Şehadet Yolu-1.Bölüm
1. BÖLÜM
Bu yıl ortaokulun son sınıfını bitiriyordu. Köylerinde lise olmadığından, için ailesi onu Diyarbakır’daki abisinin yanına gönderecekleri için Taha çok sevinçliydi. Daha önce köyden hiç çıkmamıştı. Heyecanlıydı ve bunu tüm sene boyunca yaşamıştı. Şimdi okulunu başarılı bir şekilde bitirmişti. Ailesi kendisiyle gurur duyuyordu. Okumasını istediklerinden çocuklarının hasretine katlanacaklardı.
Oysa Taha’nın düşündüğü ailesinden ayrı kalmak değildi. Yeni yerler görmek, yeni arkadaşlıklar edinmek ve yıllardır çıkmadığı köyünden başka bir yere gitmenin heyecanı ile hayaller kuruyordu.
Okullar tatile girmişti. Bu yaz belki de köyündeki son yazı olacaktı. Diyarbakır’a abisinin yanına yerleştikten sonra yaz tatillerinde köye dönmeyecek, orda kalıp okul masrafları için çalışacaktı. Taha için her şey düşünülmüştü. Çalışmak bile Taha’ya çok güzel görünüyordu. Şehir hayatı ve çalışmak ona cazibeli geliyordu.
Köydeki bütün arkadaşlarına bu haberi ilk günden itibaren vermişti. Arkadaşlarından bazıları kendisine imreniyorlardı. Taha’nın çalışkanlığını bildiklerinden okumayı gerçekten de hak ettiğini düşünüyorlardı.
Taha henüz on altı yaşındaydı. Hayat hakkında tecrübesi yoktu. Çocuk aklı ile düşünüyor, fırsatları değerlendirirken bir oyun ve eğlence gibi görüyordu. Bu zamana kadar az tatillerinde ailesinin hayvanlarına çobanlık yaptığı gibi, bu sene de bu görev yine kendisine verilmişti. Ama bu sefer çobanlık bile kendisine hoş görünüyordu. Her zaman ki gibi “Hep ben gidiyorum bu sefer de kardeşim gitsin” şeklinde sitemler yapmadan gitmişti çobanlığa. Sitemler ettiği zamanlarda bile yine kendisi giderdi. Sitemleri genelde boşuna yaptığı bir serzenişten ibaret kalırdı. Bu sefer sitem etmeden gitti.
Çobanlığı seviyordu. Peygamber mesleği olduğunu öğrendiğinden bu yana daha bir sevmişti. Geceleri arazide yalnız kaldığı zamanlar, gökyüzündeki yıldızlara bakar, bazen onları saymaya çalışırdı. Gökyüzüne baktığında içinin huzur dolduğunu hissedebiliyordu. Sebebini bilmiyordu, ama yine de güzel bir duygu yaşadığı için gökyüzünü seyretmeyi seviyordu.
Canı sıkıldığında Rabbi ile konuşmaya çalışırdı. İçindeki sıkıntılarını Rabbine anlatıp rahatlardı. Namazlarını bildi bileli kılardı. Çölde bulunduğu sıralarda yatsı namazının sürelerini sesli okurdu. Okuduğu ayetlerin manasını bilmiyordu. Yine de anlıyormuş gibi yapıp namazlarını kılardı.
Bu sene çobanlık yapmak ona farklı gelmişti. Geceleri durgun oluyordu. Bunun sebebini henüz kendisi de bilmiyordu. Belki de köyünden ayrılışına üzülüyordu, ya da kurduğu hayallerini gerçekleştiremeden yine bir aksiliğin olmasından korkuyordu. Ama Taha bunların hiçbirini düşünmüyordu aslında. Ne aksiliklerden nede hayallerinin gerçekleşmemesinden korkuyordu. Hayatında korkuyu çok az tatmıştı. Onun için korkusuz olduğunu bile söylerlerdi. Ama bu akşam bir başkaydı. Sanki aklı boşalmıştı. Düşündüğü bir şey olmamasına rağmen durgundu. Gökyüzüne baktı. Rabbini düşündü. Kıldığı namazlarda kendisine ibadet ettiği Allah’ın gökyüzünde olduğunu düşünerek kafasını gökyüzüne çevirdi. “Rabbim beni yalnız bırakma” diye başlayan dua sözcükleri dudaklarından dökülüverdi. Kendisi de ne olduğunu anlamıyordu. Endişe edilecek bir durum olmamasına rağmen yine de durgundu.
