Şehadet Yolu-10.Bölüm
10. BÖLÜM
Sait ile Cüneyt, birlikte kaldıkları süre içinde Cemaat çalışmalarında daha aktif olmaya başlamışlardı. Veysi Hoca haftada bir defa uğrayıp çalışmalarıyla ilgili bilgi alıyor yapacakları işleri verdikten sonra evden ayrılıyordu. Cüneyt, evden ayrıldığı için babası ilkin biraz kızsa da Cemaatin araya girmesiyle babası rahatlamıştı. “Madem Cemaat böyle istiyor başım üstüne” demişti. Böylelikle Cüneyt daha rahat bir çalışma alanı bulduğundan kalbi rahattı. Bazen eve uğrayıp annesini ve kardeşlerini görmeye gittiği zamanlar evden yiyecek bir şeylerle geliyordu. Ailesi ev arkadaşıyla birlikte yiyebilmeleri için her gün yemek yapmayı teklif ettiyse de Cüneyt bunu kabul etmedi. Her gün eve gelip yemek götürmek riskliydi. Bunun yerine haftada bir sefer uğrayıp ailesinin hazırladıklarıyla yetiniyordu.
Sait, hizmetin yoğunluğundan iş yerinden sürekli izin almak zorunda kalmıştı. Bu duruma daha fazla tahammül göstermeyen ustasının onu ciddi bir şekilde uyarmasının ardından durumunu Cemaate bildirmişti. Cemaat, işini bırakmasını ve bütün vaktini İslami hizmetlere vermesini istedi. Böylelikle Sait de rahatlamıştı. Bazen Cüneyt ile Sait, arkadaşları Taha’yı Veysi Hocadan soruyor, ne zaman geleceğiyle ilgili bilgi edinmek istiyorlardı. Ancak Veysi Hoca sorularını geçiştiriyor, net bir cevap vermiyordu. Taha’nın iyi olduğunu, işi bittiği zaman geri geleceğini söylüyordu.
Cüneyt, kendisine verilen bir görev için sabah erkenden evden çıktı. Takibini yaptığı şahsın son durumunu öğrenip Cemaate bildirecekti. Henüz şafağın yeni attığı bir vakitte evden çıktığından kahvaltı etme fırsatı bulamamıştı. Yolda bir şeyler yerim düşüncesiyle aceleyle evden çıkmıştı. Ama düşündüğü gibi olmamıştı. Yollar sesiz ve sakindi. Kuşların ötüşlerinden başka bir ses yoktu yollarda. Çoğu zaman erken vakitte yollara koyulduğu için kuşların ötüşlerini hep dinler onların zikrini anlamaya çalışırdı. Sabah yalnızlığı onlarla birlikte geçiriyordu. Bazen kuşların nağmelerine kendisini kaptırıp dalardı.
Bugün kuşların ötüşleri bir başka güzel geliyordu kulağına. İlerdeki koca çınar ağacının üzerinde bir daldan bir dala uçuşup duran kuşların oyunlarını biraz seyretti. Daha fazla bekleyemeyeceğini bildiğinden yoluna devam etti. Henüz yoldan geçen bir minibüs bile görmemişti. Gideceği yer yürümek için biraz uzak sayılırdı. Ama bunu kendine dert etmedi. Yoluna devam ediyordu.
Takibini yaptığı şahsın evinin önüne geldiği zaman, içinde nedenini bilmediği bir sıkıntı hissetti. Genellikle buna benzer sıkıntılar hissettiği zamanlarda ters giden bir şeyler oluyordu. Bu sefer ne olacak acaba, diye merak ediyordu. Kafasında bir sürü senaryolar bir biri ardında, canlanıyordu. Neyse ki beklediği şahsı gördü de bu düşüncelerinden kurtuldu. Şahsı takip etmeye başladı. Daha önce de takibini yaptığı için şahsın ne yapacağını bildiğinden bazen gözden kaybolup dikkat çekmemeye çalışıyordu. Şahsın gideceği yere kadar her şey yolundaydı. İşini bitirmişti. Eve dönmesi ve şahıs hakkında edindiği bilgiyi yazıp göndermesi gerekiyordu.
Cüneyt eve döndüğünde Sait’i kitap okurken buldu. Birlikte kahvaltı ettikten sonra Cüneyt boş olan odaya geçip yaptıkları çalışmaların raporunu yazdı. Akşam yatsıdan sonra raporları alıp evden çıktı. Bu tür durumlardan Sait de haberdar olurdu. Çünkü Sait’in hazırladığı raporları da Cüneyt götürdüğünden gideceği günü Sait’e söyler Sait’in o güne kadar raporlarını hazırlamasını isterdi.
