41.84
  
48.67
  
0.00
  
97.47

Şehadet Yolu-2.Bölüm

Şehadet Yolu-2.Bölüm

2.BÖLÜM

 

Yaz tatilinde köye gitmeyi çok istemesine rağmen Taha abisinin evinde kalıp cami çalışmalarına katılmayı tercih etmişti. Oysa köyünü ve ailesini çok özlemişti. Anne ve babası her ne kadar Taha’ya köye gelmesi için ısrar ettilerse de, o, içindeki özleme rağmen şehirde kalmayı ve İslami çalışmalarına devam etmeyi tercih etti. Yaz tatilinde her fırsatta İslami kitaplar okuyarak eksikliklerini gidermek için sürekli çabalıyordu. Okudukça yeni şeyler öğrenmenin hazzını yaşıyordu. Kısa bir süre sonra birçok arkadaşını geride bırakacak kadar bilgi sahibi olmuştu. İslam’ı öğrendikçe Rabbini tanıyor, Rabbini tanıdıkça da O’na olan sevgisi kalbine yerleşiyor, orada yerleşip köklerini derinlere salıyordu. Rabbi ile arasındaki bağın sürekli güçlü olması için öğrendikleri zikir ve tesbihatlarla Rabbini anıyor, kulluk görevini yerine getirebilmek için elinden geleni yapıyordu.

Ama mücadele sadece İslam’a karşı olanlarla yapılmıyordu. Belki de asıl mücadele daha yeni başlıyordu. Aile ile yapılan mücadele en zorlu ve en çetiniydi. Taha yaz tatilinde köye gitmediği için abisi tarafından bazı kısıtlamalara maruz kalmıştı. Artık eskisi gibi arkadaşları ile buluşmasına izin verilmiyordu. Taha her izin isteyişinde abisiyle tartışmak zorunda kalıyordu. Abisi arkadaşlarını tanımasına rağmen, babasına Taha’ya göz kulak olacağına dair söz verdiğinden temkinli davranıyordu. Taha’nın başına kötü bir şey gelmesi durumunda babasına hesap veremeyeceğini kendisi de biliyordu.

Taha, köyden gelen o saf çocuk değildi artık. Geçen bir yıl içinde çok şey değişmişti. Olgunlaşmıştı ve abisinin kendisine izin vermediği zamanlarda abisinin sözünü dinlemeyip yine kendi bildiğini yapıyordu. Çünkü artık inandığı ve iman ettiği İslami çalışmalar için geri kalmak istemiyordu. Abisine birkaç kez ne yaptığını anlatmaya çalışmıştı, ama abisi onu dinlememişti. Abisi Taha’ya engel olmak istiyordu, ama Taha bu engelleri aşıyordu. Doğru bildiği bir şeyden abisi için vazgeçemezdi. Abisi Taha’nın durumunu birkaç defa telefonda babasına anlatmasına rağmen, Taha endişelenecek bir şeyin olmadığına dair babasını ikna etmişti. Bazen abisiyle İslami konularda tartışır, bilmediği bir konu olduğu zaman da gidip öğrenirdi.

Okullar açılmak üzereydi. Yeni ders yılında okulda ne gibi çalışmalar yapacakları ile ilgili olarak Salih ve birkaç arkadaşla bir araya gelmek için sözleşmişlerdi. Taha artık İslami çalışmalarda bulunduğu için seviniyordu. Haftada bir defa Salih ve arkadaşları ile bir araya gelip yapabilecekleri çalışmalar için müzakere ederlerdi. Okullar açıldıktan sonra da yapacakları çalışmalar için görevlendirme yapıp çalışmaların alanlarını belirlemişlerdi. Taha’ya verilen vazife ise, en az birkaç kişi ile ilgilenmenin yanı sıra, okuldaki arkadaşlarının güvenliğini tehdit eden durumlarda müdahale etme göreviydi. Bunun için okul arkadaşları, şüphelendikleri tehlikeli durumları Taha’ya haber vereceklerdi.

Okullar açıldığı için Taha daha aktif olarak çalışacağı için seviniyordu. Derslerin başlamasından daha çok İslami çalışma alanının geniş olması onu daha çok sevindiriyordu. Okulun ilk günü Taha Salih ile buluştu. Salih okuldaki tüm Cemaat mensuplarını tanıdığı gibi okuldaki Cemaat mensubu kişiler de Salih’i tanır ve onu sevdikleri gibi sözlerine de itaat ederlerdi. Salih, Taha’yı okuldaki Cemaat mensubu arkadaşları ile tanıştıracak ve onlardan da kendisine itaat etmelerini isteyecekti. Okul çıkışı öğle vakti Camide buluşmak için Taha ile sözleşip ayrıldılar.

Taha, okulun ilk günü yeni gelen öğrencilerle tanışmak için ve onlara yardımcı olmak için kolları sıvamıştı. Geçen yıl kendisinin de bir yabancı olarak geldiği bu okulda yaşadıklarını düşününce ne kadar çok şeyin değiştiğini hatırladı. İnsan doğru kişilerle olunca Allah’ın izni ile hidayet bulacağı gibi ahiret hayatını da kazanmış oluyordu. Buna vesile olmak için okula gelen öğrencilere yardımcı olabilmek en büyük arzusuydu.

Sınıfındaki arkadaşları ile arası iyi olan Taha, geçen yıl sınıf arkadaşları ile iyi geçinmiş ve onlar da Taha’yı sevmişlerdi. Sınıfındaki birkaç arkadaşının namaz kılmalarına vesile olmuştu. Okulların tatile girmesiyle birlikte onlardan pek haber alamamıştı. Bu sene yine onlarla birlikte olduğu için seviniyordu. Hiç yabancılık çekmeden bir sınıfta okumak başka bir güzellikti. Geçen sene birlikte oturduğu İsmail’in yanına oturdu. İsmail, namaz kılan, ama onun dışında başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen, okulun çalışkanlarından biriydi. Taha bazen İsmail’e İslam’dan bir şeyler anlatırdı, ama İsmail her seferinde konuyu değiştirmeye çalışırdı. İkisi arasında güzel bir dostluk olduğundan Taha, İsmail’i ürkütmemek için fazla üzerine gitmemeye karar vermişti. İsmail’in dostluğu güzeldi ve aynı zamanda İsmail’in fedakâr oluşu Taha’nın hoşuna gidiyordu. Korkak biri olmamasına rağmen Taha, İsmail’in korktuğu için geri çekildiğini düşünüyordu. Bunu anlıyordu, çünkü okulda değişik gruptan olanlar bazen İslami kimliğe sahip öğrencileri tehdit edip korkutuyorlardı. Onlara karşı çıkan ve onların tehditlerine aldırmayanlar ise sadece Cemaat mensuplarıydı. Kendi başlarına olan öğrenciler, kendilerini tehdit edenlerden korkmasalar da, arkalarındaki güçten çekiniyorlardı. Onlardan korkmayan Cemaat mensupları ile aralarında zaman zaman kavgalar olurdu. Gerçi Taha henüz o kavgalara katılmamıştı, ama duymuştu. Bu dönem arkadaşlarının zarar görmemesi için onu görevlendirmişlerdi. Çıkacak olan herhangi bir kavgada arkadaşlarını korumak ve onların zarar görmemesi için çok dikkatli olmalıydı.

