41.84
  
48.67
  
0.00
  
97.47

MURAT'IM-2.BÖLÜM

MURAT'IM-2.BÖLÜM

  2. BÖLÜM

Ailenin, maddi olarak yaşadığı sıkıntılar yüzünden Hüseyin amca, ailesini alıp Adıyaman’dan Siverek’e yerleşmeye karar verdi. Oğulları Mehmet ve Mahmut, babalarının bu kararına karşı çıkamadılar. Ailesini en kısa zamanda toparlayıp Siverek’e yerleşen Hüseyin amca, burada toptan gıda üzeri bir iş yeri açtı. Kısa sürede Siverek esnafı arasında saygın bir yer edinen Hüseyin amca, işlerini büyütmüş, maddi olarak rahatlamıştı.

Fatma Hocanın ailesi ise, aynı sıkıntılar nedeniyle, Mersin’e taşınmıştı. Böylece Fatma Hoca, ailesini memlekette bırakmanın hüznünü yaşamaktan kurtulmuştu. Ailesini çok sevdiğinden, onlardan uzak kalmak istemiyordu. Aynı memleketteyken, onları haftada birkaç kez de olsa ziyaret edebildiği için seviniyordu. Oysa şimdi kendilerinden uzak kalacaktı ve bu durum doğal olarak üzüyordu onu. Zira gözden uzak olanın, gönülden de uzak olabileceği düşüncesi korkutuyordu onu.

Mehmet amca, eşinin sıkıntısını fark edip, neden üzüldüğünü sorduğunda, o da anlattı her şeyi. Bunun üzerine Mehmet amca:

–“Dert ettiğin buysa, üzülme! Allah(cc) kısmet ederse, onları, elimizden geldiğince ziyaret ederiz. Hem sen ne zaman istersen, seni ailenin yanına götürürüm. Böylelikle çocuklar da onlardan ayrı kalmamış olurlar.” dedi.

Eşinin, bu gayet anlayışlı tavrı karşısında, Fatma Hocanın yüzü bir anda gözyaşlarıyla ıslandı. Eşinin kendisine karşı bu kadar iyi ve duyarlı olmasına sevindiğinden sevinç gözyaşlarına hâkim olamamıştı. Mehmet amca:

–“Bu sefer neden ağlıyorsun?” Diye sordu, bilmiyormuş gibi.

–“Bunlar sevinç gözyaşları. Sahip olduklarım için Allah’a şükrümü ifade eden minnet gözyaşlarıdır bunlar.” Dedi Fatma.

Mehmet amca ve Fatma Hoca, çocuklarıyla birlikte yaşadıkları zorlu günleri geride bırakmışlardı. Fatma Hoca ailesiyle yerleşmek zorunda kaldığı Siverek’te boş durmayıp, oturduğu mahallede İslami çalışmalar başlatarak, buradaki insanlara dinlerini öğretmek için çabalarken; bir yandan da, çocuklarının eğitimiyle yakından ilgileniyordu.

Hüseyin amca yerleştiği Siverek’te, işleri büyütüp ticari alanda belli bir kariyer edinmişti. Fakat bu başarısını daha yukarılara çıkarmak istiyordu. Bunun için de Diyarbakır gibi büyük bir şehrin ideal olduğunu biliyordu. Bu fikrini oğullarına açtı. Oğulları, her ne karar verirse versin, arkasında olacaklarını belirtince, Hüseyin amca buna çok sevindi. En kısa zamanda Diyarbakır’a taşınmak için tüm hazırlıklarını yaptılar. Yaklaşık bir yıl kaldıkları Siverek’ten, Diyarbakır’a taşındılar. Amaçları, orada gıda toptancılığı işini daha büyük çapta yapabilmekti.

Diyarbakır’da gıda toptancılığı üzerine kurdukları iş yerini en kısa zamanda istediği seviyeye ulaştırmayı başaran Hüseyin amca, oğlu Mehmet’in aile nüfusunun artması nedeniyle evini ayırmasını istedi. Mehmet amca ailesiyle evden ayrılıp kendi ailesiyle birlikte kalacağı bir ev kiraladı.