Cüneyt hazırlanan raporları kamufle edip evden çıktı. Veysi Hocanın evinin yakınındaki bir sokağa girdiği anda karşısında sokağı tutan polisleri gördü. O anda geri dönmek istediyse de artık çok geçti. Ne yapacağını bilmediğinden yürümeye devam ediyordu. O an için yapabildiği tek şey bildiği ayetleri okumak oldu. Soğukkanlılığını korumak zorunda olduğunu biliyordu. Buna gayret edip polislerin üzerine doğru yürümeye devam etti. Polislere yaklaştığı sırada polislerden biri “Ellerini kaldır” diye bağırdı. Ellerini kaldıran Cüneyt hâlâ soğukkanlılığını koruyordu. Polislerin yanına geldiği zaman etrafını saran polislerin içinde buldu kendisini. Kimliğini isteyen polise kimliğini verdikten sonra, “Nerden gelip nereye gittiğini” soran polislere mantıklı cevaplar vermeye çalışıyordu. Elindeki poşete gözü takılan bir polis, poşette ne olduğunu sordu. İçinde elbise olduğunu söyledi. Ama polislerden biri Cüneyt’in elindeki poşeti alıp içine baktı. Gerçekten de elbise vardı poşette. Polis poşeti tam verecekti ki Cüneyt’in babasının Hizbullah mensubu olduğunun bilgisi gelince, polisler Cüneyt’i daha fazla sorgulamaya başladılar. Cüneyt’in evinden uzak bir yerde ne aradığını sorduklarında, Cüneyt o anda ne diyeceğini bilemedi. Çevrede akrabalarının evi de yoktu. Verebileceği tek cevap “Dolaşıyorum, yasak mı?” cevabı oldu. Bu cevap polisleri tatmin etmemişti. Çünkü burası dolaşılacak bir yer değildi. Cüneyt’in bu mıntıkada ne aradığını tekrar sordu polisin biri. Cüneyt aynı cevabı verdi. Polisler Cüneyt’in bir şeyler sakladığını düşündüklerinden onu gözaltına almaya karar verdiler.
Cüneyt’in ellerine kelepçeyi takıp onu polis otosuna bindirip kendi işlerini yapmaya devam ettiler. Akşamın ilerleyen saatlerinde işleri bitince ellerinde bu gecenin hasılatı olarak sadece Cüneyt vardı. Onu alıp emniyet götürdüler. Amirlerinden fırça yemeğe hazırlanmışlardı. Çünkü bu gece neredeyse elleri boş dönmüştüler emniyete. Amirleri kendilerinden en az beş kişi getirmelerini istediği halde bugün ellerinde sadece Cüneyt vardı. Cüneyt Hizbullahi bir babanın oğlu olarak belki kendisinden bir şey çıkar diye gözaltına alınmıştı. Eğer Cüneyt’ten bir şeyler öğrenebilirlerse belki amirleri kendilerine kızmayabilirdi. Bunun için Cüneyt’i bir an önce sorgulamak üzere kaydını yaptılar. Üzerindeki eşyalar ile poşetindeki elbiseyi emanete kaydedip onu bir hücreye koydular. İlk kez gözaltına alınan Cüneyt şaşkın, ve tedirgindi. Hâlâ aklında poşetteki dokümanları düşünüyordu. Yakalanmaması için dua ediyordu.
Girdiği hücre berbat kokuyordu. Dört metre kareye yakındı. Betondan yapılmış bir yükseltinin üzerinde yatağa benzer bir şey vardı. Üzerindeki battaniyenin kokusu Cüneyt’in midesini bulandırmıştı. Yerler betondu oturulacak tek yer bu yatağın üzeriydi. İlk başta oturmak istemese de yorgun düşen ayakları artık onu taşıyamayacağından istemeyerek de olsa yatağın üzerine oturmak zorunda kaldı. Kısa bir süre sonra hücre kokusuna ve tiksindiği yatağa alıştığından yatağa iyice yerleşmeye başladı.
Şimdi düşünmesi gereken şey taşıdığı notların güvenliğiydi. Polislerin dokümanları bulmamaları şimdilik sevindiriciydi. Kendisini, sadece babasının Cemaat mensubu almasından dolayı şüphe üzerine gözaltına aldıklarını duymuştu. Biraz soğukkanlı olması gerektiğinin farkındaydı. Kesinlikle dokümanlardan söz etmemeliydi. Hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi yapıp buradan alnının akıyla çıkmalıydı.
Sait’i düşündü birden. Bu akşam en geç on bire kadar gelmediği takdirde evi boşaltması gerekiyordu. Böyle anlaşmışlardı. Kendisini bekleyen Veysi Hocanın durumu da iyi değildi. Gelmediğini görünce, onun da mecburen evini boşaltması gerekecekti. Bütün bunların sebebi sadece Hizbullahi olabilme ihtimali üzerine yaşanıyordu.