Öğle vakti okuldaki Cemaat mensupları Camide toplanmışlardı. Taha onlardan birçoğunu tanıyordu. Kimisini yakından tanıdığı gibi, kimisini de hiç tanımıyordu. Herkes geldikten sonra Salih, euzubesmele çekip Asr süresini okuyarak arkadaşlarına;

–Geldiğiniz için Allah razı olsun dedi. Biliyorsunuz bu sene okulumuza yeni arkadaşlarımız kayıt yaptırdılar. Bu arkadaşlara elinizden geldiğince yardımcı olun. Onlarla birebir ilgilenip onların yabancılık çekmemeleri için elinizden geleni yapacağınıza inanıyorum. Bildiğiniz gibi okulumuzda Mürted örgüt hâkimiyetini sağlamak için güç yetirdiklerine baskı uyguluyor. Geçen sene onlarla aramızdaki kavgaları birçoğunuz hatırlarsınız. Bu Mürted örgütün kalleş olduğunu biliyorsunuz. Fırsat buldukları yerde arkadaşlarımıza saldırmaktan çekinmezler. Bu nedenle her bir arkadaş mümkün olduğunca yalnız gezmesin. En az ikişerli gruplar halinde dolaşın ve okul çıkışı evleri yakın olanlar birlikte okuldan çıkıp dikkatli bir şekilde okuldan ayrılsınlar. Okuldan erken çıkmak zorunda kalanlar, arkadaşlarına haber versinler. Bu arada okulda sizi rahatsız eden veya tehdit eden birileri olduğu zaman bu durumu Taha kardeşimize vakit kaybetmeden ulaştırın. Birçoğunuz onu tanıyorsunuz. 2/A da okuyor. Taha’nın sizden istediği bir şey olduğu vakit de ona itaat edeceğinizi umuyorum. Okul kavgaları hemen hemen her sene sık sık yaşadığımız bir şey olmasına rağmen bundan böyle buna karar verecek olan Taha’dır. Onun uygun göreceği şekilde hareket edeceğiz. Bu yeni dönemde Allah hepimizin yar ve yardımcısı olsun.

Euzubesmele ve Asr süresi ile sözlerini sonlandıran Salih, arkadaşlarından gördüğü ilgi ve alaka için memnundu.

Okulda her bir Cemaat mensubu hummalı bir şekilde çalışıyordu. Her bir Cemaat mensubu kendilerinden istenildiği gibi hareket ediyordu. Her bir fert, en az birkaç kişi ile ilgileniyorlardı. Bu çalışmalar semeresini veriyordu. Allah’ın yardımıyla okulda birçok kişinin hidayetine vesile olmuşlardı. Bu çalışma, Mürted örgütün dikkatinden kaçmamıştı. Geçen yıl onlarla birlikte hareket eden 3-5 kişi, bu sene Cemaat mensuplarının ilgilenmesiyle saf değiştirip İslami mücadeleye katılmışlardı. Bu, onları adeta çılgına çevirmişti.  Arkadaşlarının kendilerinden ayrılmalarını hazmedemeyenler, bunun sorumlusu olarak okuldaki Cemaat mensuplarını görüyorlardı. Cemaat mensuplarına ve eski arkadaşlarına bir ders verebilmek için okul çıkışı onlara saldırmak ve onlara bu okulu zindan etmek için dışardan destek alarak büyük bir grup olarak okuldaki Cemaat mensuplarına saldıracaklardı. Bu şekilde okuldaki hâkimiyetlerinin güçleneceğini düşünüyorlardı. Dışardaki örgüt üyeleri de buna inanmış olacak ki, bu planlarını uygulayabilmeleri için onlara destek amacıyla birçok örgüt mensubuna okul çıkışında Fatih Lisesinin önünde hazır olmaları talimatı verilmişti.

Okul çıkış saatine henüz iki ders vardı. Salih ve birkaç arkadaşı teneffüste dolaşırken, başka bir okuldan gelen bir Cemaat mensubu Salih’e selam vererek tokalaştı. Salih, bu kişinin başka bir okulda okuduğunu biliyordu. Daha önceden değişik vesilelerle tanışmış, ama sohbet etme imkânı bulamamışlardı. Yeni gelen kişi “Salih biraz yalnız konuşabilir miyiz?” diye sorunca, Salih gelen arkadaşın endişesinden bir şeylerin ters gittiğini anladı. Yanındaki arkadaşlara; “Bize biraz müsaade eder misiniz?” deyince, yanındaki arkadaşları ondan ayrılıp uzaklaştılar. Yalnız kalınca, yeni gelen kişi söze girerek;

–Bizim okuldaki solculardan öğrendiğimize göre bugün okul çıkışı size saldırı düzenleyeceklermiş, dedi. Bu saldırının büyük bir şey olacağını ve sizi okuldan silip süpürecek bir şey olması için birçok okuldan da yardım alacaklarını öğrendik. Beni arkadaşlar size haber vermem için gönderdiler.

Salih, duyduğu bu haberi bir an önce Taha’ya ulaştırmak için sınıfına gitti. Taha’yı birkaç sınıf arkadaşı ile konuşurken buldu. Salih Taha’ya seslenerek dışarıya çağırdı. Salih, duyduğu bilgiyi Taha’ya anlattı. Bir karara varmak için okul bahçesinde sessiz sakin bir yerde oturup kendilerine yapılacak olan saldırıya karşı ne yapacaklarını konuştular.