Kırdan eve geldiğinde, kahvaltısını yapıp arkadaşları ile oynamak için köy meydanına gitti. Köy çocuklarının en büyük eğlencesi grup halinde bir şeyler yapmaktı. Birlikte olduktan sonra yapacak bir şey bulmak zor olmuyordu. Bazen futbol oynarlardı bazen de köy dışına çıkar etrafta ilginç olan şeyleri kurcalayıp dururlardı. Arkadaşları köy meydanında futbol oynuyorlardı. Kendisi de top oynamak için arkadaşlarına katıldı. Arkadaşları ile oynamak kendisine iyi gelmişti. Neşesi yerine gelmişti.
Yaz tatili bitmek üzereydi. Ailesi okul kaydı ve şehir hayatına alışması için bir ay önceden onu Diyarbakır’a abisinin yanına gönderecektiler.
Köydeki zamanı dolmuştu. Diyarbakır’a gitme düşüncesi Taha’nın heyecanını doruklara çıkarıyordu. Tüm eşyalarını hazırlamıştı. Sabah köy minibüsü ile şehre gidecekti. Köyle şehir arasında her sabah yolcu taşıyan minibüs köylülerin şehirle bağlantısını sağlayan tek araçtı. Kırmızı bir Ford minibüs köylülerin yaptıkları yoğurt, peynir ve sütlerini şehirdeki belirlenen bakkallara bırakırdı. Bu şekilde birçok köylü ek kazanç sağlama imkânına kavuşmuştu.
Babası köy minibüsçüsüne; “Oğlumu istasyonda indir. Abisine teslim et” dedi. Minibüs şoförü için sıradan bir istekti bu. Köylüler her sabah kendisinden değişik isteklerde bulunurlardı. Kimisi satılan yoğurt ve peynir parasıyla şehirden çay ve şeker isterdi, kimisi de meyve ve benzeri şeyler isterdi. Köy minibüsü yola çıkarken Taha arkasında bıraktığı babası ve annesine bir göz attı. O anda gözlerinin dolduğunun farkına vardı. Minibüstekiler Taha’nın gözlerinin dolduğunu görünce onu teselli etmeye başladılar. Köylerinin çalışkan çocuğu okumak için şehre gidiyordu. Bu aynı zamanda onlar için de gurur vericiydi. Teselli sözleri ile utandırılan Taha başını önüne eğip söylenen teselli sözcüklerinin tam olarak ne anlama geldiğini anlamasa da iyi bir şeyler dediklerini bildiğinden gözyaşlarına hâkim olmaya çalışıyordu. Yolculuğu boyunca kimseyle konuşmadı. Sevinç ve hüznü bir anda yaşıyordu. Buna anlam veremediği gibi, kendisinin bundan sonra ne yapacağıyla ilgili kafasında planlar yapıyordu.
Derslerine çalışacak, yapabilse okulunda derecelere girmek için yarışacaktı. Diyarbakır’da abisinin evinde kalması ve okul okuması, göstereceği başarılara bağlıydı. Kimse okumak istemeyen biri için zahmete girmezdi. Arkadaşlarından bazıları derslerindeki başarısızlıkları yüzünden çobanlığa mahkûm edilmişti. Onlar gibi olmak istemiyordu. Bunun için daha çok çalışması gerektiğine şartlandırıyordu kendisini.
Bu düşünce ve hayallerle köy minibüsü Diyarbakır şehir merkezine girmişti. Taha pencereden etrafını meraklı bakışlarla seyretmeye koyuldu. Gördükleri onu hayrete bırakıyordu. Yüksek binalar, çeşit çeşit otolar hayretini artırıyordu. Yüksek binalara bakıp ne kadar çok olduklarına ve yüksekliklerine şaşıyordu. Bazen binaların katlarını saymaya çalışıyordu. Ama daha yarısına gelmeden minibüs o binayı geçiyordu. Bir başka binayı saymak için daha erken davranıyordu. Ama bir türlü binaların kaç kat olduklarını sayamamıştı.