Daha önce duyduğu işkence sahnelerini düşündü. Yakalanan Müslümanlara yaptıkları işkenceler ile sakat kalanlar bile olmuştu. Bunları düşününce içinde bir ürperti hissetti. Tüyleri diken diken oldu. Bunun sebebi korkudan değildi. Korktuğu şey işkenceler altında Cemaate ve Müslümanlara kendisi yüzünden bir zararın gelmesiydi. O anda Cemaat hakkında bildiği her şeyi unutmak istiyordu. Oysa şeytan ona vesvese veriyordu. Düşünmek istemediği halde aklından geçmeyenleri bile hatırlar olmuştu. Aklını daha sıradan şeylerle meşgul etmek için onları düşünmeye başladı. Bu işe yarar gibiydi. Ailesiyle yaşadıkları anılarını düşünmeye başladı. Bir an için kendisinin Cemaat mensubu olduğunu unutup sıradan biriymiş gibi davranmaya çalıştı. Oysa Cüneyt hiçbir zaman sıradan bir hayat yaşamamıştı. Küçüklüğünden beri evlerine gelip giden Cemaat mensuplarıyla birlikte olmaya başlamıştı. Daha sonra Cemaat çalışmaları içinde yer almış ve hayatını Cemaatin hizmetine vakfetmişti. Şimdi sıradan biri gibi olmanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyordu. Düşünceleriyle kendisini motive edip sorgu esnasında yanlış bir şey yapmamak için konuşacağı konuları düşünüp kendisine ifade hazırlıyordu.
Vakit nerdeyse gece olmuştu. Kaç saatten beri burada olduğu anlayamadı. Bu bekleyiş sayesinde Sait ile Veysi Hocanın evlerini boşalttıklarını umuyordu. Henüz gelip giden kimse yoktu. Koridorda sesi sonuna kadar açılmış olan Radyodan çalınan müzik yüzünden kafası ağrımaya başlamıştı. Bazen diğer hücrelerin kapısının açıldığını duyabiliyordu. Buradaki sorgulamanın sırayla yapıldığını düşündü bir an. Oysa Cüneyt sadece şüphe üzerine gözaltına alınmıştı. Gözaltında kendilerinden bilgi alması gereken daha önemli kişiler vardır diye düşündü. Onların sorgulamaları daha öncelikliydi. Polisler Cüneyt’in beklemesinden bir sakınca görmüyorlardı. Aslında bu da psikolojik bir işkenceydi.
Gecenin ilerleyen vakitlerinde Cüneyt’in hücre kapısı açıldı. Kapıyı açan polis; “Arkanı dön lan!” diyerek kapıda belirdi. Cüneyt arkasını dönünce elindeki göz bandıyla Cüneyt’in gözlerini bağlayıp onu sorgu odasına götürdü. Cüneyt’i bir sandalyeye oturttular. Cüneyt’in etrafını saran sorgucu polisler, Cüneyt’in neden gözaltına alındığını ellerindeki rapordan okuyorlardı. Bundan bir şey çıkmayacağını bildikleri halde şanslarını denemek zorundaydılar. Sorgucu polislerden bazıları oturmuş bazıları ise ayaktaydılar. Cüneyt gözleri bağlı bir şekilde etrafını saran polislerin kaç tane olduğunu anlamaya çalışıyordu. Gözleri kapalı olduğu için kendisini daha rahat hissediyordu. Böylelikle yanlış bir şey söylediğinde gözlerinden belli olmaz diye düşünüyordu.
Cüneyt’in karşısındaki sandalyede oturan iriyarı olanı;
-Adın ne? Dedi.
-Cüneyt!
-Neden seni yakaladılar biliyor musun?
-Akşam evimden uzak bir yerde bulunduğum için beni yakaladılar.
Cüneyt’in bunu bu şekilde dile getirmesini beklemeyen polislerden biri;
-Peki, ne işin vardı senin orda? diye sordu.
-Babamla kavga ettiğim için kafam bozuktu, ben de rastgele dolaşıyordum.
-Babanla niçin kavga ettin?
-Benim sürekli dükkânda kalmamı istiyor. Ben de bazen arkadaşlarımla takılmak istiyorum. Bana izin vermeyince, ben de onu dinlemiyorum. Bu yüzden sürekli kavga ediyoruz.
Cüneyt bunları düşünmemişti. Sadece gelişi güzel bir şekilde konuşuyordu. Bunların hiçbirinin doğru olmadığını biliyordu. Ama bunu polisler bilemezdi. Cüneyt’in arkasında durun kısa boylu şişman olan polis;
-Arkadaşların kimlerdir? diye sordu.
-Okuldan ve mahalleden arkadaşlar işte.
-Baban neden izin vermiyor? diye soran polis Cüneyt’in karşısında oturandı.
-Babam onlarla arkadaşlık yapmamı istemiyor. Onlar gibi benim de soytarı olacağımı söylüyor. Bu yüzden izin vermiyor. Top oynama yerine Camiye gitmemi istiyor.
-Sen neden Camiye gitmiyorsun?
-Bir ara babam çok ısrar ettiği için bizim evin yanındaki Camiye gittim. Ama hoşuma gitmediği için bıraktım.