Fatih lisesinde ona yakın Cemaat mensubu vardı. Her ne kadar Cemaate ilgi ve alaka duyan sempatizanlar çok olsa da onlardan kavgaya katılmalarını isteyemezlerdi. Salih;

–Diğer okullardaki arkadaşları ve dışardan arkadaşları yardıma çağırabiliriz, diye fikrini söyledi.

Taha, bu işin sorumlusu olarak zor bir karar vermesi gerektiğinin bilincinde olarak;

–Eğer dışardan yardım alırsak, belki onları rahat bir şekilde alt edebiliriz. Ama okulda söz sahibi olmak istiyorsak, kendi gücümüzle onlara karşı koymalıyız. Allah’ın izniyle hepimiz sebat gösterebilsek onlar ne kadar çok olsalar da, sayıları bizi korkutmamalı, dedi.

 Salih bunun büyük bir risk olacağını anlattı. Ama Taha kararlıydı.

Taha korkusuzdu, İslami çalışmalar içinde daha bir korkusuz olmuştu. Kavgalarda sayıların üstünlüğü olsa da Allah’ın yardımı ile ihlaslı ve fedakâr az sayıdaki kişilerin neler yapabileceğini İslami kaynaklardan okumuştu. Kur’an–ı Kerim’de şöyle buyuruluyordu: “Bugün Calut ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok’ dediler. Kendilerinin Allah’a kavuşacağını bilenler ise: ‘Nice az topluluklar çok topluluğa Allah’ın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir’ dediler.[1] İşte bugün iki topluluğun karşılaşacağı gündü. Bir yanda kendilerini Allah’a adayan ve O’nun dinini rahat yaşayıp anlatmak için gecesini gündüzüne katan bir avuç genç ile onlara engel olmak isteyen bir topluluk. İslami mücadele başladığı günden bu yana bu kavgalar hep var olagelmişti. Belki de bugün bu sünnettullah tekrarlanacaktı. Kinlerinden dolayı Müslümanları hazmedemeyenler için Rabbimizin; “Kininizle ölünüz!”[2] Sözü, cağımızın İslam düşmanları için de söylenebilecek en güzel sözdür.

Taha kararlıydı. Dışardan kimseden yardım almadan bu işin üstesinden gelip onların bu okulda artık Müslümanlara karşı koyamayacaklarını bilmeleri gerektiğini düşünüyordu. Bunun için bile olsa kendi imkânları ile bu güce karşı koymak istiyordu. Yalnız Salih, Taha gibi düşünmüyordu. Arkadaşların zarar görmesinden korkuyordu. Ama Cemaatin talimatıyla Taha bu işlerden sorumluydu. Cemaat Taha’ya böyle zor bir görev verdiğine göre bir bildiği vardır, diye düşünmeden de edemiyordu. Okul kavgalarında karar Taha’ya bırakılmıştı. Yine Salih’in önerisiyle okuldaki arkadaşlarla bir ara gelip bir de onların fikirlerini almanın iyi olacağı kararlaştırıldı.

Taha, bir sonraki teneffüste arkadaşlara toplanmaları için haber verdi. Bu arada okuldaki Mürted örgüt ne gibi bir hazırlık yaptığını öğrenmek için, okulun kuytu köşelerinde neler sakladıklarını araştırdı. Okulun kantinin bu işler için kullanıldığını öğrenmişti. Bir şekilde kantincinin sakladığı bir şeylerin olup olmadığı öğrenebilmek için kantine gitti. Kantinci ile konuşup onu oyalamak istedi, ama bu fikir işe yaramadı. Bir şekilde kantin tezgâhının öbür tarafına geçmesi gerekiyordu. Bunu başarabilmek için kantinciden arkasındaki raflarda dizili duran çikolatalı gofretlerden birini istediğini söyledi. Kantinci; “Bundan mı?” diye hangisini işaret ettiyse de onun olmadığını söyleyip bir başkasını işaret etti. En sonunda kantin tezgâhının öbür tarafına geçip çaktırmadan tezgâhın altına baktı. Üzeri örtülü olan bir şeyler dikkatini çekti. Kantinciye belli ettirmemek için rafta bir tane çikolatalı gofret yerine sadece çikolata aldı. Kantinci bu “Çikolatalı gofret değil” dediyse de Taha onu istediğini söyledi. Kantinciye parasını verdikten sonra, kantin dolabından soğuk bir meyve suyu almak için buzdolabını açtı. Dolaptan bir meyve suyu aldığını gören kantinci, bunun sıradan bir şey olduğunu tahmin ettiğinden sesini çıkarmadı. Çünkü bazen öğrenciler kalabalık olduğunda, bazı öğrenciler kantin tezgâhının öbür tarafına geçip oradan istediklerini alırlardı. Taha buzdolabının kapasını kapattıktan sonra tezgâhın altındaki örtüyü hafifçe kaldırdı. Gördükleri karşısında hiç de şaşırmamıştı. Beklediği gibi çıkmıştı. Yüzünde hafif bir tebessümle parasının üstünü alıp sınıfına döndü. Taha gördüklerini zihninde canlandırmaya, orada nelerin bulunduğunu ve nasıl bir kavga olacağını kestirmeye çalışıyordu. Okul kantinin tezgâhının altında satırlar, sopalar ve kavga esnasında kullanılacak değişik aletler saklanmıştı. Aslında şimdi onları alabilirdi, ama acele etmedi. Kantinci kendisine karşı koyacak biri değildi. Kantincinin, bu malzemeleri korkusundan kabul edip saklamış olabileceğini düşünüyordu. Kantincinin işini yapabilmesine ancak bu şekilde müsaade etmişlerdi. Ama Taha onları alsaydı, kantinci hemen gidip solculara haber verecekti. Böylelikle Taha Mürted örgüt yaptıklarından haberdar olduğunu belli edip kafasında kurduğu planı bozmuş olurdu. Hiç acele etmesine gerek yoktu.  Henüz okulun dağılmasına iki ders vardı. Bu süre zarfında, Mürted örgütün tuzağından haberleri yokmuş gibi davranmaya devam edecekti.  

