerinin desteğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç hissediyorlardı. Ama şartlar, onların ayrılmasını gerektiriyordu. Şu anda yapmaları gereken şey, bu durumu sağ salim atlatmaktı. Ali:
–Nereye gideceksin? Diye sordu Murat’a. Murat, Tarsus’ta bulunan teyzesine gideceğini söyleyince, Ali rahatlamıştı.
Murat’ın bahsettiği teyzesini Ali, Tarsus’ta kaldığı süre zarfında tanımıştı. Murat’ın annesinden bir küçük olan bu teyzesi ona, annesine yakın bir sevgi besliyordu. Evli olduğu için, evi, Murat’ın dedesinin evinden uzaktaydı. Bu, teyzesinin evini biraz olsun güvenli yapıyordu. Teyzesinin eşi de Murat’ı seviyordu. Bu yüzden Murat’ı bir süre kimseye bir şey demeden misafir edeceklerini tahmin ediyordu.
Ali, Murat adına sevindi. Kendisi de Mersin’de bulunan abisinin evine gitmeye karar verdi. Ali, abisinin Mersin’e taşındığını öğrenmiş olmasına rağmen, bugüne kadar onu ziyaret etmemesinin sebebi, kendi yüzünden ona ve ailesine bir zarar gelmesini istemediği içindi. Ama bugün mecbur kaldığından, ailesini alıp abisinin evine gitti. Murat’la bir hafta sonra buluşmak için sözleştiler.
Murat, ailesini alıp Tarsus’a, teyzesinin evine gitti. Yanlarına aldıkları çocuk eşyaları ve birkaç parça eşya ağır olduğunda evinde kalan ve kendisi de Adana’ya gidecek olan misafiri hem teyzesinin evini öğrenmek ve irtibatı sağlamak hem de onlara eşyalarında yardımcı olmak için Murat’la birlikte gitmesinin daha iyi olacağına karar verilmişti.
Murat, akşam kimseye görünmeden teyzesinin evine gelip zile bastı. Ama kapıyı açan yoktu. Murat, evde kimsenin olmadığını düşündüğü anda içerden duyduğu sesler yüzünden, kapı zilini tekrar çaldı. Kapı arkasından “Kim o?” diye, teyzesi seslenmişti. Murat, yaptığı sürpriz ziyaretin sevinciyle “Benim teyze!” dedi. Teyzesinin, kapıyı açmadan, kapının arkasından konuşarak: “Müsait değiliz” demesine, Murat bir anlam verememişti. Ne olduğunu anlamadığı için sorma gereği hissetti: “Teyze, benim Murat” Teyzesi, kapıyı açmadan konuşmaya devam ediyordu. “Niçin buraya geldin? Biz şuan müsait değiliz” dediğinde, Murat kapının neden açılmadığını gayet iyi anlamıştı.
İstanbul\Beykoz’da Cemaate yapılan baskın, tüm haber kanallarının ana gündemi olmuştu. Yalanlar, iftiralar ve karalama propagandası yapılıyordu. Cemaat hakkında ne kadar olumsuz şeyler varsa söylemekten çekinmiyorlardı. Öyle ki Cemaati tanımayanlar, Cemaat hakkında haberlerden duyduğu yalanlara inanıyordu.
Murat hiç beklemediği bu tepki karşısında yaşadığı hayal kırıklığına mı yansın, yoksa kucağındaki çocuğuyla ve yanındaki eşinin yanında yüzüne kapıyı açmayan teyzesinin yaptığına mı?
Murat’la birlikte ona yardım etmek için gelmiş olan Hakan, Murat’a bundan sonra ne yapacağını sordu. Murat, bundan böyle herhangi başka bir akrabasının evine gidip de, kendini tekrar böylesi bir duruma düşürmeye hiç niyeti yoktu. Teyzesinin yaptıklarını görmektense, yakalanmayı tercih ettiğini eşine söylediğinde, eşi:
–“Üzülme! Bu durum tarihten beri Müslümanların başına gelmiş olan bir olaydır. Seni ne kadar sevdiğini bilmeyen yoktu. Teyzenin sevgisinin ne kadar olduğunu öğrenmek sana bir tecrübe olsun. Seni asıl seven, senin zor zamanlarında yanında olanlar ve senin derdini paylaşanlardır.”