-Oğlum insan camiden sıkılır mı? Sen nasıl Müslümansın? diyen yine Cüneyt’in arkasında duran kısa boylu ve şişman polisti.
Cüneyt bir suçlu gibi başını önüne eğdi. Bu soruya cevap vermemek en iyisi diye düşündü.
Polisin vardığı kanaat Cüneyt’in babasının dediğini yapmayan asi bir genç olduğuydu. Her ne kadar babası Cemaat mensubu olsa da Cüneyt babasının görüşlerini benimsemediği için onunla sorun yaşıyordu.
Polislerin zaten bu sorgudan bir beklentileri olmadıkları için Cüneyt’i hücresine geri götürdüler. Çünkü sırada bekleyen niceleri vardı. Zamanlarını Cüneyt’in babasıyla ilgili sorunları dinleyerek geçiremeyeceklerini düşünüyorlardı. Bir an önce gözaltına alınan diğerleriyle ilgilenip onlardan amirlerinin hoşlanacağı bilgiler edinmek, onlar için daha önemliydi.
Cüneyt, gözü kapalı olarak hücresine getirildikten sonra, gözlerini açan polis tarafından hakaretlere uğrayarak hücresine atıldı. Polislerin gözaltındakilerle normal konuşması diye bir şey yoktu. Gözaltındakileri sorguya getirip götürünler bile hakaret ve küfür etmeden konuşamazdı. Bunu öyle bir yüzsüzlükle yapıyorlardı ki sanki normal konuşma şekli buymuş gibi davranıyorlardı.
Cüneyt, henüz ne olduğunu anlamamıştı. İşkence görmeden hücresine geri gelmesi iyi mi yoksa kötü müydü? Bunu bilmiyordu. Sorgu esnasında konuştuklarını düşündü. Yanlış giden bir şeyin olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Ama ters bir şey görmemişti. Bir an umutlanıp kendisinin serbest bırakılacağını düşündü. Bunu düşününce yüzünde bir tebessüm oluştu. Daha sonra bunun pek mümkün olmayacağını, çünkü yakalanan Müslümanların gördükleri işkencelerden sonra tutuklanıp Cezaevine gönderildiğini biliyordu.
Bir dahki sorguyu bekleyecekti anlaşılan. Kendisini o pis olan yatağa bıraktı. Hayallerle gözlerini kapatıp güzel şeyler düşünmeye çalıştı.
Cüneyt’in belirlenen saatte eve gelmemesi üzerine Sait evi boşaltıp evdeki dokümanlarla birlikte güvenli olduğunu tahmin ettiği başka bir Cemaat mensubunun evine gitti. Durumdan Cemaati haberdar etmek için Veysi Hocanın evine gitmeye karar verdi. Veysi Hocanın da yakalanmış olabileceğini varsayarak dikkatli hareket etmesi gerektiğini biliyordu. Veysi Hocanın evinin bulunduğu yere geldiğinde etrafına iyice baktı. Ortalıkta şüpheli bir şey görünmüyordu. Veysi Hocanın evinin lambaları kapalıydı. Sait eve uğramadan oradan ayrıldı. Bildiği birkaç Cemaat mensubunun evi vardı. Onlara uğrayıp Cüneyt’in durumunu Cemaate bildirecekti.
Veysi Hoca Cüneyt’in belirlenen saatte gelmemesi üzerine evini boşaltıp güvenli bir yere gitmişti. Daha sonra birisini görevlendirip Cüneyt ile Sait’in oturdukları yerde şüpheli bir şey olup olmadığını araştırmasını istemişti. Veysi Hocanın görevlendirdiği kişi kendisinden istenileni yapıp Veysi Hocaya şüpheli hiçbir şeyle karşılaşmadığını, ortalığın sessiz olduğunu, polis tarafından herhangi bir eve baskın yapılmadığını söyleyince Veysi Hoca biraz olsun rahatlamıştı. Ama Cüneyt’in neden geç kaldığını bilmiyordu. Bunu öğrenebilmesinin tek yolu bir an önce Sait’e ulaşmaktan geçiyordu. Peki, ama Sait’i şimdi nerede bulacaktı. Acaba evde midir? Diye düşünüyordu. Bunu öğrenmenin tek yolu gidip bakmaktı.
Veysi Hoca, kaldığı evin sahibinden müsaade isteyip evden ayrıldı. Sait ile Cüneyt’in kaldığı eve gelip çok dikkatli bir şekilde kapıyı çaldı. Her an polis çıkabilir, diye de kaçmaya hazırlanmıştı. Ama kapıyı açan olmamıştı. Birkaç defa daha kapıyı çaldıktan sonra kalbine kötü şeyler gelmeye başladı. Bir an önce ne olduğunu öğrenmesi gerekirdi. Bir yandan Sait ile Cüneyt’i merak ediyordu öte yandan da her ihtimale karşı tedbirli olmalıydı. Eğer Sait ile Cüneyt’in başına kötü bir şey gelmişse, bunu bin an önce Cemaate bildirmesi gerekirdi.