Salih’in önerisi üzerinde okuldaki Cemaat mensupları teneffüste bir araya geldiler. Taha onlara Mürted örgüt kurduğu tuzağı anlattı. Belki de okul çıkışı yüzlerce kişinin saldırılarına uğrama ihtimali vardı. Ama Taha bunu sıradan bir şeymiş gibi söylüyordu. Ve toplanan arkadaşlarına Rabbimizin şu ayetini hatırlattı: “Ey peygamber, müminleri cihada teşvik et! Eğer sizden sabreden yirmi kişi olursa İki yüz kişinin üstesinden gelir ve eğer sizden yüz kişi olursa o küfredenlerden binini alt eder. Çünkü onlar, gerçeği kavrayamayan anlayışsız bir topluluktur.”[3] Gerçekten de ayetin belirtiği gibi İslam düşmanları her zaman anlayışsız kişilerdi. Tarihten bile ders almaktan aciz zavallılardılar. Müslümanları alt etmekle haşa sanki Allah azze ve cellenin dini alt etmiş olduklarını düşünmeleri ne garipti. Oysa yeryüzü ve gökyüzü içindekilerle beraber Allah azze ve celleye aittir. Hüküm ve hükümdarlık sadece Allah azze ve celleye mahsustur. Bunu bilmeyecek kadar aptal olmaları ne acı bir şeydi. Taha arkadaşlarına,

dışardaki arkadaşlardan yardım almadan bu kalabalığa karşı durmanın hikmetini anlattı. Okuldaki bu grubun saldırılarına son vermek ve okulda bir daha kendilerine saldırma cesaretini bulmamaları için korkusuzluklarını onlara göstermeleri gerektiğini anlattı.

Salih;

–Arkadaşlar! Bunlar eğer bize zarar vermeyi başarabilseler, bundan böyle okuldaki diğer öğrenciler bizden uzak kalır. Kendimizi bile koruyamadığımızı zannedip bizimle birlikte olmak istemeyecekler. O yüzden iyi düşünün, dedi.

 Taha, arkadaşlarının konuşmalarını ve fikirlerini dinledikten sonra ortaya çıkan sonuca göre birçoğunun kendisi gibi düşündüğünü gördü. Sonuçta başka okuldan ve dışardan yardım almadan Allah’a dayanacaklarını kararlaştırdılar. Ama bir sorun vardı. Soruyu Yılmaz sormuştu;

–Bizim hazırlığımız yok. Onların mutlaka ellerinde satır ve sopalar olacak bizde ise bir şey yok.” Buna karşı ne yapacağız?

 Taha, Mürted örgüt hazırlıklarını ve okula soktukları satır, sopa ve diğer kavga aletlerinin yerlerini bulduğunu, son derste onları alıp onlarla kendilerini savunabileceklerini söyleyince, bu sorun da hal olmuş oldu.

Salih istemese de karar verilmişti artık. Mürted örgüt mensuplarını tek başlarına karşı koyacaklardı. Taha, arkadaşları dağılmadan her birisine ayrı ayrı görevler verdi.  İki arkadaş, son ders başladıktan sonra derse girmeyecek, kantindeki malzemeleri alıp okulun arka tarafında bekleyeceklerdi.  Bu konuda kantinciyi korkutmaları gerekse bile bunu yapacaklardı. İki arkadaş, kendilerine verilen görev gereği sonra son ders başladıktan sonra derse girmeyip ortalığın sakinleşmesini beklediler. Ortalıkta hiçbir öğrencinin kalmadığını görünce kantine gittiler. Kantinci onları gördüğüne pek sevinmemişti. Çünkü gördüğü iki kişiden birisi olan Muhammed’i tanıyordu. Muhammed’in Cemaat mensubu olduğunu bilmeyen yoktu okulda. Bu sene 3. Sınıfı okuyan Muhammed, kendi arkadaşlarına göre iri sayılırdı. Okulda hiç kimse Muhammed’e ilişmek istemezdi. Kavgacı bir tip değildi, ama kavga ettiği zaman vay o zaman rakibine. Bir yumrukta rakibini hastanelik edebilirdi. Muhammed’in yanındaki arkadaşı Cengiz, bu sene liseye yeni başlayan öğrencilerdendi. Cengiz’in kendi yaşına göre boyu fena sayılmazdı. Ama kilo olarak çok zayıftı. Kantinci Muhammed’den korkmuştu. Pek belli etmemeye çalışarak Muhammed’in verdiği selama güler yüzle karşılık verdi. Muhammed ve Cengiz kantinciye hiçbir şey demeden kantin tezgâhının arkasına geçtiler. Kantinci ne olduğunu anlamadan Muhammed kavga malzemelerinin olduğu tezgâhın altına elini atıp örtüyü kaldırdı ve oradan bir satır aldı. Kantinci neye uğradığını şaşırdı. Muhammed’e yalvarmaya başladı.

–Eğer onları alırsan beni perişan ederler. Ne olur onları yerine bırak zaten birazdan okul çıkışı gelip alacaklarını söylediler.

Muhammed, kantincinin bunları niçin sakladığını bilmediğini anladı. Ama kantincinin yalvarmaları boşunaydı. Muhammed’e karşı koyamadığı için de sadece üzgün gözlerle bakıyordu. Mürted örgüt mensuplarının kendisine neler yapabileceklerini, kantinini dağıtıp ortalığı darmadağın edeceklerini düşünüp gözyaşlarına hâkim olamadı. Muhammed’e yalvarmaya devam etti. Muhammed ve Cengiz tezgâhın altında ne varsa üzerine atılmış olan örtüye sarıp tüm malzemeleri alarak okulun arka tarafına gittiler.   Muhammed, kendisi için iki satır seçti. Satırları kemerinin altına yerleştirdikten sonra Cengiz’e de kendisi için bir şeyler almasını söyledi. Cengiz, kısa olan satırlardan birini alıp kemerine yerleştirdi. Birkaç defa satırı yerinden çıkarıp prova yaptı. Sonra kendisine güvenen bir eda ile satırı havada salladı. Satırın havada çıkardığı vınlama sesi çok hoşuna gitti. Muhammed;

–Kendisini fazla yorma. Zaten birazdan kolun kopuncaya kadar sallamak zorunda kalacaksın, dedi.

