41.84
  
48.67
  
0.00
  
97.47

MURAT'IM-19.BÖLÜM

MURAT'IM-19.BÖLÜM

19.BÖLÜM

Cemaat, mensuplarına yapılan operasyonun ardından, tekrar, çalışmalarına kaldığı yerden devam etmek için bir takım tedbirler alıyordu. Bu tedbirlerden biri de, fişlenen ve aranan arkadaşların yerlerini değiştirmekti. Bu değişikliklerden Murat ile Ali’de nasiplerini aldılar. Cemaat tarafından İzmir’e gitmeleri istenildi.

Cemaatin talimatı üzerine, hiç vakit kaybetmeden İzmir’e gitmek için gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra, ilk olarak Murat ile Ali, İzmir’e gidip orada ev aramaya başladılar. Ama İzmir’de istedikleri gibi bir ev bulamadıklarından, İlçelerde ev aramaya başladılar. Kısa bir süre sonra İzmir\Torbalı’da, her ikisi de ev bulduktan sonra, Mersin’den, evlerini ve ailelerini getirip İzmir’e yerleştiler.

İzmir, onlar için yeni bir çalışma alanıydı. Bundan böyle İzmir’de Cemaatin kendilerinden istediği hizmetleri yapmak için, tam olarak İzmir’e yerleşip orayı iyice tanımaları gerektiğinden, hiç vakit kaybetmeden çalışmaya koyuldular. Her gün, İzmir şehir merkezine gidiyorlar ve İzmir’i tanımaya çalışıyorlardı.

Cemaatin isteği sadece kendilerini muhafaza etmeleriydi. Hiçbir şekilde kendilerini riske atacak bir iş yapmalarını istemiyordu; bu iş, Cemaatin istediği bir iş olsa bile. Cemaat, fertlerin güvenliğini her zaman önemsiyordu. Bu, Cemaat için bir prensipti. Beykoz baskınının ardından bu prensibe daha fazla önem verildi. Her fert hizmetlerini yerine getirdiklerinde, Cemaat istiyor diye kendilerini riske atmalarına müsaade edilmiyordu. Ama illaki Cemaat tarafından bir hizmetin yerine getirilmesi gerekiyorsa ve bu hizmette risk varsa bu konuda Cemaate danışılması ve Cemaatin vereceği karara göre hareket edilmesi gerekiyordu.

Murat ile Ali’nin, Cemaat hizmetlerinin yanı sıra, normal bir işte çalışıp, kendi ailelerini geçindirmeleri de gerekiyordu. Tanımadıkları bir şehirde iş bulmaları ise, oldukça zor bir işti. Bu konuda kendilerine yardımcı olması için, Cemaat tarafından, kendileriyle tanıştırılan Kenan’la birlikte, inşaat işlerinde çalışmaya başladılar.

Kenan, dört yıldır ailesiyle birlikte İzmir\Torbalı’ya yerleşmişti. Burada, ailece, İslam’a hizmette aktif olarak bulunuyorlardı. Küçük yaşlarda babasını kaybetmiş olması sebebiyle, ailesinin geçimi kendisinin üzerine kalmıştı. Annesi ve kardeşlerine sahip çıkmak için, Torbalı’daki akrabalarının yardımı ve Cemaatin de oluruyla Torbalı’ya yerleşmiş, burada hizmetlerine devam ediyordu. Yanında çalıştığı akrabalarından, kartonpiyer işini öğrenmiş, yaklaşık bir yıldır da kendisi tek başına iş almaya başlamıştı.

Cemaatin isteği üzerine Murat ile Ali’yi yanına almıştı. Onlarla birlikte hem İslami hizmetlerde, hem de dünya işlerinde birlikte hizmetlerine devam ediyordu. Murat ile Ali’nin Cemaat hizmetlerinden ve tecrübelerinden istifade eden Kenan, onlarla birlikte kartonpiyer işlerini yapmaya başladı. Murat için güç yetirilmesi neredeyse imkânsız gibi olan bu işte, Murat’a ellerinden geldiğince yardımcı olup, onun hiçbir şekilde yorulmamasını sağladılar.

Murat’ın kullanmak zorunda kaldığı kalp ilaçları, çok pahalıydı. Her zaman düzenli olarak kullanmak zorunda kaldığı ilaçlarının aylık masrafları kazancından çok fazlaydı. Bu yüzden ailesinden her ay düzenli olarak maddi yardım almaya başlamıştı. Ailesinden aldığı maddi yardım sadece onun ilaç masraflarını karşılıyordu. Ailesini geçindirmek için çalıştıkları kartonpiyer işinde, müteahhitlerden, bir türlü yaptıkları işin paralarını alamadıklarından, sıkıntı çekiyorlardı. İnşaat sektöründe bu, başlı başına bir sorundu. Buna rağmen, ellerindeki tek iş şimdilik buydu.

Ailelerini zorluk içinde bıraktıklarından dolayı üzgündüler. Daha önce de aileleriyle birlikte çok sıkıntılar yaşamışlardı. Ama bu seferki daha farklı ve zordu. Neredeyse eve ekmek götüremeyecek durumdaydılar. Birkaç defa Murat ile Ali, İzmir’e gidip tekrar iş aradıysalar da, iş bulamayıp geri dönmüşlerdi. Artık ceplerindeki para suyunu çekmiş, ekmek bile alamayacak duruma gelmişlerdi. Maddi olarak yardım alabilecekleri kimseleri yoktu. Kenan, onların maddi sıkıntıda olduklarını biliyordu, ama o da neredeyse onlarla aynı durumdaydı. Kenan’ın avantajı akrabalarından borç alabiliyordu. Ama Murat ile Ali’nin borç alabilecekleri kimseleri yoktu. Allah azze ve cellenin buyurduğu gibi “(Yapacağınız hayırlar,) kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşamayan fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Sen onları simalarından tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek istemezler. Yaptığınız her hayrı muhakkak Allah bilir.”[1] Murat ile Ali, iffetlerinden dolayı kimseden bir şey istemiyorlardı. Cemaatin durumunu bildiklerinden, kendilerinin de Cemaate yük olmaktansa, bu duruma sabredip Allah’ın kendilerine bir çıkış yolu göstereceğine inanıyorlardı.

