Zindan Hatıraları-44.Oda
Arkadaşlarımızın gelişlerinin beşinci günü sabah sayımında baş memur odamıza gelip eşyalarımızı toparlayıp yeni odamıza taşınmak için hazırlanmamızı söyledi. Kendisinden yeni odamızın neresi olduğunu sorduğumda, “44. Oda” diye cevap verdi. Müşahededeki arkadaşların da hazırlanmaları için onlara haber vermemizi söyleyip odamızdan ayrıldı. Aldığımız bu habere belki de en çok müşahede odasındaki arkadaşlar sevinmişlerdi.
Eşyalarımızı hazırladıktan sonra taşınmadan önce yeni odamız olan 44. Odayı temizlemek için odamızdan üç kişi çıktık. 44. Odada bulunanlar henüz odayı boşaltmamışlardı. Onların odayı boşaltmalarını beklerken içeri girip yeni odamıza baktık. On kişilik için pek fena sayılmazdı. Oda içinde beş adet çift katlı ranza vardı. Namaz kılmak için de bir boşluk olması güzel bir şeydi. Alt katın daha geniş olması ayrıca bizi sevindirmişti. Havalandırması kaldığımız odadan biraz daha büyüktü.
- Oda boşalınca, üç arkadaş içeri girip kaba bir temizlik yaptık. Ardından odaya yerleşmek için eşyalarımızı taşıdık. Bu arada müşahede odalarında kalan dört arkadaş da aynı anda eşyalarını taşıyorlardı.
Yeni gelen dört arkadaştan biri odamıza gelmek istemiyordu. Kendi başına müşahede odasında kalmakta ısrar ediyordu. Adana F Tipinde kaldığı süre zarfında da arkadaşların kaldığı odada kalmak yerine tekli odada kalmayı tercih etmişti. Her ne kadar bizimle kalması için onu ikna etmeye çalıştıksa da bir türlü bizimle kalmak istemedi.
Onunla birlikte gelen arkadaşlar fazla ısrarcı olmamam için beni uyardılar. Onu tanıdıkları ve durumu hakkında bilgi sahibi olduklarını bildiğim için arkadaşlarımın söylediklerine uydum.
Ama bu sefer de cezaevi idaresi onun da bizim odamızda kalması için ısrarcı davranıyordu. Cezaevi idaresi öyle bir ısrar etti ki, bir ara birbirimizle sözlü bir münakaşaya varacak şekilde her iki tarafta da bir gerilme yaşandı. Bizimle kalmak istemeyen arkadaşın dosyasına baktıklarında ise, kendi isteğiyle “Hizbullah’tan ayrıldığını” belirten dilekçesi olduğunu görünce cezaevi bu ısrarından vazgeçti.
Bazı arkadaşlarımız, yakalanmalarının ardından Cemaati suçlayıp bir zamanlar hizmet ettiği Cemaatinden ayrılarak devletin nazarında suçsuz olduğunu ispatlama derdine düşmüşlerdi. Bu yüzden yakalanmalarının ardından ya da kısa bir süre sonra cezaevi idaresi aracılığıyla “Hizbullah Cemaatiyle bir bağlarının olmadığını, tarafsız olduklarını” belirten bir dilekçeyle Savcılığa müracaat ediyorlardı.
Bu tür arkadaşlar yazdıkları dilekçelerinin ardından isteseler de artık bizimle bir odada kalamıyorlardı. Cezaevi idaresine verilen “Tarafsızlık” dilekçesinin ardından, hiç vakit kaybetmeden “Can güvenliği” gerekçesiyle odamızdan çıkarılıyorlardı.
Biz, dokuz kişi olarak yeni odamıza geçtiğimizde yeni gelen arkadaşlarla ilk kez birbirimizle kucaklaşıp sarılma fırsatı bulmuştuk.
Kimin hangi ranzaya yerleşeceği, özellikle ranzaların alt katında kimlerin kalacağı hastalık ve yaş durumuna göre düzenlendi. Herkes yapılan düzenlemeden memnun olunca ranzalarımızdaki yataklarımızı ve perdelerimizi yapmaya başladık. Bir yandan odaya yerleşmeye çalışıyorduk, bir yandan da yeni gelen arkadaşlarla sohbet ediyorduk.
Bizim aramızdaki en güzel şey birini tanımayan iki arkadaşın çok kısa bir süre sonra sanki yıllardır dost olan iki kişiye dönüşmeleriydi. Hiç şüphesiz bu, Allah’ın Rahmetinin bir tezahürüydü.
İlk bir hafta odamıza yerleşmekle uğraştığımızdan derslere ara vermiştik. Sonuçta yeni gelen arkadaşlarla yeni bir ders programı yapmamız gerekecekti. Ders programımızın belli olması sayesinde çok çabuk bir şekilde bir düzen kurabiliyorduk.