Son ders zili çalmış tüm öğrenciler okuldan çıkmaya başlamıştı. Taha, Salih ve diğer arkadaşları okulun arkasında buluştular. Muhammedin yere bıraktığı kavga malzemelerini görünce hepsinde bir şaşkınlık oldu. Yüze yakın kavga aleti vardı yerdeki bezde. Taha ve Salih kendileri için birer satır aldılar. Diğer öğrenciler de satırı tercih etmişlerdi. Satırın kendisine göre bir heybeti vardı. Havada parlayışı ve tekbirler eşliğinde kavga meydanlarında ortaya çıkışı, Mürted örgütün kalbine korku salıyordu. Onları görenler, bu anı Bedir savaşına benzetirlerdi. Sanki ashap ellerinde kılıçlarla Mekke müşriklerini kovalıyor gibi o anı seyrederlerdi. Cemaat mensupları bu zamanın ashabıydılar sanki. İslam için canlarını ve mallarını feda etmeye hazır olan bu gençlerin her biri henüz yüzlerinde tüy bitmemiş kahramanlardı. Sadece Müslüman oldukları için kendilerine saldırı yapanlara karşı, Allah’a yürekten iman etmiş olan bu bir avuç genç için ölüm, bu yaşta Rablerine sunabilecekleri en güzel hediyeydi. Şehadet arzusu ile her biri yanıp tutuşuyordu. Kim bilir, belki de bugün bu kavga esnasında bazıları şehit bile olabilirdi. Çok istedikleri şehadete kavuşabilirdi. Satırları üzerlerine yerleştirirken geri kalan kavga malzemelerini tekrardan beze sarıp görünmeyecek bir şekilde sakladıktan sonra her biri kendi aralarında birbirlerinden helallik aldılar.

Taha son kez onlara ne yapacaklarını anlatarak şöyle dedi.

–Okulun ana kapısına kadar beraber yürüyeceğiz. Ana kapıdan çıkar çıkmaz ikişer gruplar halinde yarım daire olacağız. Bizi nelerin beklediğini bilmiyoruz. Ama büyük bir ihtimalle kalabalık bir grup olacak. Bizim ayrıldığımızı görünce onlar da ayrılacaklar. Onların sizin üzerinize geldiğini gördüğünüz gibi tekbirlerle satırlarınızı çekip onların üzerine saldırın. Tekbir sesi ile herkes satırlarını çeksin. Onlar bizden böyle bir şey beklemediği için İnşallah şaşırırlar. Bizler de bu şaşkınlıktan faydalanıp onlara saldıracağız. Özellikle de bizim okulda olanlara saldırın. Onların bize kurdukları tuzağa kendilerinin düştüğünü iyice anlasınlar. Size saldıranları püskürttüğünüz anda diğer arkadaşlara yardıma koşun. Ortalık sakinleşinceye kadar kimse rehavete kapılmasın. Onlara güven olmaz. Hainlikleri meşhurdur onların.

Taha son olarak her bir arkadaşın, yanındaki arkadaşını kollaması için dikkatli davranmasını istedi.

Okulun ana kapısından çıkınca, herkes Taha’nın dediğini yapıp yarım ay şeklinde ayrıldı. Dışarda her zamankinden daha kalabalık bir topluluk vardı. Kimisinin üzerinde hâlâ öğrenci kıyafetleri vardı. Taha, Salih’le eşleşmişti. Daha doğrusu Salih, Taha ile eşleşmek istemişti. Taha kısa boyluydu. Siyah sacları ve kara gözleriyle korkusuzluğunu anlamak mümkündü.  Onu görenler, boyunun kısa oluşuna bakarak çelimsiz diye tanımlayabilirlerdi. Ama Taha’yı tanıyanlar, onun atik ve çevik olduğunu bilirlerdi. Korkusuzluğu ise henüz çok az kişi tarafından biliniyordu. Cemaatin Taha’ya okuldaki arkadaşların güvenliğini sağlama görevini vermesinin hikmeti şu ana kadar anlaşılamamıştı. Salih bile Taha’nın bu işin üstesinden gelebilecek kadar deneyim ve tecrübesinin olmadığını düşünüyordu. Ama Cemaatin verdiği karara saygı duyacak kadar da Cemaate bağlıydı. Taha’nın başına bir şey gelmesin diye Taha’yla eşleşmeyi seçmişti.

Muhammed ve Cengiz birlikteydiler. Cengiz, Muhammedin yanında olduğu için seviniyordu. Muhammedin kahramanlığını okulda bilmeyen yoktu. Cengiz, henüz Muhammedin nasıl kavga ettiğini görmemişti, ama duyduklarını gözünde canlandırınca, silah arkadaşının kahramanlığı ile gurur duyuyordu. Cengiz’in unuttuğu bir şey vardı. Muhammed okulda tanınan biriydi. Ve Mürted örgütün en çok kendisinden korktukları kişi Muhammed’di. Muhammedi alt edebilseler, diğer Cemaat mensuplarının kaçacağını düşünmüşlerdi. Planlarını Muhammed’in üzerinden yapmışlardı. Yanıldıklarını görmeleri fazla uzun sürmedi.

Muhammed ve Cengiz üzerlerine gelen bir gurubu görünce Muhammed üzerindeki satırların ikisini de çıkarıp tekbir çekti. Muhammedin tekbiri ile diğerleri satırlarını tekbir eşliğinde çekince ortalık tekbir sesiyle birden inlemeye başladı. Ellerinde satırlarla kendi üzerlerine gelenleri görenlerin büyük bir kısmı korkup kaçmaya başladılar. Muhammed ellindeki satır ile kendisine saldıran bir gurubun üzerine saldırıp onları dağıtıp birkaç kişiyi yaralayınca korkmaya ve geri kaçmaya başladılar. Cengiz hiç de kendisinden beklenmeyen bir performansla kaçanlardan üç kişiyi yaralamıştı. Muhammed ve Cengiz kendi gruplarını dağıtmakla kalmamış onların bir daha bir araya gelmemeleri için onları belli bir süre kovalamıştılar.  Muhammed ve Cengiz gruplarını dağıtıktan sonra arkadaşlarına yardım için hemen onların yanına döndüler.