Sait, bildiği Cemaat evlerinden birine uğramak için yola koyuldu. Durumu bildirmek için gittiği evde, ev sahibinin kendisini görmesiyle şaşırması bir oldu. Sait, ev sahibinin neden şaşırdığını anlamadan, ev sahibi;
–Veysi Hoca da sizi arıyordu. Sizin başınıza bir şey gelmiş olabileceğinden endişe ettiği için sizin eve gitti, deyip Sait’i içeri aldı.
Sait, Veysi Hocanın durumunun iyi olduğunu öğrendiği için seviniyordu. Ama ya Cüneyt! Ona ne olmuştu. Cüneyt nerede, diye kendi kendine soruyordu.
Veysi Hoca endişeli bir şekilde kaldığı eve geldiğinde yüzünden düşen bin parçaydı. Kapı çalası yoktu. Arkadaşlarının durumunun belirsizliği Veysi Hocanın moralini bozmuştu. Sait ile Cüneyt’ten kendisi sorumluydu. Onların başlarına kötü bir şey geldiğini düşündüğünden, kendisini sorumlu tutuyordu. Veysi Hoca da çok iyi biliyordu ki Cüneyt çok önemli bir mazereti olmadan asla randevusunu aksatmazdı. Bunu bütün Cemaat mensupları çok iyi bilirlerdi. Umutsuzca kapıyı çaldı. Kapıyı açan ev sahibi, güler yüzle Veysi Hocayı karşıladı. Veysi Hocayı Sait’in bulunduğu odaya aldığında, Sait’i karşısında görünce nasıl bir tepki vereceğini görmek istediğinden, girişte bir şey demeden onu odaya aldı. Veysi Hoca odaya girdiğinde karşında Sait’i görünce öyle bir sevindi ki, Sait’i yıllardır görmemiş gibi ona sarıldı. Sait için de durum pek farklı değildi. İkisinin birbirlerine sarılışlarına oda kapısında bekleyen ev sahibi şahit olmuştu. Bunun nasıl bir his olduğunu biliyordu. Bu anı yaşamak istediğinden, Veysi Hocaya hiçbir şey demeden onu Sait’in bulunduğu odaya almıştı.
Veysi Hoca olanlarla ilgili Sait’in anlattıklarını dinleyince, Cüneyt’in başına kötü bir şey geldiğinden neredeyse emin oldu. Veysi Hoca Sait’i sabah erkenden Cüneyt’in babasının iş yerine gönderdi. Cüneyt eğer yakalanmışsa, babası bunu Cemaate bildirirdi. Sait, sabah Cüneyt’in babasının dükkânına uğradı. Babası yeni dükkânı açmış ortalığı toparlıyordu. Sait selam verdiğinde, babası bu genci bir yerlerden tanıdığını hissetti, ama çıkaramadı. Sait;
–Cüneyt yok mu amca? diye sorunca babası bir an için endişelendi.
–Hayırdır ne diye soruyorsun Cüneyt’i? dedi.
–Kendisini görmem gerek, onunla işim var.
Babası hâlâ şüphelendiğinden;
–Cüneyt burada yok deyip Sait’i göndermeye çalışıyordu.
Sait, Cüneyt’in babasından bu şekilde bir şey öğrenemeyeceğini anladığından bu sefer daha ciddi olarak;
–Amca beni Cemaat gönderdi. Cüneyt dün eve geldi mi? Ya da ondan bir haber aldınız mı? deyince, babası şaşkınlık ve endişeyi birlikte yaşadı. Cemaat ne diye şimdi oğlunu soruyordu ki? Oğlunun Cemaat çalışmaları için evden ayrıldığını Cemaat biliyordu. Buna rağmen ne diye gelip burada olup olmadığını soruyorlardı. Demek kötü bir şey olmuştu oğluna. Yoksa Cemaat durduk yere gelip sormazdı. Babası daha sakin olarak;
–Cüneyt eve hiç uğramadı. Hayırdır! İnşallah kötü bir şey yoktur, deyip endişesini dile getirdi.
Sait, Veysi Hocanın kendisine söylediklerini babasına anlattı:
–Amca, Cüneyt’in başına ne geldiğini biz de bilmiyoruz. Cemaat, Cüneyt’in yakalanmış olabileceğini düşünüyor. Şayet bu doğruysa polisler er ya da geç sizin eve baskın yapabilirler. Siz de tedbirinizi alın. Bir şey öğrenirseniz, bunu Cemaate bildirin.
Bu sözler üzerine Cüneyt’in babasının ayaklarının bağları çözüldü. Oğlu hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyordu, ama bu genç ona daha fazla şey söylememek için direniyordu. Babasının tüm ısrarlarına rağmen Sait kendisine denilenden daha fazlasını söylemeden oradan ayrıldı.
