Şehadet Yolu-19.Bölüm
19.BÖLÜM
Sait ile Cüneyt, Taha’nın durumundan henüz haber alamadıkları için endişe içindeydiler. Duadan başka ellerinden bir şey gelmemesine üzülüyorlardı. Cemaat, Taha’dan bir haber alıncaya kadar eve gitmelerini istemiyordu. Onları rahat edecekleri başka bir öğrenci evine yerleştirmişlerdi. Çalışmalarına kaldıkları yerden devam ediyorlardı. Sadece daha dikkatli olmalarını istemiştiler.
Sait ile Cüneyt, her ne kadar Taha için üzülseler de yapmaları gereken çalışmalarını aksatamazlardı. Cemaat içinde çalışma arkadaşını kaybetmek her zaman için mümkündü. Tüm olumsuzluklara rağmen çalışmalara devam ediliyordu. Taha’nın veya Taha gibi Cemaat fertlerinin her zaman başlarına gelebilecek olan bir şeydi zindan ve şehadet. Cemaat fertleri şehadete adeta âşıktılar. Şehadet için bir yarıştaydılar. Kimi fertler şehadet şerbetini içip Rablerinin huzuruna varmışlardı.
Sait ile Cüneyt kaldıkları yerde sıkıntı içinde olsalar da, yine de hallerine şükrediyorlardı. Taha’nın durumunu düşününce, kendilerinin hâlâ sıcak bir yatakta yatıyor olmaları bile aslında bir nimetti. Kaldı ki onlar özgürdüler. Cemaat çalışmalarına kaldıkları yerden devam ediyorlardı. Bazen Sait ile Cüneyt birlikte Veysi Hocanın evine gidiyorlardı. Veysi Hocadan Taha’yla ilgili bir şeyler öğrenme hevesiyle gittikleri her seferinde hayal kırklığı yaşıyorlardı.
Taha’nın gözaltındaki sekizinci günü bitmişti. Bu süre zarfında Taha’nın bildiği hiçbir eve baskın yapılmadığını görmüşlerdi. Bu da Taha’nın konuşmadığını gösteriyordu. Ama bundan tam olarak emin olabilmek için Taha’nın serbest bırakılması ya da cezaevine girmesi gerekiyordu.
Veysi Hoca, Taha’nın üzerinde yakalanan silahtan dolayı bırakılacağını düşünmüyordu. Ama yine de Rabbinden umut kesmiyordu. Bunu açıkça Sait ile Cüneyt’e söylemese de onlar da bunun farkındaydılar. Sadece bunun gerçek olmasından korkuyorlardı. Taha’yla birlikte tekrar çalışabilmeyi çok istiyorlardı. Beraber çalıştıkları süre içinde iyi anlaşmış ve kaynaşmışlardı. Aralarında gelişmiş olan kardeşlik bağı sayesinde birbirlerini daha çok sever olmuşlardı. Şimdi ayrılık acısıyla yanıyorlardı. Bu ayrılık normal bir ayrılık oysaydı, belki buna tahammül edebilirlerdi. Ama Taha’nın durumuna üzüldükleri için bir türlü kendilerini tam olarak çalışmalarına veremiyorlardı. Akılları sürekli Taha’daydı. Yine de bazen çalışmalarını aksattıklarında Veysi Hoca durumu Cemaate yazıp onların mazeretlerini bildiriyordu.
Cüneyt, yaptıkları çalışmalarını rapor haline getirdikten sonra Veysi Hocaya verdi. Veysi Hoca, Cemaatin emriyle Cüneyt’e yeni bir görev verdi. Cüneyt sanki beklediği bir şeymiş gibi Veysi Hocadan aldığı yeni görevi için seviniyordu.
Cüneyt, Sait’le kaldıkları yere geldiğinde yüzü gülüyordu. Aslında bu durum o kadar abartılacak bir durum değildi. Daha önce de buna benzer görevler almıştı. Ama şimdiki görevi ona kendisine farklı duygular hissettirmişti.
Cüneyt, yapması gereken bu önemli takip için sabah erken evden ayrılacakken Sait’in yanına gitti. Sait hâlâ uyuyordu. Aslında Sait’i uyandırmak istemiyordu. Ama içinde bir ses Sait’le vedalaşması gerektiğini fısıldıyordu. Bunun sebebini kendisi de bilmiyordu. Dün Veysi Hoca kendisine bu görevi verdiğinde farklı duygular yaşamasına da bir anlam verememişti. Sadece kendisini daha huzurlu hissediyordu.
Sait’i uyandırmaya karar verdi. Sait, sabahın erken saatlerinde kendisini uyandıran Cüneyt’i yanı başında görünce meraklı bakışlarla ona baktı. “Ben çıkıyorum. Öğleden sonra ancak gelirim” dedi. Bu durum yapılması gereken bir şeydi. Ama Cüneyt; “Kalk sana bir sarılayım” dediğinde, Sait gerçekten de şaşırmıştı. Nereye gittiğini tahmin etmese kesin şehadet operasyonuna gidiyor zannedebilirdi.
Cüneyt’in ısrarlarıyla kalktı. Cüneyt ona sıkı sıkı sarılıp onunla helalleşti. Birbirlerine haklarını helal ettikten sonra Cüneyt aynı duygularla evden ayrıldı.