Taha ve Salih, kendi grupları ile mücadele etmeye devam ediyorlardı. Önlerinde yirmi kişilik bir grupla kavgaya tutuşmuşlardı. Her biri elindeki satırla diğerine salladıkça, satırların çıkardığı sesler insana eski zamanları hatırlatıyordu. Henüz silahların icat edilmediği, mertliğin ölmediği zamanlar.

Kavgalar devam ederken etrafta onları seyreden ve kendilerini bu kavgadan uzak tutmaya çalışan meraklı gözler, bu mücadeleyi hayretler içinde seyrediyorlardı. Kimisi polis diye bağırıyordu, kimisi de hayatlarında pek nadir görebilecekleri bu manzarayı hayretler içinde seyretmenin tadını çıkarıyordu.

Müslüman gençler birer birer kendi gruplarını dağıtmayı başarmışlardı. Kendi gurubunu dağıtıp diğer kardeşlerine yardıma koşanları gören mürted örgüt mensuplarının şaşkınlıkları korkuya dönüşünce, ellerindeki satır ve sopaları atıp kaçmaya başlıyorlardı. Kısa bir süre sonra Müslüman gençler hepsini dağıttılar. Kavgadan sonra bir araya geldiklerinde, içlerinde hafif yaralı olan birkaç kişi dışında, hepsinin durumunun iyi olduğunu gördüler. Müslüman gençler, etraflarına dikkat edip kendilerine saldırmayı düşünenlere bir gözdağı vererek onların tekrardan saldırmalarına engel olabilmek için boy gösterisi yaptılar. Hiç kimsenin artık bu kahramanlara saldırma cesareti gösteremeyeceğini anlamış olmalılar ki ortalıkta kimse kalmamıştı. Yer yer ellerindeki satır ve sopaları atanların bıraktıklarını görmek mümkündü.

 Müslüman gençlerin bu kazanımı ve gösterdikleri başarı, tahmin edilemeyecek bir şekilde yayıldı. Onlar için endişelenen diğer okuldaki Cemaat mensupları Fatih lisesindeki arkadaşlarının göstermiş oldukları kahramanlıkları duydukça, onlara neden yardıma gitmedik diye, kendi kendilerine soruyorlardı.

Salih, Taha’nın kavga esnasındaki cesaretine hayran olmuştu. Salih, Taha’ya bir şey olmasın diye onunla eşleşmek istemişti, ama Taha’yı gördükten sonra Taha’nın tek başına bile kavganın ortasına atılabilecek bir yiğit olduğunu görmüştü. Ama Salih’i en çok sevindiren Taha’nın almış olduğu bu kararında yüzünün akı ile çıkmasıydı. Cemaatin neden Taha’ya güvendiğini şimdi daha iyi anlamıştı. Diğer gençler de Taha’ya teşekkür ediyorlardı. Başarı elde etmiş olmalarında ve onlara karşı üstün gelmelerinde Taha’nın aldığı kararın ve yaptığı planın etkisi tartışılmazdı.  Taha, arkadaşlarına;

–Bizi yalnız bırakmayan Allah’a şükredin. Eğer Rabbimiz yardım etmeseydi bizler asla başaramazdık, dedi.

 Arkadaşları Allah’a şükrettiler. Yüzlerce kişiye karşı sadece iki elin parmaklarını geçmeyen sayılarına rağmen onları püskürtmüşlerdi. Kavga esnasında şahit oldukları manzaraları şimdi daha iyi görebiliyorlardı. Tekbir seslerini duyunca nasıl da kaçmışlardı! Oysa onların kalplerine korkuyu yerleştiren Allah azze ve celleydi.

 “Rabbin meleklere vahyetmişti ki: Şüphesiz ben sizinleyim, iman edenlere sağlamlık katın, inkâr edenlerin kalplerine amansız bir korku salacağım. Öyleyse (ey Müslümanlar,) vurun boyunlarının üstüne, vurun onların bütün parmaklarına!”[4]

 Bu ayeti bugün kendileri yaşamışlardı. Allah azze ve celle’nin kendilerine yardımını ve İslam düşmanlarını darmadağın ettiğini görmüşlerdi. Bu manzara onların imanlarını artırmıştı.

Müslüman gençler, dikkatli ve tedbirli bir şekilde evlerine gittiler. Taha’nın üzerinde her hangi bir yaralanma izi olmamasına rağmen üstü başı berbattı. Elbiselerinde yırtılmalar olmuştu. Yengesi Taha’yı gördüğünde kavga ettiğini anladı. Taha’ya bir şey olmadığını anlayınca sevindi. Ama asıl abisi duyunca kıyamet kopacaktı. Akşam yengesi Taha’nın kavga ettiğini abisine anlatınca, abisi konuşmak için Taha’yı yanına çağırdı. Kavgasının sebebini sordu. Ama Taha abisine “Önemli bir şey değil sıradan okul kavgasıydı” diyerek geçiştirmeye çalıştı. Ama abisi Taha’nın bu sözlerinden tatmin olmamıştı. Taha’nın durduk yere kavga edecek biri olmadığını iyi biliyordu. Taha’ya kavgasının nedenini tekrardan ve ısrarla sormasına rağmen Taha abisine bir şey söylememeye kararlıydı. Çünkü abisine neden kavga ettiklerini anlatacak olsa, abisinin ve yengesinin yüreğine inecekti. Bu yüzden onlara hiçbir şey söylememenin daha doğru olacağına inanıyordu. Ama abisi kavgalarının nedenini öğrenmeye kararlıydı. Taha kendisine bırakılan bir emanetti. Ve babasına karşı ondan sorumluydu. Taha’nın başına bir şey gelecek olsa ondan kendisini sorumlu tutacaktı.

Abisi; “Taha’yı yanıma almakla hata mı ettim acaba? diye düşünüyordu. İstediği, sadece kardeşinin okuması ve geleceğini garanti altına almasıydı. Ama Taha’nın kavga edeceğini ve kendisi yüzünden endişeleneceğini aklına getirmemişti. Çalışkan ve terbiyeli olduğunu bildiğinden, bu konuda endişeleneceğini hiç düşünmemişti. Ama şimdi durum daha bir karışık hale gelmişti. Son zamanlarda Taha’daki değişimi fark etmişti. Bu değişimin şehir hayatına uyum sağlamaktan kaynaklandığını düşünmüştü. Tüm ısrarlarına rağmen Taha, abisine hiçbir şey anlatmamaya kararlıydı. Abisi,

Yarın okula gelip bu kavganın nedenini öğretmenlerinden öğrenirim, diyerek ona gözdağı verdiyse de, Taha yine de hiçbir şey anlatmadı.