Sait, Veysi Hocaya Cüneyt’in babasıyla aralarındaki diyaloğu anlattı. Veysi Hoca dünden beri kendisinden haber alamadıkları Cüneyt’in yakalanmış olma ihtimali üzerine durumu Cemaate bildirdi. Cemaatten gelen cevapta, Cüneyt’in durumu belli olana kadar kaldıkları evde kalmaya devam etmeleri isteniyordu. Cüneyt’ten bir haber alana kadar Sait’de Veysi Hocayla birlikte kalacak, eve gitmeyecekti.
Cüneyt, hücresinde arkadaşlarını düşünürken, arkadaşları da aynı şekilde kendisinden haber alamadıkları için endişeliydiler. Cüneyt’in en büyük korkusu, poşetinde kamufle ettiği dokümanların bulunmasıydı. Şu ana kadar henüz kendisine bu dokümanlarla ilgili olarak bir şey sormadıklarına göre demek onlardan haberleri yok, diye de kendisini teselli ediyordu. Bu akşam ki sorguda belki de sorarlar, diye bir an için korktu. Eğer taşıdığı dokümanlar yakalansa, onları kime götürdüğünü öğrenmek isterlerdi. Bu yüzden hiç akşam olmasını istemiyordu. İstediği tek şey, arkadaşlarının kendisinden haberdar olmasıydı. Cemaat, kendisinin durumunu bilse, belki daha rahat ederdi. Ama şu anda Cemaate haber gönderecek bir imkânı yoktu. Yapabileceği en iyi şey, dua etmekti. Dualarla Allah’a yalvarıp yakardı. Öyle ki gözyaşları kendisine eşlik etmeye başlamıştı. İçten içe Allah’a dua ederken Cemaatin kendi durumundan haberdar olmasını isteyip Allah’tan yardım ve Sabır diliyordu.
Gece vaktiydi neredeyse. Koridorda her zamanki gibi sesi sonuna kadar açık olan radyodan yükselen müzik sesinden başka sesler de duyar olmuştu. Bazen bağırma ve acılar içinde yankılanan feryatları daha iyi duyabiliyordu. İşkence görenin kim olduğunun o an için hiçbir önemi yoktu. İşkence görene dua ediyordu. Belki de bu akşam aynı işkenceleri kendisi de görecekti. Allah’a dayanıp O’na sığındı. Beklemenin bu kadar zor olduğu bir anın var olup olmadığını merak etti. Koridorda sesler geldikçe yüreğinde bir şeyler hissediyordu. Koridordaki ayak sesleri onun bulunduğu hücreyi geçtiklerinde derin bir nefes alıyordu. Bulunduğu yerde tam olarak kaç hücre olduğunu bilmiyordu. İhtiyacı için hücresinden çıktığı zamanlar diğer hücrelerin de kapılarının açıldığını fark ediyordu, ama tam olarak kaç hücrenin var olduğunu anlayamıyordu. Tuvalet ihtiyacı için hücresinden çıkarıldığı anlarda, koridorda ve lavaboda kimseyle karşılaşmaması için her hücrenin kapısı sırayla açılıyordu.
Vakit geçtikçe kendisinin bugünlük sırasını savdığını anladığı için burukda olsa bir sevinç yaşıyordu. Dışardan gelen ezan sesleriyle sabah vaktinin girdiğini anladı. Bu vakte kadar endişeli bir şekilde beklemişti. Sabah namazını kılmak için teyemmüm aldı. Namazın ardından gözyaşlarıyla birlikte Allah’a dua edip durdu. Yorgunluktan gözleri kapanıyordu. Yatağın üzerine uzandı.
Koridorda gelen seslerle uyandığında nelerin olduğunu merak edip kulağını kapıya dayadı. Gürültüden başka bir şey duymuyordu. Koridordaki hareketliliğini sebebini anlayamadı. Tekrar yerine uzandı. Vakti merak ediyordu. Acaba saat kaçtı? Saati merak ettiği zaman koridordaki radyonun haber saatlerine kulak verirdi. Kaç haberi olduğunu söylediği zaman vaktin farkına varırdı.
Vücudundaki rahatlığa bakılırsa iyi yatmış olmalıydı. Bugün kendisini daha iyi hissetmesini uykuya bağladı. Yorgunluk ve düşünceden dolayı iki gündür yatmamıştı. Şimdi daha iyiydi. Bazı şeyleri daha iyi düşünebiliyordu. Üzerindeki sabırsızlığı da atmış sayılırdı. Artık ilk günkü gibi sabırsız değildi. Yatağına uzanıp gözlerini tavana dikerek hayallere daldı. Ailesini düşündü. Annesinin haberi olmuşsa eğer kesin yıkılırdı. Annesine dua etti. Allah’tan annesinin gönlüne genişlik ve sabır diledi. Belki buradan çıksa bile cezaevine girecek ve bir daha annesine rahat bir şekilde sarılamayacaktı. Annesinin zor zamanlarda kendisine nasıl da destek olduğunu hatırlayınca üzüldü. İçini kaplayan bir keder sardı kendisini. Şimdi en çok onu düşünüyordu.