Diyarbakır’a pek ısınamayan Fatma Hoca, ilk zamanlar geri dönmek istediyse de; eşinin bu fikre sıcak bakmaması nedeniyle, bu fikrinde ısrarcı olmaktan vazgeçti. Fatma Hoca, çalışmalarına başlamak için sabırsızlanıyordu. Bir an önce bir şeyler yapmazsa, her şeyin bozulacağına o kadar inanıyordu ki, geçen her vakti zarar olarak görüyordu. İlk olarak mahalledeki komşularından başladı. Onları, kendi evinde misafir edip, İslami dersler yapmaya başladı. Bu ders halkaları her geçen gün daha bir büyüyerek genişliyordu. Fatma Hoca, bu kadar insanın İslam’a hasret kaldığını görünce çalışmalarına daha bir şevkle sarıldı. Ders halkalarının çoğalmasıyla daha fazla insana ulaşmak gerektiğini, İslam’ın öğretilerini daha fazla kişiye ulaştırmak için neler yapabileceğini düşünüp duruyordu. Aklına gelen bir fikri eşiyle paylaşmak için ilk fırsatta;

–“Buraya geldiğimiz çok iyi oldu. Buradaki insanların İslam’a olan iştiyakları beni çok etkiledi. Demek ki buradaki insanların ihtiyaçları varmış ki, Rabbim, bizim buralara gelmemizi takdir etti. Ama bir sorunumuz var. Bildiğin gibi eve gelen insanlar artık eve sığmaz oldular.  Her geçen gün derse katılmak için yeni yeni insanlar geliyor. Derse gelenleri geri çevirmek olmadığından, bu da sıkıntılara sebep oluyor. Bu konuda ne yapabiliriz bilmiyorum. Senin bu konuda bir fikrin var mı? Diye, eşinin fikrini sordu.

Mehmet amca eşinin bu gayretine her zaman hayrandı. Bir yandan kendi çocukları ve evinin işlerini ihmal etmezken, bir yandan da insanlara İslam’ı anlatmak için çapalamasını takdir ediyordu. Kendisinin yapamadığını eşi yapıyordu.  Eşinin eve çağırdığı misafirlere bile hoşgörüyle bakıyordu. Hiçbir zaman en küçük bir sitemde dahi bulunmadı. Şimdi eşinin kendisinden yardım istediği konu hakkında neler yapabileceğini düşününce, en iyisinin, eşinin İslami hizmetlerini daha rahat bir şekilde yapabileceği bir yer kiralamak olduğunu belirti. Fatma Hocanın da aklında tam olarak buna benzer bir fikir olsa da, eşinin fikrini daha makbul gördü. Ama bunun için maddi olarak büyük bir külfet gerektiğini eşine hatırlatınca Mehmet amca:

–“Merak etme, bizler kendi imkânlarımızla elimizden geleni yapalım, Allah azze ve celle bize bir kapı açar.” Diyerek, eşinin endişesini giderdi. Fatma Hoca eşinin desteğiyle en kısa zamanda İslami hizmetlerini yürütmek için dergâh gibi bir yer açtı. Buraya gelenlerin maddi yardımlarıyla, eşine fazla yük olmadan, İslami hizmetlerde daha iyi verim almaya başladı. Her geçen gün yaptığı hizmetlerde yeni bir çığır açan Fatma Hoca, kişiliği ve ahlakıyla sevilen ve sayılan biri olmuştu. Yaptığı tek şey İslam’ı anlatmak değildi elbette. Elinden geldiğince dergâha gelen arkadaşlarıyla, fakir fukaraya maddi olarak yardımcı olmaya da çalışıyorlardı. Dergâha gelenlerin her konuda maddi ve manevi dertleriyle ilgilendiği gibi, Hac ve Umre organizasyonları da düzenliyorlardı. Yaptığı ilk organizasyon, on beş kişilik bir grupla Umreye gitmek olmuştu. Yaptığı hizmetlerle ve verdiği emekle her geçen gün ders halkası büyüyen Fatma Hoca, bu kadar çok insana ulaşma imkânı verdiği için Allah’a(cc) şükretti.