Murat, içinde bulundukları durumu konuşmak için, akşam, ailesiyle birlikte Ali’yi ziyaret etti. Ali, Murat’ın gelişine sevinmişti. Her gün birlikte olsalar da, yine birbirlerini zaman zaman ziyaret eder, bazı geceler sabaha kadar oturup konuşurlardı. Öyle ki eşleri onların ne konuştuklarını merak ederlerdi. Murat, içinde oldukları maddi sıkıntılarını aşmak için ne yapmaları gerektiğini sorduğunda, Ali’nin bu konuda kendisi kadar çaresiz olduğunu gördü. Bir yandan aranıyorlardı, öte yandan Cemaatin emriyle geldikleri İzmir’den başka bir yere gitmeleri söz konusu bile değildi. Ne yapacaklarsa burada yapmaları gerekecekti. İşin en zor kısmı buydu. Tanımadıkları bir yerde, bir yandan kendilerini muhafaza etmeleri gerekiyordu, öte taraftan ailelerinin geçimini temin edecek bir iş bulmaları gerekiyordu. Bu şartlar altında çok çaresiz kalmışlardı.

Gece boyunca düşünmelerine rağmen, bir çıkış yolu bulamadılar. İçinde bulundukları şartlar, gerçekten de ağırdı. Rahat hareket edemiyorlardı. Bir yol bulamayınca, yarın için ne yapacaklarını konuştular. Yiyecek ekmekleri bile kalmamıştı. Bunun için tüm paralarını birleştirip, un satın almaya ve ekmeklerini evde yapmaya karar verdiler. Bu konuda eşlerinin de olurunu aldıktan sonra, yarın ilk iş olarak un satın alçaklardı.

Ertesi gün Murat, ailesiyle birlikte Ali’nin evine geldi. Ali, Murat’taki parayı da alarak un almaya gitti. Tüm paraları ancak on kilo un almaya yetti. Bu onları bir müddet idare ederdi. Ali eve döndüğünde, unu, eşine verdi. Ali’nin eşi ile Murat’ın eşi mutfağa geçip,  ekmek pişirme hazırlıklarını yaptılar. Bayanlar mutfakta ekmek pişirmekle uğraşırken, Ali ile Murat, çocuklarıyla ilgileniyorlardı. Bu arada içinde bulundukları durumu unutup çocuklarıyla vakit geçirmenin sevincini yaşıyorlardı.

Ali, mutfaktan gelen, yengesinin bağırması üzerine endişelenip telaşla mutfağın kapısına koştu. Eşini çağırıp, ne olduğunu sordu. Eşi, pişirdikleri ekmekler sacın üzerindeyken, ekmeklerin bir bölümünde Arapça olarak “Allah”  ism-i şerifinin belirdiğini söyledi. Ali, eşiyle konuşurken yengesi “Tekrar yazıyor” diye bağırdı. Ali, ekmeklerden birini alıp, Murat’ın bulunduğu odaya sevinç içinde girdiğinde Murat’ı endişeli gördü. Murat’a elindeki ekmeği gösterip olanları anlattı. Murat sevinç gözyaşları döküyordu. O gün tam on beş ekmeğin üzerine “Allah” yazılmıştı.

Murat ile Ali, bu gördükleri mucizeyi hayra yordular. Cemaat istediği için Mersin’deki düzenlerini bırakıp buralara gelip yerleşmekle adeta garip durumuna düşmüşlerdi. İzmir’de gurbet içinde gurbeti yaşıyorlardı. Kimse onların yaşadığı sıkıntıyı bilmiyordu. Onlar yaşadıkları zorluk ve sıkıntılarını Rablerine arz edip, O’ndan kendileri için bir hayır kapası açmasını diliyorlardı. Tüm olumsuzluklara rağmen Cemaat hizmetlerinden hiçbir zaman geri durmadıkları gibi, gayretkeşliklerinden de hiçbir şey kaybetmemişlerdi. Yaşadıklarını İlahi bir kader ve takdir görüp sabrediyorlardı. İslam için her şeylerini feda etmeye hazırlardı. Onlar belki de bu zamanın ashabıydılar. Karşılaştıkları tüm olumsuzluklara rağmen, davalarından asla taviz vermeden yollarına devam ediyorlardı. Rabbimizin”(Ey müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! Dediler. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır.”[2] Murat ile Ali, aileleriyle birlikte bu ayeti yaşıyorlardı. Öyle sıkılmışlardı ki, çaresizliklerini daha dün konuşmuş, bir çıkış yolu aramaya çalışmışlardı. Ama her ne düşündülerse, bir türlü çıkış yolu bulamamışlardı.

Bugün yaşadıklarını, Allah’ın kendilerine bir işareti diye yorumladılar. Tüm sıkıntılarına, olumsuzluklarına rağmen Rablerinin kendilerinden haberdar olduğunu ve kendilerini yalnız bırakmadığını gösteren bir işaretti bu onlar için. Bunu kendi ailelerine de anlattılar. Bu ekmek hadisesi, onların yüzünü güldürmüş, bir süre sıkıntılarından uzaklaştırmıştı.

 

[1] Bakara Süresi: 273

[2] Bakara Süresi: 214

Bu yazıya tepkini ver!

Benzer Bloglar