Bugün vaktin nasıl geçtiğini anlamadan akşam vardiyasının ayak sesleri koridoru doldurdu. Bugün üçüncü gündü. Ve ilk günden sonra kendisini sorguya götürmemelerini iyiye yordu. Bundan sonra daha rahat davranabilirdi.
Vardiya değişikliğinin ardından Cüneyt’in hücre kapısı açıldı. Farklı bir ses “Arkanı dön lan! dedi. Cüneyt denileni yapıp arkasını döndü. Gözleri siyah göz bandıyla iyice bağlandıktan sonra tekrar sorgu odasına götürülüp sandalyeye oturtuldu. Bu seferkilerin farklı sorgucular olduğunu seslerinden anlamıştı. Etrafını saranların ağız kokularından içkili oldukları anlaşılıyordu. Leş gibi alkol kokuyorlardı.
-Kaç günden beri buradasın? diye soran polise;
-Bugünle beraber üç gün! diye cevap verdi.
-Baban Hizbullahçı mı lan senin?
Cüneyt bu soruya nasıl bir cevap vereceğini düşünürken solundaki bir ses;
-Sen Hizbullahçı mısın? diye sordu.
-Hayır, ben Hizbullahi değilim.
Cüneyt o anda kendisinin Hizbullahi olduğunu haykırmak istiyordu. Ama şu anda burası onun yeri değildi. Yapacağı bir hata onun bir daha Cemaat çalışmalarına girmesine engel olabilirdi. Susmak onun için daha iyiydi. Sağ tarafındaki polis
-Oğlum bak bu sefer seni bırakıyoruz. Bir daha buralara gelirsen, o zaman bu kadar kolay kurtulamayacağını bil.
Cüneyt bir ara duyduklarına inanamadı. Serbest kalacağını hiç beklemiyordu.
Cüneyt’in karşında oturan polis arkadaşlarına hitaben;
-Götürün bunu bir daha gözüm görmesi, deyince, Cüneyt’in koluna giren iki kişi onu hemen kaldırıp odadan çıkardılar. Girişte eşyalarını bıraktığı emanet masanın bulunduğu yere gelip çıkış işlemlerini yapıp emanette bıraktığı eşyalarını aldıktan sonra onu binanın dışını çıkarıp serbest bıraktılar.
Cüneyt serbest kaldıktan sonra yaptığı ilk şey güvende olduğunu anladığı an poşetindeki dokümanlara baktı. Onları yerinde görünce sevindi. Bir an önce vakit kaybetmeden Sait’le kaldıkları eve gitmek istiyordu, ama takip edilmekten endişe ettiği için bundan vazgeçti. En iyi şeyin eve gitmek olduğunu düşündü.
Eve geldiğinde vakit geç olmuştu. Kapıyı çaldığında kapıyı açan babası oğlunu karşısında görünce gözyaşlarına hâkim olamadı. Oğluna sıkıca sarılıp; “Hoş geldin! dedi. Cüneyt’in yakalandığını Sait’in gelişinden sonra anlamıştı. Polisin eve baskın yapma ihtimaline karşı eşine durumu anlatmış, evde olmadıkları zaman gelme ihtimaline karşı tedbirli olmasını istemişti. Annesi oğlunun yakalandığını öğrendikten sonra krizler geçirmiş geçen süre zarfında yemeden içmeden kesilmişti. Sürekli dua ve zikirle Allah’a yalvarıyordu. Evde huzur kalmadığı gibi neşesini de kaybetmişti. Cüneyt’in yakalanmasının ardından ev adeta matem yerine dönmüştü.
Cüneyt, babasıyla hasret giderdikten sonra annesinin bulunduğu odaya girdi. Ciğerparesini bir anda karşısında gören annesi gözlerine inanamıyordu. Gözyaşları sanki bu anı bekliyorlarmış gibi boşalmaya başladı. Kalkıp oğluna koştu, onu sıkıca sarıp öpüp koklamaya başladı. Ona hasretle geçen üç gün değil de sanki üç asırmış gibi davranıyordu. Evdeki kardeşleri ve ablaları annesinden geri kalmıyorlardı. Ev bir anda matem havasından çıkıp bayram yerine dönmüştü. Herkes sevinçliydi. Cüneyt’in gelişiyle yüzlerdeki hüzün sevince dönmüştü.
Ailesiyle hasret giderdikten sonra gözaltında geçirdiği üç günü ailesiyle paylaştı. Ailesi için ne kadar zor günler olmuşsa da Cüneyt için de aynı zorlukta geçmişti. Babası bir ara;
–Senin yakalanmış olabileceğini söyleyen biri dükkâna gelip haber verdi. “Eğer ondan bir haber alırsanız Cemaate haber verin” diye bizi uyarmıştı dedi.