Köy minibüsü Taha’nın ineceği istasyon durağına gelmişti. Taha minibüsten inerken abisi kendisini karşıladı. Minibüs şoförü Taha’yı abisine teslim edip babası ve annesinin selamlarını iletti. Ailesinin kendisine gönderdikleri yoğurt ve peynir bidonlarını arabadan indirip kardeşi ile ayrılırken minibüste bulunan köylüler hep birden Taha’ya başarılar dilediler.
Taha abisi ile evin yolunu tuttu. Ellerindeki bidonlarla caddelerde yürümek bile farklı geliyordu. Heyecanlıydı. Kalbi daha hızlı atmaya başlamıştı. Hızlı adımlarla ilerlerken abisine yetişmeye çalışıyordu. Neyse ki gidecekleri yer pek uzak değildi. Çok kısa zamanda eve varmışlardı. Taha yeni evine meraklı gözlerle bakıp evin içini süzdü.
Abisi köy hayatını sevmemiş, askerliğinin ardından evlenerek çalışmak için Diyarbakır’ı tercih etmişti. Bir yıla yakın bir zaman geçmişti. Çalıştığı iş yerine uyum sağlamış, hayatını düzene koymuştu. Henüz çocukları olmadığı için de Taha’nın onlarda kalmasına sevinmişlerdi.
Taha yeni yuvasına alışmaya çalışıyordu. Abisi gündüz işe gittiğinden, kendisinin canı sıkılıyordu. Bir an önce okul kaydının yapılmasını istiyordu. Abisini sıkıştırıyor kaydının yapılmasını istiyordu. Okulların açılmasına bir aya yakın bir zaman olduğu için abisi kayıt işlemlerini ağırdan alıyordu. Taha’nın ısrarlarına “Daha erkendir” deyip Taha’yı oyalıyordu. Taha abisine karşı çıkmayacak kadar terbiyeliydi. Artık abisine okul kaydını sormayacaktı. Bunun yerine mahalledeki çocuklarla kaynaşmaya onlarla arkadaş olmaya çalıştı. Her ne kadar arkadaş edindiyse de köydeki arkadaşlarını özlediğini fark etti. O an için köyünde olmayı, arkadaşları ile birlikte vakit geçirmeyi, köyünün havasını ve yeşilliklerini özlediğini hissetti. Bu kadar kısa süre içinde köyünü özleyebileceğini kendisi bile tahmin etmiyordu. Köy hayatındaki canlılık ve hareketlilik şehir hayatında yoktu. İstediği gibi hareket edemiyordu. Dışarı çıktığında yengesinden uyarı alıyor “Fazla uzaklaşma” diyerek tembihleniyordu.
Okul kaydı yapılmıştı. Evlerine biraz uzak olsa da Fatih lisesine kaydedilmişti. Taha için hangi okul olduğu pek önemli değildi. Sadece okumak istiyordu. Her gün okul ve ev arasında yürüyeceği yolu dert etmiyordu. Köy hayatının kendisine kazandırdığı hareketlilik burada bu şekilde işe yarayacaktı. Okulların açılmasına bir hafta kala Taha için gerekli okul kıyafetleriyle araç gereçlerini almak için ailecek çarşıya alış verişe gittiler. Okul sezonu olduğundan çarşı tam anlamıyla ana baba günüydü. Taha daha önceden bu kadar kalabalık insan topluluğunu görmediğinden şaşırmıştı. Bu kalabalığın kaç köy edebileceğini hesaplamaya çalıştı. Bir türlü bunu başaramadı. Abisi ve yengesiyle kalabalığın içinde hareket ettiklerinden hesapları hep yarım kaldı. Mağazalardaki kıyafetlere bakılıyordu. Abisi tanıdık bir mağazaya girip Taha için uygun giysiler aldı. Okul içinde gerekli malzemeler alındıktan sonra yorgun bir şeklide eve dönüldü.