Taha’nın kavga ettiğini bilmek abisini rahatsız etmişti. Gece gözüne uyku girmemiş hep kâbuslarla boğuşup kalmıştı. Bir an önce bu kavganın nedenini öğrenmek istiyordu. Yoksa bu kâbuslar ona rahat vermezdiler. Sabah iş yerini arayıp biraz geç geleceğini bildirdikten sonra Taha’nın okuluna gitti. Okul müdürü ile görüştükten sonra geliş sebebini söyledi. Okul müdürü;

–Dün okul çıkışında iki grup arasında satırlı ve sopalı kavga olmuş. Bizler onlara müdahale edemedik, dedi.

Abisi şaşırmıştı. Bu grupların kimler olduğunu okul müdürüne sordu. Okul müdürü;

–Kardeşinin mensubu olduğu İslami grup ile okuldaki solcu gruplar arasında oldu. Kardeşin de İslamcılara katılmış. Bunlar sürekli kavga ederler. Bizler bile onlara müdahale etmekten korkuyoruz. Kardeşinize sahip çıkmanız gerek, dedi.

Taha’nın abisi neye uğradığını şaşırmıştı. Kardeşinin ne zamandan beri İslami bir guruba katıldığını merak etti. Sonra yaz tatilinde arkadaşları ile camiye gittiklerini hatırlayınca durumu anlamaya başladı. Müdürden müsaade isteyip kalktı. İş yerine giderken aklı Taha’daydı. Akşam Taha’yı ikna etmek için nasıl konuşacağını düşünüyordu. Kardeşini iyi tanıyordu. Daha doğrusu iyi tanıdığını zannediyordu. Kimse Taha’ya istemediği şeyi yaptıramazdı. Bugün gün boyunca hep Taha’yla nasıl konuşacağını düşündü.

Abisi okulda öğrendiklerini eşi ile paylaşmıştı. İkisi birlikte akşam yemeğinden sonra Taha’yı karşılarına alıp onunla konuşmaya çalıştılar. Taha’ya okulunu okumasını ve hangi gruptan olursa olsun onlardan uzak kalmasını istediler. Taha, onlara hiçbir şey demedi. Ama abisi Taha’dan olumlu bir cevap bekliyordu. Taha abisinin istediği cevabı veremezdi. Çünkü hiçbir güç kendisini İslami mücadeleden ayırmaya yetmezdi. Eğer abisinin istediği cevabı verse onu uymak zorunda kalırdı. Hayatında yalana yer yoktu. Sözünü esirgemezdi. Ve bir konuda söz verdi mi onu mutlaka yapardı. Ama abisinin isteği, kendisinin yapabileceği bir şey değildi. Abisi ve yengesi her ne kadar kendisinden artık bir daha o arkadaşlarıyla görüşmemesini istedilerse de, Taha başını öne eğip sözlerinin ne zaman biteceğini bekliyordu. Abisinin son sözü

–Eğer o arkadaşlarından ayrılmazsan seni köye gönderirim. Ben senin başına bir şey gelmesi durumunda babama hesap vereme oldu.

 Bu söz Taha’nın yüreğini incitmişti. Köyünü seviyordu, ama şimdi tüm sevdiklerini uğrunda feda edebileceği bir davası vardı. Bu öyle bir davaydı ki yüz yirmi dört bin peygamberin temsil ettiği âlemlerin Rabbinin davasıydı. Bu uğurda her şeyini feda etmeye hazırdı. Oysa şimdi abisi onu köye geri dönmekle tehdit ediyordu. Taha bu söz karşında ne yapacağını bilemez olmuştu. Hâlâ suskundu. Bir an önce bu konuşmanın son bulması için dua ediyordu. Neyse ki sessizliği, abisini çileden çıkarmış olmalı ki bu işkenceye son verdiler.

Taha abisi ile yaşadıklarını Cemaate bildirip ne yapması gerektiği hakkında bilgi istedi. Cemaat, abisiyle iyi geçinmesini tavsiye ediyordu. Şayet abisi kendisini köye göndermek isterse gitmek istemediği takdirde kendisine yardımcı olunacağını söylediler. Taha gibi nice gençler aileleri ile problem yaşıyorlardı. Ailelerin korkuları yüzünden çocuklarının İslami eğitim almaları engelleniyordu. Cemaatin, kalbi İslam için atan bu gençler için yapabileceği pek fazla bir şeyi yoktu. Cemaatin, aile baskısı yüzünden İslami davadan vazgeçmek istemeyenler için kalacak yer ayarlamaktan başka bir çözümü yoktu. Bu, bir çeşit hicretti. Ailesini karşılarına alan, onların korkuları ve endişeleri için İslami mücadeleyi bırakmak istemeyenlerin başvurduğu bir metottu hicret. Fertler, aile ve İslami mücadele arasında tercihe zorlanıyorlardı. Aileler, kendilerinin desteği olmadan çocuklarının gidecek yerleri olmadığını zannettiklerinden, onları İslami mücadeleden uzak tutmak için değişik şekillerde tehdit ediyorlardı. Çocuklarını korumak adına her şeyden uzak tutmaya çalışıyorlardı. Cemaat kendi imkânları ile bu fedakâr gençlere kol kanat gerip sahip çıkmaya çalışıyordu.

Taha için de aynı tehditler yapılmaya başlanmıştı. Abisi tarafından Taha’nın önüne tercih yapması için iki seçenek sunulmuştu. Ya hiçbir guruba katılmadan adam gibi okulunu okuyacak, ya da köye geri dönecekti. Bu sözleri abisinden sık sık duyar oldu. Neredeyse her akşam evde kendisine nasihat edilmeye başlanmıştı. Bazen konuşmalar sözlü tartışmalara dönüşüyordu. Her ne kadar abisine karşı saygılı olsa da, söz konusu İslam olunca, abisine cevap vermek zorunda kalıyordu. Taha’nın hâlâ İslam’ı savunduğunu fark eden abisi kendisine kızıyordu. Abisi her defasında “Burası benim evim ve sen bu evde kaldığın sürece benim sözümü dinleyeceksin” diyordu.