Sait tekrar yatağına uzandı. Ama uykusu kaçmıştı. Cüneyt’in yaptığına bir anlam verememişti. Yatmaya çalıştıysa da uykusu düşünceleri yüzünden kaçmıştı. Yine de yatağında bir sağa bir sola kıvranıp vakit öldürdü. Sabah olmuştu. Canı nedense bugün hiçbir şey yapmak istemiyordu. Cüneyt’in ardından kendisini saran bir can sıkıntısını yaşıyordu. Bunu uykusunun bozulmasına bağlıyordu.
Cüneyt evden çıktığı zaman sanki bir daha buraya dönmeyeceğini biliyor gibi arkasından binaya bakıp orada bıraktığı arkadaşı ve kardeşi yerine koyduğu Sait’i düşündü. Gözleri doldu. Ortada hiçbir sebep yokken bunun nereden çıktığını merak ediyordu. Daha önce de sabah erkenden evden çıktığı zamanlar olmuştu. Hiç birisinde şimdi hissettiği gibi hissetmemişti.
Takibini yapıp eve dönmek üzere yola çıktığında saatler öğle vaktini gösteriyordu. Sabah evden çıktığı zaman boş olan sokak ve caddeler şimdi insanlarla kaynıyordu. Eve uğramadan anne ve babasını görmek geliyordu içinden. Bir ara takip edildiğini düşündü. Arkasına dönüp baktığında şüpheli kimseyi görmemişti. Kalabalıkta takip edilip edilmediğini pek anlamayacağını bildiğinden bir an önce daha tenha yerlerden gitmeye karar verdi. Böylece takip edilip edilmediğini anlayabilecekti.
Ana caddeden saparak sokaklara daldı. Arkasında iki kişinin aynı şekilde sokağa girmesiyle gerçekten de takip edildiğini anladı. İki kişiden biri onun okul arkadaşı sayılırdı. Aynı sınıfta olmalarına rağmen arkadaşı PKK’ya takıldığından aralarında bir dostluktan söz etmek mümkün değildi. Cüneyt, takip edilmesinin hiçde hayra alamet olmadığını sezmişti. Şu anda yapabileceği hiçbir şey yoktu.
Cüneyt’in ardındakiler Cüneyt’in kendilerini fark ettiğini anladıklarında bellerindeki silahları çıkarıp Cüneyt’e ateş etmeye başladılar. Cüneyt, mermilerinden kurtulmak için kendisini duvar dibine atmaya çalıştığı anda kendisini yerde buldu. Ateş edenler, Cüneyt’in yere düştüğünü görünce, ateş etmeyi bırakıp oradan kaçarak uzaklaştılar.
Cüneyt, kanlar içinde yerde yatıyordu. Nefes alış verişleri kesilmişti. İnsanların bağrışmaları ve yardıma koşmaları boşunaydı. Cüneyt, boynuna yediği kurşunla yere düştüğü anda pak ruhunu teslim etmişti. Yerde yatan cansız bedenini hastaneye kaldırdılar. Hastaneye getirildiğinde doktorların artık yapacakları hiçbir şey yoktu. Cüneyt’in üzerindeki kimliği aracılığıyla ailesine ulaştılar. Babası Cüneyt’in şehadet haberiyle sarsıldı. Babası, duyduklarının yanlış olma ihtimalini düşünerek hastaneye gitti. Morgda cansız yatan beden kendisine gösterildiği anda yıkıldı. Cansız yatan beden ciğerparesi oğluna aitti.
Cüneyt’in şehadet haberi çok kısa bir sürede yayıldı. Belki de Sait dışında Cüneyt’in şehadetini Cemaat içinde duymayan kalmamıştı. Sait evden çıkmadığı için dışarda neler olduğundan haberi yoktu.
Veysi Hoca Cüneyt’in şehit edildiğini duyduğunda kahroldu. Henüz Taha’nın acısı dinmemişken Cüneyt’in şehadet haberi Veysi Hocayı derinden sarstı. O kadar sarsılmıştı ki Sait’i bile düşünecek durumda değildi.
Sait, öğleden sonra beklediği Cüneyt’in gelmediğini görünce endişelenmeye başladı. Sabah Cüneyt’in yaptıklarını düşündü, ama aralarında bir bağ kuramıyordu. Vakit geç olmuştu. Yatsı namazını kılmıştı, ama henüz Cüneyt’ten bir haber yoktu. Cüneyt’in de yakalanmış olabileceğini düşündü. Durumu Veysi Hocaya bildirmenin daha iyi olacağına karar verdi. Evden ayılmadan önce Cüneyt’in görebileceği bir yere; “Sen gelmeyince merak edip seni sormak için dışarıya çıkıyorum. Gelirsen beni bekle” diye bir not bıraktıktan sonra evden çıktı.
Endişeli adımlarla Veysi Hocanın evine gittiğinde kafasında zihnini meşgul eden tüm olumsuzluklardan kurtulmak için kötü şeyleri aklına getirmemeye çalışıyordu. Veysi Hocanın kapısını çaldığında, sanki beklediği kötü haberi almışçasına yüreğinde bir şeylerin koptuğunu hissetti. Kapıyı açan Veysi Hoca, Sait’i gördüğünde yeni aklına gelmişti. Sait’in olanlardan habersiz olabileceğini hiç düşünmemişti. Sait’i içeri aldığında, Veysi Hocanın durumu hiç de iyi görünmüyordu. Sait’in olanlardan habersiz olduğunu bildiği için nasıl söyleyeceğini bilmiyordu.
Sait, daha niçin geldiğini söylemeden Veysi Hoca Cüneyt’in şehit edildiğini söyleyince, Sait şok geçirdi. Duyduğuna inanamayarak kaç defa Veysi Hocaya sözünü tekrarlatmıştı.