Okula başlamaya hazırdı. Tıpkı bir ilkokul çocuğu gibi heyecanlıydı. Her şeyi tamamlanmış hiçbir eksiği kalmamıştı. Abisi elinden geleni yapma gayreti içerisinde yapabildiklerini yapmıştı. Yarın okullar açılıyordu. Taha sabah erkenden hazırlanmıştı. Bir an önce okula gitmek için sabırsızlanıyordu. İlk gün olduğu için abisi onu okula götürmeyi uygun görmüştü. Böylece bundan sonra gideceği yolu da öğrenmiş olurdu. Abisi Taha’yı okula bırakıp işine gidince Taha kendisini yalnız hissetti. Koskoca okulda tanıdığı kimse yoktu. Bu, canını sıkmaya yetmişti. Sınıfına girip kendine ortalarda bir yer bulup oturdu. Bugün okulun ilk günü olduğu için tanışma ile geçti. Tanıtma sırası kendisine geldiğinde, “Adım Taha İREM Urfa\Hilvanlıyım” deyip kendisini tanıttırdıktan sonra yerine oturmuştu. Okulun ilk günü öğretmenler de ders yapmaz öğrencilerin birbiriyle tanışması ve kaynaşmasını isterlerdi.
Okulun ilk haftası geride kalmıştı. Yeni arkadaşlıklar edinmiş yavaş yavaş okula ve şehir hayatına alışmıştı. Okula gidip gelmelerde şehrin daha değişik yerlerini tanıma fırsatı bulmuştu. Okuldan çıktıktan sonra öğle namazı için okula yakın olan camiye gider, orada namazını kılardı. Kendisi gibi namaz kılan birçok öğrenci de bu camiye gelirdi.
Öğle namazını kıldığı bir sırada namazın ardından kendisinden yaşça üst sınıflarda olduğu her halinden belli olan bir öğrenci yanına gelip “Allah kabul etsin” diyerek elini uzattı. Taha hiç çekinmeden kendisine uzanan eli sıkarak “Allah razı olsun” dedi. Kendisine el uzatan öğrenci;
–Adım Salih (eli ile okulu işaret ederek) burada okuyorum. 3. Sınıf öğrencisiyim.
–Ben de Taha 1. Sınıf öğrencisiyim. Bu sene başladım.
–Nerelisin?
–Urfa\Hilvanlıyım.
Taha ile dostluk kuran Salih okulda teneffüslerde Taha ile görüşmeye başlamıştı. Okul çıkışı birlikte namaz için camiye gidiyorlardı. Taha kendisine yeni bir arkadaş bulduğu için seviniyordu. Okulda yeni arkadaşlar da edinmişti, ama Salih’in ilgisi ve dostluğu hoşuna gidiyordu. Salih’i tanıdıkça iyi biri olduğunu görüyordu. Teneffüslerde Salih’le buluşmalarında Salih kendisine İslami konuları anlatıyordu. Taha bunların birçoğunu bilmediğinden yeni şeyler öğrenmek hoşuna gidiyordu. Salih’le birlikte gittiği namazların ardından camide bir müddet oturup sohbet etmeye başlamışlardı. Her geçen gün bu sohbet halkası genişliyordu. Salih’in Peygamber Efendimiz aleyhissalatu vesselam’ın hayatını anlatışı, öğrencilerin gözünde tecrübeli bir öğretmen gibi görünmesini sağlıyordu. Bazen soru soran öğrencilere tebessüm ile cevap verişi, dinleyenlerde bir güven oluşturuyordu. Yaklaşık 40 dakika süren bu sohbetler, okul hayatında birçok kişinin ibadetlerine daha sıkı sarılmasına, kimilerinin de namaza başlamasına vesile olmuştu.