Taha, abisinin evinde kalmak istemediğini, abisi ile sürekli tartıştığını ve evden ayrılmak istediğini Cemaate bildirdi. Cemaat, Taha’nın bu isteğine olumlu cevap verdi ve istemesi halinde evden ayrılabileceğini söyledi.

Taha, evden ayrılmaya çoktan karar vermişti. Ama bunu nasıl yapacağı ile ilgili hiçbir fikri yoktu. Ta ki bir gün yine abisi kendisini sıkıştırıp takılmış olduğu İslami gruptaki arkadaşlarından uzak durmasını isteyinceye kadar… Abisi, Taha’yı her zaman ki gibi köye geri dönmekle tehdit edince, belki de ilk kez abisine karşı durup; “Ben köye geri dönmüyorum. Ve sen istemiyorsan bundan böyle senin evinde de kalmam” dedi.

 Abisi, Taha’nın kendisine verdiği bu cevapla adeta şok olmuştu. Şimdiye kadar koz olarak kullandığı köye dönme tehdidi tahmin edemediği sonuçlar doğurmuştu. Bunun nasıl olduğunu kendisi de bilmiyordu, ama Taha’nın kendisine blöf yaptığını zannetti. Kızgınlığından o an için ne yaptığını düşünmeden; “Nereye gidersen git” dedi. Taha abisinin kendisine öfkelendiğini görebiliyordu. Kalkıp odasına gidip birkaç parça elbise ve kitaplarını bir poşete koyunca, yengesi Taha’ya engel olmaya çalıştı. Abisinin sinirden ne dediğini bilmediğini, birazdan pişman olacağını söylediyse de Taha yengesini dinlemedi. Son zamanlarda sürekli olarak üzerine gelen abisine karşı ya evde kalmaya devam edip abisinin dediği gibi biri olacak, ki bu kendisi için imkânsız gibi bir şeydi, ya da bundan böyle abisinin evinde kalmayıp kendine kalacak bir yer bulacaktı.

Taha hazırladığı poşetini alıp akşamın bir vaktinde evden çıktı. Nereye gideceğini pek bilmeyerek tanıdığı birkaç arkadaşın kaldığı cami hücresine gitti. Arkadaşları Taha’yı elinde poşet ile görünce şaşırdılar. Ama buna alışık oldukları her hallerinde belli olan arkadaşları onu içeriye alıp kendisine sarıldılar. Taha gördüğü bu ilgi ve alakaya sevinmişti.

Taha’nın abisi gece pişman olmuş kardeşine söylediği sözleri ve kardeşinin mazlum bir şekilde elinde poşet ile evden ayrılışı uykusunda kendisine kâbus olmuştu. Yaptıklarından pişmanlık duysa da Taha’nın çekip gitmesini hazmedemiyordu. Sabah yine iş yerini arayıp geç geleceğini bildirdikten sonra Taha’nın okuluna gitti. Taha’yı bulup onunla son bir kez konuştu. Ama yine sinirlerine hâkim olamadı. Taha’nın kendisini savunmasına karşı kızgınlığından ağzına gelenleri düşünmeden söyleyerek okuldan ayrıldı.

Taha bundan böyle İslami çalışmalarına daha çok ve rahat bir şekilde vakit ayırdığı için seviniyordu. Her ne kadar kaldığı yer bir cami hücresi olsa da bundan şikâyetçi değildi.  Yaptığı çalışmalar ile Cemaatin gözdesi olmuştu. İhlas ve fedakârlığı Cemaat tarafından takdir ediliyordu. Ailesi ile yaşadıklarını unutmuş kendisini İslam için adamıştı. Babası kendisini köye çağırmasına rağmen geri dönmedi. Burada kalıp okulunu okuyacağını, abisi ile anlaşamadığı için evden ayrıldığını söyledi.

Kaldığı cami hücresinde yaşamı çok zordu. Ama her şeye rağmen bunların bir şekilde üstesinden gelmeyi başardı. Okulda artık solcular Müslümanlara karışacak durumda değildiler. Almış oldukları darbe onların okuldaki tüm prestijlerini kaybetmelerine yetmişti. Ara sıra sataşmaları dışında okuldaki Müslüman gençler okulda söz sahibi olmuşlardı.

Taha, okulunu başarılı bir şekilde bitirip Fen Fakültesinin Matematik bölümünü kazandı. Bu geçen süre zarfında Cemaat için birçok görevler almış ve aldığı görevleri başarıyla yerine getirmişti. Belki kalacak doğru düzgün bir yeri yoktu, ama hizmet ettikçe bunları düşünecek zamanı olmuyordu. Yaşadığı maddi sıkıntılar ise bir başka sorundu. Yaz tatillerinde çalışmak için Cemaatten izin istediyse de Cemaat Taha’nın çalışması durumunda yaptığı hizmetlerin aksayacağını düşündüğünden, kendisine çalışmak için izin vermedi. İhtiyaçlarını ellerinden geldiği kadar karşılamaya çalışacaklarını söylediler. Bu, Taha’yı pek memnun etmese de söz konusu İslami çalışmalar olunca, Cemaatin bu teklifine razı oldu. Oysa kendi ihtiyaçlarını kendisi karşılamayı istiyordu. Ama öte yandan Cemaatin dediği gibi çalıştığı takdirde İslami çalışmaları sekteye uğrayacaktı.  Çünkü istediği zaman iş yerinden izin alması kolay olmayacaktı. Üzerine giydiği bir okul elbisesi vardı ve bir de yedek bir pantolonu. Bunun dışında giyecek bir şeyi yoktu. Cemaatten de istemiyordu. Sahip olduklarının kendisi için yeterli olduğunu söylerdi. Ailesinden maddi yardım kabul etmiyordu. Özellikle de abisinden. Çünkü kendisinin zor ve muhtaç durumda olduğunu bilmelerini istemiyordu. Cemaat kendisini her konuda takdir ettiği gibi bu konuda da takdir ediyordu. Bundan böyle Taha’yı bekleyen daha ağır sorumluluklar ve görevler bekliyordu. Bunun için tüm donanımlara sahipti.  

 

[1] Bakara Süresi: 249

[2] Al-i İmran Süresi: 119

[3] Enfal Süresi: 65

[4] Enfal Süresi: 12

Bu yazıya tepkini ver!

Benzer Bloglar