Şehadet Yolu-5.Bölüm
5. BÖLÜM
Hayatta bazı tercihlerimiz bize ait değildir. Allah azze ve cellenin takdir ettiğini yaşarız. Mesela bizim için takdir ettiği anne ve baba vesilesiyle bu hayata gözlerimizi açarız. İnsan anne ve babasını seçemediği gibi, ırkını ve milletini de seçemez. Bu dünya imtihanında bizim için takdir edilen şartlar altında âlemlerin Rabbi olan Allah azze ve celleye kulluk görevimizi yerine getirmeye çalışırız.
Allah azze ve celle, bize verdiği akıl ile O’nu tanımamızı ve O’na kulluk etmemizi istiyor. Hadisi şerifte bildirildiği üzere;
“Hiçbir doğan çocuk yoktur ki, fıtrat üzere doğmuş olmasın. Sonra onu annesi, babası Yahudileştirir, Hristiyanlaştırır ve Mecûsîleştirirler.”[1] Buna rağmen insan aklını kullanarak Allah’ı bulabilecek bir yaratılışla yaratılmıştır. Allah azze ve celle, insanların hidayeti için birçok peygamber de göndermiştir.
Bunlara rağmen yine insan aldanmaya ve aldatmaya devam ediyor. Kendisini ve âlemi yaratandan gafil kaldığı gibi, O’nu inkâr edebilecek derecede ileriye gidebilecek kadar da nankördür.
Bazı insanlar, Müslüman bir ailede gözlerini açarlar bu dünyaya. Bu şans ona verilen bir nimet olmasına rağmen yine de kendisinden istenilen Allah’a kulluk görevini yapmaktan kaçınıyorlar. Müslüman bir aileden dünya gelmek kurtuluş için garanti sayılmaz. Belki bu nimetin kıymetini bilmeyenleri bekleyen azap diğerlerine nazaran daha elem verici olabilir. Çünkü bunların Rablerine sunacakları hiçbir mazeretleri yoktur.
Cüneyt, Müslüman bir ailede dünyaya gelmişti. Ailesi, toplum tarafından mütedeyyin olarak tanınmanın yanı sıra Cemaat mensubu olarak da babası saygın bir kişiydi. Cüneyt, evin ilk erkek çocuğuydu. Kendisinden önce dünyaya gelen ablası ile küçük yaşlarından itibaren evlerine gelen Cemaat mensubu insanlara hizmet etmeye başlamıştı. Evde yapılan haftalık derslerde Cemaat konusu sıklıkla işlenirdi. İslam’a hizmet şuur ve bilinciyle yetişen Cüneyt, küçük yaşlardan itibaren Cemaatin yaptığı cami çalışmalarında yerini almıştı. Ailesi tarafından rahat olduğundan dolayı, Cemaat çalışmalarında hiçbir engelle karşılaşmadan hizmet etme şansı buluyordu.
Okul hayatında ve babasının iş yerinde babasına yardım ettiği süre içerisinde, hayatı ve mücadeleyi öğrendi. Cemaat çalışmalarında her zaman aktif olarak göreve hazır olmasına rağmen, Cüneyt genelde hep pasif işlerle görevlendirilmişti. Bunun sebebini bilmiyordu ancak yine de kendisine verilen işlerde elinden geleni yapıyordu.
İlk ve ortaokulunu başarılı bir şekilde bitirdikten sonra lise onun için birçok yeniliklerle başlayacaktı.
Babasından, kaydını Diyarbakır’da Ziya Gökalp Lisesine yapmasını rica etmişti. Çünkü oradaki Cemaat mensupları daha aktif hizmet ediyorlardı. Evlerine uzak olmasına rağmen babası oğlunun niyetini anlamıştı. Oğlunun ısrarlarına dayanamadığından istediği liseye kaydını yaptırmıştı.
Okul açıldıktan kısa bir süre sonra cami çalışmalarına ek olarak okul faaliyetlerinde de bulunmaya başladı. Okuldaki Mürted örgüt PKK’yle Cemaat fertleri arasında süren mücadele ve kavgada her zaman Cüneyt’i görmek mümkündü. Okul kavgasının birinde karnına aldığı bıçak darbesiyle hafif yaralandığında bile hâlâ mücadeleci ruhunu koruyordu. Kavga sona erene kadar aldığı bıçak yarasına aldırış etmeden son ana kadar mücadele etmişti. Bu yüzden aldığı yaradan değil de kan kaybından etkilendiği için hastaneye yatırmışlardı.
Cüneyt ilk ve ortaokuldaki başarısını lisede gösteremedi. Dersler yerine okuldaki mücadele ile daha çok ilgilendi. Yine liseyi bitirmeyi başardı. Lisenin ardından Üniversiteye gitmek istemedi. Ailesinin baskılarına rağmen Üniversiteye gitmemeye kararlıydı. Cemaat bu konuda fertlerine herhangi bir baskı yapmıyordu. Bunun da etkisiyle, Cemaat işlerinde daha aktif olmak istediğini, okul hayatı yerine Cemaat hizmetlerinde bulunmayı arzuladığını zaman zaman dillendirdiği olurdu.
Babasının iş yerinde çalışmaya başladığında, henüz yeni On sekiz yaşına girmiş uzun boylu, karakaş ve siyah gözleriyle yakışıklı bir genç olmuştu. Gençlik hevesleri peşinde koşan birçok okul arkadaşına rağmen kendisi Cemaat içinde Müslümanların derdiyle dertleniyordu. Hayatta beklentisi şehadetti. Şehit olmayı istediği kadar başka hiçbir şeyi istemiyordu. Şehadetin oturarak gelmeyeceğini bilecek kadar da şuur sahibiydi.
Cemaat çalışmalarında okuldan tanıdığı Veysi Hoca, arzusuna kavuşabileceği bir çalışmayla ona geldiği zaman, beklediğinin bu olduğunu bildiğinden Veysi Hocayla çalışmayı tereddütsüz kabul etmişti.
Cüneyt, Veysi Hocayla çalıştığından beri neredeyse bütün vaktini Cemaat hizmetine verdiği için babasına yardımcı olamıyordu. Babası, bu duruma ilk zamanlarda göz yumsa da, ilerdeki zamanlarda bu durum ailesiyle arasının açılmasına sebep olacaktı.
Cüneyt Veysi Hocayla çalışmaya başladıktan sonra, Veysi Hocanın sorumluluğu altında bulunan diğer Cemaat mensuplarıyla birlikte bir grup oluşturuldu. Bu grup Veysi Hocanın sorumluluğu altında çalışacaktı.
Veysi Hoca, grup arkadaşlarıyla tanışması için Cüneyt’i akşam evine davet etti.
[1] Kutub-u Sitte Kader: 2658