Taha derslerindeki başarıyı devam ettirmiş, sınıfındaki çalışkan öğrencilerin arasında yerini almıştı. Salih’le daha sık görüşmeye başlamıştı. Kafasına takılan soruları çekinmeden Salih’e soruyor, kendisini tatmin eden cevaplar alıyordu. Salih namazla ilgili konuları daha iyi öğrenmesin için Taha’ya bir ilmihal kitabı hediye etti. Taha, namazla ilgili tüm bilgisini köydeki hocadan öğrenmişti. Aklına takılan soruları sorabileceği kimse yoktu. Köyde cami hocasına soru sormaktan utanıyordu. Oysa şimdi Salih vardı. Kendisine rahatça sorularını sorabiliyordu. Sorularının çok olduğunu gören Salih, kendisine okuması için ilmihal kitabı vermişti. Taha, önce okul kitapları dışında değişik kitap okumamıştı. Salih’in kendisine verdiği kitabı kitaplarının arasına koydu. Akşam dersini bitirdikten sonra kitabı eline alıp okumaya başladı. Bildiklerinden daha çok bilgi vardı bu kitapta. Ama asıl önemlisi, bildiğini zannettiği birçok bilginin yanlış olduğunu görmüştü. Daha önce yaptığı bu yanlışlıkları nasıl telafi edeceğini yarın Salih’e sormak üzere kafasına yazdı. Kitabı gece geç vakitlere kadar okuyup bitirmişti. Farklı bir kitap okumak hoşuna gitmişti. Bundan böyle abdest ve namazlarını kitapta öğrendiği gibi şekilde uygulayacaktı.
Okulun ilk teneffüs zili ile dışarı çıkıp Salih’i aradı. Salih’i göremeyince sınıfına gitti. Salih’i başka bir öğrenciye bir şeyler anlatırken gördü. Taha’yı karşısında gören Salih, onu yanlarına davet etti. Taha çekingen bir şekilde yanlarındaki boş masaya oturdu. Salih’in öğrenciye anlattıklarını dinlemeye başladı. “Hayat bir imtihandır. Rabbimizin Kur’an’da belirtiği gibi ‘O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.”[1] Bu dünyada bizim için takdir edilen vakit sona erdikten sonra amellerimiz ile karşılaşacağımız ahiret hayatında her şey gün yüzüne çıkacak. İnsanoğlu yaptığı iyilik ve kötülüğün karşılığın görecek. “Kim zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu görür. Artık kim zerre ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse, onu görür.”[2] O gün tüm yaptıklarımız bize haber verilecek. Günahlarımızdan sorulacağız. O gün pişmanlıklar fayda vermeyecek. Keşkelerle başlayan sözcüklerin hiçbir anlamı olmayacak. Dünya hayatında daha fazla iyilik yapmadığımız için pişmanlık duyacağız. İşte o gün pişman olmamak için bugün elimizden geldiğince Rabbimizin razı olacağı bir hayat yaşamalıyız. Kulluğumuzu en güzel şekilde yerine getirerek Rabbimizin rızasını kazanmak için çalışmalıyız.” Salih’in sözleri karşısındakini etkilediği gibi Taha’yı da etkilemişti. Taha elindeki kitabı Salih’e uzatıp “Çok güzel bir kitap Allah razı olsun” dedi. Salih;
–Bitirdin mi? dedi.
–Evet.
–İnşallah faydalı olmuştur?
–Hem de nasıl. Bilmediklerimi öğrenmekle kalmadım. Bildiğim bazı şeylerin yanlış olduğunu da öğrendim.
Teneffüs bitiş zili çaldı. Taha, Salih’e teşekkür edip ayrılacağı sırada okul çıkışında camide buluşmak için sözleştiler. Öğle namazını kıldıktan sonra Salih yine etrafındaki öğrencilerle caminin bir köşesinde halka şeklinde halka kurup sohbet etti. Cami çıkışında Taha’yla birlikte abisinin evine kadar kendisine eşlik edip sohbet ettiler. Taha aklındaki soruları tek tek Salih’e sorup cevaplarını aldığı için memnundu. Salih o an için yanında bulunan başka bir kitabı okuması için Taha’ya verdi. Taha sevinerek kitabı alıp okul kitaplarının arasına koydu. Bunu gayri ihtiyari bir şekilde yapmıştı. Abisinin bu kitapları okuduğunu gördüğünde “Onları bırak kendi derslerine çalış” deyişini hissetmiş gibiydi. O yüzden kitabı akşam yatağında okumak için sakladı.