Bir hafta sonra derslerimizin programı da belli oldu. Kimin ne okuyacağı ve kimin kimden ders alacağı da belli olmuştu.
Yeni arkadaşlarla birlikte yeni komşularımız da olmuştu. 45. Odada bulunan adli arkadaşların hepsi akrabaydılar. Aşiretler arasında çıkan kavgada birçok kişi öldüğü için tutuklananların her biri 24 yıla mahkûm olmuşlardı. Bizim “Hizbullah Cemaatinden” olduğumuzu öğrenmeleri onları sevindirmişti. Aramızda komşuluğun verdiği yakınlığı da kullanarak her fırsatta birbirimizi sorma fırsatımız oluyordu. Sekiz kişi kaldıkları odalarında hepsinin bize karşı bir ilgisi ve teveccühü vardı. Bizler de aynı şekilde onlarla ilgilenip yakınlaşmıştık. 45. Odada kalanların hepsi namazlarını kılan olgun insanlardı.
- Odaya yerleşmemizin ardından adli arkadaşlarla aramızdaki diyalog daha bir ileri seviyeye ulaşmıştı.
Odamızda muhabbet kuşu olduğunu bilen bazı gardiyanlar aramızdaki samimiyete dayanarak yavrularından isteyince onları kırmadan veriyorduk. Bunun ardından adliler de bizden muhabbet kuşlarının yavrularından isteyince, onlara verdik. Daha sonra bizden kuş isteyenler o kadar çoğaldılar ki artık onları sıraya koymak zorunda kaldık. Ama Rabbimizin bereketi ile muhabbet kuşlarımız her seferinde beş altı yavru yapıyorlardı. İki ayda bir yavrulamaya başlamışlardı.
Bizden gerek muhabbet kuşu, gerekse başka bir şey isteyen olduysa, elimizde varsa mutlaka istedikleri şeyleri kendilerine veriyorduk. Cezaevinde muhabbet kuşu besleyen mahkûmlar yavruların tanesini çok pahalıya sattıkları halde biz onlardan hiçbir ücret istemeden kuşları hediye ediyorduk.
Bu cömertliğimiz cezaevindeki tüm adli odalarda konuşuluyordu. Zamanla istekleri değişti.
Bizden, Kur’an–ı Kerim başta olmak üzere dini kitaplar istemeye başladılar. Yanımızda bulunan Kur’an–ı Kerimler yeterli gelmeyince İslami yayınevlerine durumumuzu bildirip bize Kur’an–ı Kerim başta olmak dini kitaplar göndermelerini istedik. Gelen her Kur’an’ı ihtiyaca göre adli arkadaşlara hediye ediyorduk. Kitapları ise okuduktan sonra değiştirmek için onlara ödünç veriyorduk. Tabi gelen kitapları ilk olarak biz okuyorduk. Henüz İslami bir bilgisi olmayan birisi için uygun olup olmadığını kontrol ettikten sonra adli arkadaşlara gönderiyorduk. Böylelikle adlilerin de kitap okumalarına vesile oluyorduk.
Bizimle bir dostluğu olan adli arkadaşların kişiliklerindeki değişikleri cezaevi idaresi de fark ediyordu. Bundan her ne kadar memnun olsalar da, cezaevi kuralları bizim gibi siyasi mahkûmların adlilerle olabildiğince bağ kurmasına engel olunması yönündeydi.
Kendisiyle çok yakın ilgilendiğimiz bir adli arkadaş cezasını açık cezaevinde geçirme hakkını kazanmış olduğundan kısa bir süre sonra Adana’ya gitmek için hazırlık yapıyordu. O zamanlar açık cezaevine gidecek olan mahkûmları götürmek için yanlarına refakatçi olarak bir gardiyan veriliyordu. Gardiyan onu gideceği cezaevine teslim edip geri dönüyordu. Bu arkadaşla yolculuk yapan gardiyan geri döndüğü zaman bizim odamıza uğrayıp adli arkadaş hakkında şunları söyledi:
–O çocuğu küçüklüğünden beri tanırım. Babası benim uzaktan akrabam olur. Ailesinin yüz karasıdır, desem yeridir. Küçüklüğünden beri sık sık suç işleyip cezaevine girip çıkıyor. Ama bu sefer onu açık cezaevine bırakırken benim tanıdığım o çocuğun çok değiştiğini fark ettim. Namazını hiç kaçırmadan kılınca ve konuştuğunda İslami konular anlatınca buna çok şaşırdım. Nasıl oldu da böyle değiştiğini sorduğumda bana; “Cezaevindeki Hizbullahi abilerin vesilesiyle değiştim” deyince keşke bütün adlilerle ilgilenseniz, diye içimden geçirdim. Size teşekkür etmeye geldim, dedi.
Gardiyanın karşılaştığı bu durum bizi de sevindirmişti. Bir insanın hidayetine vesile olmak kadar daha güzel ne olabilirdi ki?