Cüneyt, babasının dükkânına uğrayanın Sait olabileceğini düşündüğünden babasına Sait’i tarif etti. Babası, aynı tarif ettiği gibi biri olduğunu söyleyince, Cüneyt yanılmadığını anladı. Zaten ondan haberdar olabilecek iki kişi vardı. Sait ile Veysi Hoca. Onlarla birlikte çalıştığından, onların dışında kimse Cüneyt’in ne yaptığını ve nerede olduğu bilmiyordu.
Cüneyt, vakit geç olmasına rağmen, kardeşini tanıdığı birkaç Cemaat mensubunun evine gönderip kendisinin serbest bırakıldığını, durumunun iyi olduğunu ve şu anda evde bulunduğunu haber vermesini istedi. Kardeşini kapıda uğurlarken de dikkatli olmasını ve şüphelendiği bir şey olursa hemen geri dönmesini istedi. Kardeşi, kendisine söylenenleri iyice anladıktan sonra evden çıktı. Abisinin kendisine tarif ettiği evlere gidip kendisine söylenenleri onlara iletip Cemaate bildirmelerini istedi.
Sabah erken saatlerde evin kapısı çalınınca, evdekiler bir an için endişelendiler. Babası kapıyı açtığında, karşısında dükkânına gelen genci görünce, derin bir nefes aldı.
–Selamun aleyküm Hacı amca. Kusura bakmayın sabahın bu vaktinde rahatsız ettiğim için hakkınızı helal edin. Cüneyt evde mi acaba? dedi Sait. Babası rahatlamıştı. Ve de seviniyordu. Cemaatin işleyişine her zaman hayran kalmıştı. Bazen öyle çabuk hareket ederlerdi ki bunu nasıl yaptıklarını anlayamıyordu. Sait’i içeri davet ettiyse de, Sait içeri girmedi. Sadece Cüneyt’i görmek istediğini söyleyince, babası gidip oğlunu çağırdı. Bu arada gelenin Cüneyt’in arkadaşı olduğunu öğrenen aile de rahat bir nefes aldı. Cüneyt kapıya geldiğinde, karşısında Sait’i gördüğünde öyle bir sevindi ki Sait’e sarılıp onu kucakladığında kendisini daha da rahatlamış hissetti. Sait’de aynı duygularla arkadaşına sarılınca, aralarındaki muhabbet babasının gözünden kaçmamıştı. Cüneyt, Sait’i içeri davet ettiyse de, Sait içeri girmedi. Veysi Hocanın merak içinde kendisini beklediğini söyledi. Cüneyt durumu anladığından ısrar etmedi. Ayaküstü biraz konuştuktan sonra Sait müsaade isteyip evden ayrıldı.
Sait, Veysi Hocayla geçici olarak kaldığı eve geri geldiğinde, Veysi Hocaya Cüneyt’in durumunu anlattı. İyi olduğunu, polislerin kendisine babasının Cemaat mensubu olmasından dolayı gözaltına aldıklarını, yanındaki dokümanların güvende olduğunu söyleyince, Veysi Hoca rahatlayıp Allah’a şükür secdesi yaptı.
Dün Cüneyt’in durumunu haber veren kardeşinin gittiği yerler, kendilerini iletilen bu haberi vakit kaybetmeden ilgili yerlere ulaştırmışlardı. Gecenin bir yarısında bu haber Veysi Hocanın kaldığı ev sahibine geldiğinde, Veysi Hoca günün ilk ışıklarıyla Sait’i Cüneyt’i görmesi ve durumunu birinci ağızdan öğrenmesi için göndermişti. Cüneyt’in haberini aldıkları andan itibaren Veysi Hoca ile Sait yerlerinde duramamış, geceyi Cüneyt’i düşünmekle geçirmişlerdi. Sait, öğle vaktinde Cüneyt’in kendi kaldıkları eve gelmesini söylemişti.
Öğle vakti Sait’le Veysi Hoca Cüneyt’le buluşmak için eve gittiler. Cüneyt’in gelişiyle birlikte birbirlerine doyasıyla sarılıp hasret giderdiler. Cüneyt başına gelenleri en ince ayrıntısına kadar Veysi Hocaya anlattı. Veysi Hoca ondan anlattıklarını yazmasını istedi. Cemaatin bu durumdan haberdar olması gerekiyordu. Bundan böyle Cüneyt’in ne yapacağını ancak Cemaatten gelen karar belirleyecekti. Cemaatten bir cevap gelene kadar Cüneyt’in evden mümkün olduğunca çıkmamasını istedi Veysi Hoca. Cüneyt başından geçenleri en ince ayrıntısına kadar yazdıktan sonra Veysi Hocaya verdi. Veysi Hoca arkadaşlarına veda edip evden ayrıldı.