Derslerinin ardından eline aldığı kitabı bir sağa bir sola cevirdi. Kitabın ismi ilgisini çekmişti “Nur Dağındaki Çocuk” Belki de kitaba gösterdiği bu ilgi kendisinin de bir çocuk olmasından kaynaklanıyordu. Kitabı okumaya başlayınca kendisini kitaptaki çocuk ile özdeşleştirdi. Kitabın kahramanı bir çocuk olmasına rağmen İslam için elinden geleni yapıyordu. Afganistan’ da geçen bu mücadelede Ruslara karşı Cihad eden Müslümanların hikâyesini ilk kez duyuyordu. Kendisinin de içinde, Allah için bir şeyler yapma arzusu doğdu. Yarın bu konuyu Salih’e açıp kendisinden yardım isteyecekti.
Taha, okulda Salih’i görüp yanına gitti.
–Selamünaleyküm Salih abi.
–Aleykümusselam Taha. Nasılsın?
–İyiyim Allah razı olsun.
–Sen nasılsın?
–Allah’a hamd olsun iyiyim.
–Salih abi müsaaden varsa sana bir şey sormak istiyorum.
–Tabi buyur.
–Abi dün bana verdiğin kitabın bir kısmını okudum. Kitabı okuduğumda aklıma; “Neden ben de Allah için bir şeyler yapmıyorum?” diye bir soru takıldı. Ama ne yapabileceğimle ilgili hiçbir fikrim yok, belki sen bana yardımcı olabilirsin, diye düşündüm.
Salih, Taha’nın bu isteğine şaşırmıştı. Taha’yı okulların açılması ile tanımıştı. Henüz tanışalı birkaç ay olmuştu. Bu kısa süreye rağmen Taha’nın zeki ve dinine bağlı olduğunu anlamıştı. Ama bu kadar hızlı olmasını beklemiyordu. Yine de Taha’nın bu açık sözlülüğüne seviniyordu. Sorduğu soruya cevap olarak;
–Sen de sınıfındaki arkadaşlarından uygun gördüğün birilerine İslam’ı anlatabilirsin, dedi. Onların hidayetine vesile olabilirsin. Allah’a en güzel hizmetlerden biri de insanların hidayetine vesile olmaktır. İnsanların hidayetine vesile olamasak da Allah rızası için tebliğ görevimizi yerine getirmemiz gerekiyor. “Bu, Allah’ın hidayetidir; kullarından dilediğini bununla hidayete erdirir.”[3] Bize düşen sadece anlatmaktır. Anlatmaktan daha etkili yol ise anlattığımız şeyleri ilk olarak kendi hayatımızda yaşamaktır, uygulamaktır.
–Ama benim bilgim yok ki. Onlara ne anlatabilirim?
–Allah azze ve celle Âlim–i mutlaktır. O dilediğine ilminden verir. Bir hadiste mealen şöyle geçiyor “ilim İslam’ın hayatıdır, imanın direğidir. Bir ilim öğrenene Allah, eksiksiz mükâfat verir. İlim öğrenip de onunla amel eden kimseye Allah bilmediğini öğretir.”[4] Sen de okuduklarınla amel edersen, inanıyorum ki Rabbim sana da bilmediğin birçok şey öğretir.
–İnşaallah.
Salih, Taha’yı camiye davet etti. Akşam ve yatsı arasında arkadaşlar ile ders ve sohbet yapıldığını, eğer isterse katılabileceğini söyledi. Taha, abisinin izin vermeyeceğini düşündüğünden; “Akşamları abim dışarıya çıkmama izin vermiyor” diyerek özrünü belirti. Salih;
–Arkadaşlarımla ders çalışacağız desen, abin yine de izin vermez mi? diye sordu.
–Bilmem belki ders deyince izin verebilir.
–Bence denemekte fayda var.
–Kimle ders çalışacağımı sorsa ne diyeceğim?
–Benim adımı verirsin. Evimizi tarif edersin.
–Tamam, bu yolu deneyeyim o zaman.
Okul çıkışı Taha evde derslerini bitirdikten sonra, akşam arkadaşında ders çalışmak için abisinden izin istedi. Abisi böyle bir şey beklemediğinden önce temkinli davrandı. Daha sonra arkadaşının kim olduğunu sordu. Nerede oturduklarını da öğrenince gitmesine izin verdi.