Eşinin desteğiyle biraz olsun morali düzülen Murat, yeni bir yer bulmak için düşünmeye başladı. Aklına güvenli hiçbir yer gelmiyordu. Dedesinin evine gitmek riskli olduğu için, başka bir yer düşünmeye başladı. Aklına, gidebileceği hiçbir yer gelmiyordu. Mersin’e geri dönmeye karar verdi. Ne olacaksa kendi evinde olsun istiyordu. Aslında bu karar, kızgınlık halinde alınmış bir karardı. Hakan:
–“Eve gidemeyeceğini biliyorsun. En azından Yahya’nın durumu netlik kazanana kadar beklemek zorundasın. İstersen benimle birlikte gel. Ablam ve eniştemin maddi durumları pekiyi olmasa da eminim ki bizi ağırlayacaklardır.”
Murat, Hakan’ın yaptığı teklifi, istemeyerek de olsa kabul etti. Çünkü söz konusu olan yalnız kendisi değildi. Onunla birlikte arkadaşları ve Cemaatin kararı vardı. Mecburen Hakan’ın teklifini kabul etti.
Hakan’ın ablası ve eniştesi, kendi hallerinde olan, sıradan bir aileydi. Her hangi bir Cemaat ve siyasi fikirleri olmayan, kendi ekmeklerini kazanmanın peşinde olan insanlardı. Hakan’ın eniştesi günlük işlerle, ailesinin nafakasını kazanmaya çalışıyordu. Maddi olarak zor zamanlar geçiriyorlardı. Buna rağmen Hakan ve yanındakileri görünce, onları güler yüzle karşıladılar. Hakan, ablasına durumu anlatınca ablası, eşine danıştıktan sonra kalmalarında her hangi bir mazur olmadığını söylediği için rahat etmişlerdi.
Kaldıkları ev üç odalıydı. Dış duvarları sıvasızdı. Eniştesi kendi imkânlarıyla yavaş yavaş yapmaya çalıştığı bu evin, inşaattan hiçbir farkı yoktu. Evin içi sıvasız ve boyasızdı. Evin içinden geçen ve idareten tuğlalara tutturulduğu anlaşılan elektrik kabloları, her taraftan sarkıyordu.
Şubat ayı içerisinde ve Adana ilinde bulunmalarına rağmen, evleri o kadar soğuktu ki, evdeki çocuklar, soğuktan battaniyelerin altında ısınmaya çalışıyorlardı. Çocukların kaldıkları odada yanan elektrik sobasının sanki hiçbir etkisi yoktu.
Murat ve eşi, gördükleri bu manzara karşında duygulanmışlardı. Her şeye rağmen, kapılarını kendilerine açan bu aileye hayır duasında bulundular. Ev sahibesi, Murat’ın hanımını ve çocuğunu kendi çocuklarının bulunduğu odaya aldı. Erkekler de diğer odaya geçtiler. Murat, ev sahibiyle tanışıp kendilerini misafir ettiği için teşekkür etti. Hazırlanan yemek ve içilen çaylarla biraz olsun ısınmışlardı. Geceyi erkekler ayrı bayanlar ve çocuklar ayrı odalarda kalarak geçirdiler.
Murat, gece boyunca yatmayıp, teyzesinin yaptıklarını ve bundan sonra ne yapması gerektiğini düşünerek geçirmişti. Sabah, eşiyle konuşup onları bu zor şartlar altında tanımadıkları birisinin evinde kalmaya mecbur ettiği için ondan helallik dileyip eşini ve çocuğunu Diyarbakır’a, ailesinin yanına gitmesini isteyip orada rahat edeceğini söyledi. Eşi kendisini yalnız bırakmak istemediğini söylese de, Murat kararlıydı. Eşinin kalmak için ısrarları Murat’ın fikrini değiştirmedi. Murat, ailesini alıp, otogara götürüp, onları Diyarbakır’a giden Otobüse bindirdikten sonra, Sema ablasını arayıp durumu ona anlattı. Ablası:
–“Sen de gel. Burada kalacağın bir yerler bulabiliriz dediyse de Murat bu fikrin imkânsız olduğunu ima etti. Ablası durumu bildiği halde kardeşine bu kadar ısrar ettiği için kendisine kızdı. Bu zaman da yapabileceği en iyi şey, abisine destek olmak ve ona yardımcı olmaktı.”
Murat, ailesini Diyarbakır’a gönderdikten sonra, tekrar Hakan’ın ablasının evine geldi. Hakanla birlikte kaldıkları oda o kadar soğuktu ki, oda içinde bile üzerlerindeki montlar onları ısıtmaya yetmiyordu. Dışarısının daha sıcak olduğundan emindi.
[1] Al–i İmran Süresi: 144