Eşinin desteği ve yardımlarıyla çıktığı bu yolda en büyük destekçisi yine eşi olmuştu Fatma Hocanın. Mehmet amcanın yapamadığını kendisi yapmış, İslami bir Cemaat oluşturmayı başarmıştı. Evini ve ailesini ihmal etmeden yürüttüğü hizmetler hakkında eşine bilgi verip, ondan da daha iyi hizmet edebilmek adına fikirlerini ve yardımlarını isterdi. Mehmet amca, iyi bir esnaf olduğu kadar; dürüstlüğü, helal ve harama karşı gösterdiği hassasiyetiyle de ön plana çıkmıştı. Eşine, elinden geldiğince maddi olarak tüm imkânları vermekten asla tereddüt etmezdi. İslam uğruna yapılan harcamaların hiçbir zaman boşa gitmeyeceğini çok iyi biliyordu. Bazen ailesinin rızkını dergâhın masrafları için harcadığını söyleyen babasına, belki de ilk kez ve böyle bir konuda karşı çıkıyor, dergâhın ayakta kalabilmesi için elinden geleni yapıyordu. Ailesinin sıkıntı çekmemesi için de, daha fazla çalışıyordu. Fatma Hoca, eşinin bu kadar gayreti karşısında boş durmayıp israf olabilecek ne varsa, elinden geldiğince kaçınarak, evin giderlerini asgariye düşürmenin yanı sıra, lüks diye tabir edilen ev eşyalarından da kaçınıyordu. Böylelikle dergâh ayakta kalabildiği gibi, ailesini mağdur etmediği için de seviniyordu. Mehmet amcanın dergâha yaptığı harcamalara karşı, Allah azze ve celle kendi Lütfü’yle onların maddi sıkıntılarını giderdiği gibi, rızıklarını da artırmıştı. Mehmet amca infak ettikçe malının bereketi artıyordu. Maddi imkânlarının artmasının ardından yaptığı ilk şey dergâh olarak kullanılan daireyi satın alıp hibe etti. Fatma Hoca, eşinin bu fedakârlığı karşında gözyaşlarına hâkim olamadı. Kendilerinin bile henüz bir evleri yokken, İslami hizmetler için dergâhı satın alıp vakfeden eşine hayır duası edip duruyordu.

Gözyaşları içinde aklına gelen şey, Zeynep teyzenin, kendisini oğlu için istediği zaman yattığı istihare namazında duyduğu sesi hatırladı. Allah azze ve cellenin hikmetinden de sual olunmazdı. Ama tüm korkuları ve endişesi geride kalmıştı. Sahip olduğu en değerli şeyin her konuda kendisine destek olan eşi Mehmet olduğunu çok iyi biliyordu. Onun iman yüklü hoşgörüsü ve fedakârlıkları sayesinde hizmetlerini devam ettirebildiğinin farkındaydı. Kendisinin yaptığı hizmetler kadar, en az eşinin de bu hizmette payının olduğunu zaman zaman eşine hatırlatıyor, “Bu bir Cemaat çalışmasıdır. Bu hizmette en küçükten en büyüğe kadar, herkes hayırda ortaktır” diyordu.

İşte, “Her toplumun yöneldiği bir yönü ve yöntemi vardır ki, ona doğru yönelir. Ey Muhammed ümmeti! Siz de hayırlara yönelip bu hususta birbirinizle yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizi kendi katında toplayacaktır. Çünkü Allah’ın her şeye gücü yeter”[1] ayetini her zaman hatırlayan ve birbirlerine hatırlatıp hayır işlerinde bir birleriyle yarışan bu hayırlı ailede yetişen çocuklardan biriydi Murat.

 

[1] Bakara Süresi:148

Bu yazıya tepkini ver!

Benzer Bloglar