Taha ayakkabısını giydiği gibi hızlı bir şekilde okulun yanındaki camiye gitti. Akşam namazına yetişememişti. Camiye girdiğinde çok şaşırmıştı. Kendi yaşıtlarından 15–20 kişi Salih’in etrafında halka şeklinde oturmuşlardı. Bazılarının elinde Kur’an, bazılarında ise Elifba vardı. Okudukları Kur’an ve Elifba sesleri birbirine karışıyordu. Kimin ne okuduğu tam olarak anlaşılmasa da hocaları onları anlıyorlardı. Taha, akşam namazını kılarken Salih kendisini görmüştü. Taha’nın gelişine sevinmişti. Namazın ardından Taha halkadakilere selam verip Salih’in yanına oturdu. Salih;
–Kur’an okumasını biliyor musun? diye sordu.
–Evet, köyde hemen hemen herkes Kur’an okumasını bilir.
–Güzel!
Taha, Salih’in ders vermesini seyrediyordu. Salih’in ve Camideki öğrencilerin Kur’an dersinin bitmesini bekledi. Kur’an dersinin ardından Peygamber Efendimiz aleyhissalatu vesselam’ın hayatını anlatan siyerden derse başlanıldı. Siyer dersini dinlerken daha önceden bunların bir kısmını duyduğunu, ama hiç okumadığını fark etti. Taha, can kulağıyla dersi dinliyordu. Ders halkasında bulunmak, içinde tarifini yapamadığı duyguların oluşmasına sebep olmuştu. Dersler yatsı namazına kadar devam etti. Kılınan yatsı namazının ardından herkes dağıldı. Salih, Taha’ya evine kadar eşlik edip onunla sohbet etti. Taha bugün yaşadıklarını gece iyice düşünme fırsatı buldu. Daha önce de köyde Cami hocası onu ve arkadaşlarını toplayıp bugün yaşadığı gibi dersler yapmıştı, ama o zaman o derslerden pek fazla bir şey anlamamıştı. Ya da bugün anladığı gibi anlamamıştı. Ve bu akşam Camide hissettiği duyguyu daha önce hissetmemişti. Bir değişimin eşiğinde olduğunu fark ediyordu ve kendisini bu değişikliğe hazırlamaya çalışıyordu.
Taha okulda ve zaman zaman cami derslerinde Salih’le olan yakınlaşmasını daha da ilerletmişti. Salih’in mensubu olduğunu öğrendiği Hizbullah Cemaatini benimseyip kendisinin de bu oluşumda yer alması gerektiğine inanıyordu. Salih’le tanıştıktan sonra hayatında birçok değişiklikler olmuştu. Artık hayata başka gözlerle bakmayı öğrenmişti. Diyarbakır’a sadece okumak için gelmişti. Ama şimdi başka hayalleri de vardı. Her şeyden daha önemlisi yaratılış amacını öğrenmişti. Bu amaca uygun yaşamak ve Rabbinin rızasını kazanmak onun önceliği olmuştu. Okulda arkadaşlarından ulaşabildiklerine İslam’ı anlatıyor, onların hidayetine vesile olmayı umuyordu. Okul kitaplarının yanı sıra Salih’ten aldığı kitapları da okuyup İslami bilgisini artırmanın yanı sıra yaşamının öğrendikleriyle paralel olmasına çalışıyordu.
Okul sezonu sona ermiş, derslerinde başarılı olmuştu. Abisi ve yengesi bu başarıdan dolayı kendisini kutlarken köydeki ailesi çocuklarını okutmakla ne kadar doğru bir karar verdiklerini anlayıp sevindiler. Ama Taha için bu başarıdan daha önemli bir şey vardı. En büyük başarının bu okul vesilesi ile tanıştığı İslami bir Cemaat olan Hizbullah Cemaatiydi. İslam’ı yaşadıkça ve İslami kitapları okudukça hayata bakış acısı değişmişti. Kıldığı namazlar bile değişmişti nerdeyse. Daha önceden aile ve arkadaşlarından gördüğü için kıldığı namazların Rabbi ile arasındaki bir bağ olduğunun farkına varmıştı.
Yaz tatilinde çalışmak yerine Salih’le birlikte cami çalışmalarına katılıyordu. Cami çevresinde ikamet eden aileler yaz aylarında çocuklarını Kur’an-ı Kerim öğrenmeleri için camiye gönderiyorlardı. Taha camiye gelen öğrencilere Kur’an-ı Kerim dersi verdiği gibi, onlara namazı öğretiyor ve Peygamber Efendimiz aleyhissalatu vesselam’ın hayatını anlatıp öğrencilerinin onu örnek alarak yetişmeleri için gayret ediyordu. Öğrendiklerini camiye gelenlerle paylaşması onun için de iyi oluyordu. İlmin paylaştıkça çoğalacağını biliyordu. Okuduğu kitaplarda öğrendiklerini cami öğrencilerine öğretirken kendisi de daha iyi öğreniyordu. Camiye gelen diğer öğrencilerin birçoğu okul arkadaşıydı. Yaz tatili boyunca Salih’le birlikte bazı cami öğrencileri ile özel dersler yaparak Hizbullah Cemaatinin yapısını, amacı ve gayesini daha yakından tanıma fırsatı bulmuştu. Bu derslerde Peygamber Efendimiz aleyhissalatu vesselam’ın hayatı ile ashabının hayatı daha derinlemesine incelenir onlardan dersler çıkarılırdı. Bu dersler vesilesiyle İslam sevgisi gönlüne nakşedilirdi adeta. İslam için zorluk çeken, sıkıntılara katlanan başta Peygamber Efendimiz aleyhissalatu vesselam ve ashabının hayatları ve mücadeleleri Taha’nın ruhundaki mücadeleyi de ortaya çıkarıyordu. Öğrendikleriyle birlikte gönlünde Cemaat sevgisi yerleşiyordu. Cemaat çatısı altında İslam’ı daha iyi öğrenmekle birlikte öğrendiklerini yaşama imkânı da bulmuştu. Rabbimizin Kur’an’da belirtiği gibi “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın ve ayrılığa düşmeyin! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın! Hani siz düşman idiniz, (Allah) kalplerinizin arasını birleştirdi ve O’nun sayesinde kardeşler oldunuz. Siz, bir ateş çukurunun kenarında idiniz de, sizi oradan kurtardı. Allah, size ayetlerini böyle açıklıyor, umulur ki hidayete\doğru yola erersiniz.”[5] Kendisi de bir zamanlar ateş çukurunun kenarında iken Rabbinin nimeti sayesinde Salih’le tanışmış ve Salih’in aracılığı ile Kur’an’a sımsıkı sarılması gerektiğini öğrenmişti. Artık hayatında “Kardeşlerim” dediği Cemaat mensupları vardı. Onlarla birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılıp “Şüphesiz Allah, kendi yolunda sanki kurşunla kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak savaşanları sever”[6] ayetinin vurguladığı gibi bu kardeşleri ile kenetlenmiş, onların yanında yerini almış, İslam’a hizmette elinden geleni yaparak Şeytan ve dostlarına karşı mücadele saflarına katılmıştı.
Henüz yeni katıldığı bu saflarda eksikliğinin farkındaydı. Okumak ve kendisini geliştirmek için var gücü ile çalışıyordu. Artık kendisinin bir Cemaat ferdi olduğunu biliyordu. Hizbullah Cemaati, kendisinden ve gösterdiği gayretten memnundu. Taha’yı kendi mensupları olarak görüyorlardı. Çalışma ve gayreti takdir ediliyordu. Zekâsının yanı sıra en büyük özelliği ise belki de ağzının sıkı oluşuydu. Henüz Cemaatin yapılanmasını sürdürdüğü bu dönemde ağzı sıkı olmak gerekiyordu. Bu özelliği ile Taha takdir topluyordu. Cemaat tarafından güvenilecekler arasındaki yerini a
[1] Mülk Süresi: 2
[2] Zilzal Süresi:7–8
[3] En’am Süresi: 88
[4] Camiu’s–Sağir:2758
[5] Al–i İmran: 103
[6] Saf süresi.4